Makaleler

Ayrımcılık ve Nefret Sarmalında LGBT’lerin Medyadaki Temsili

Geçmişe dönük uzun soluklu bir medya incelemesi yaptığınızda medyanın LGBT’leri, karikatürize ederek ya da kriminalize ederek sunuyor. Eğer her hangi bir şekilde bu ikisinden birini yapamıyorsa sunmamayı tercih ediyor tespitini yapabilirsiniz. Nitekim gezi direnişi sonrasında İstanbul Onur Yürüyüşünde nerdesin aşkım! Buradayım aşkım diyen 50 bin kişiyi görmediği gibi.

Medya LGBT’leri Nasıl Temsil Ediyor?” Medyayı izlemeye karar verdiğimizde aslında bu sorunun yanıtını aramaya başladık.

LGBT’ler cinsel bir obje olarak sunuluyor, LGBT’ler ve olaylar kriminalize ediliyor, Eşcinselliğe ilişkin sterotipleri besliyor, LGBT’lere yönelik şiddeti meşrulaştırıyor, Ayrımcılık ve nefret söylemine aracılık yapıyor, LGBT’ler karikatürize ediliyor, mağduru küçük düşürücü fotoğraf ve görsel kullanılmış, nefret saldırganların ifadelerinden haber yapılıyor ve mağdur medya aracılığı ile yeniden mağdur ediliyor. Kullanılan görseller LGBT’lere yönelik önyargıları besleniyor. LGBT’ler genel olarak, haberlerde cinsellikle özdeşleştirilerek ve cinsel yönelimleri ve/veya cinsiyet kimlikleri ön plana çıkartılarak haberleştiriliyor. Genellikle eşcinsel, biseksüel ve transeksüel kadınların medyada cinsel obje olarak sunulduğunu görmekteyiz. Bu durum hem homofobik olduğu kadar aynı zamanda cinsiyetçi ataerkil yapının medyaya yansıması olarak tariflemek mümkün. LGBT’ler suçla özdeşleştirilecek haberlerle medyada temsil edilmektedir. Örneğin “gey hırsız” gibi bir manşeti yaygın medyada karşınıza çıkması olasıdır. Böyle bir haberde, hırsızın cinsel yönelimi haber değeri taşır mı? Hırsız heteroseksüel olduğunda belirtme gereği duymazken, gey olduğunu neden belirtme ihtiyacı duyarız sorusuna verecek bir yanıtımız yok sanırım.

 

Ayrımcılık, Nefret Söylemini ve Nefret Suçlarını Besliyor!

Türkiye’de nefret söylemi, nefret suçlarının analizini yaparken, toplumsal yapıdan ve kültürden bağımsız hareket etmemek gerekir. Eğer Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’daki gibi bir nefret söylemi ve çağrısı ararsak haberde bu çok gerçekçi olmaz. Örneğin Homofobi Karşıtı Buluşma’nın haberini yapan Vakit Gazetesi, “Başörtülülerin giremediği üniversitelere homoseksüeller giriyor” diye manşet atıyor.

Eğitim sisteminde mağdur edilen iki ayrı kesimi karşılaştırıyor ve kendi dini-ahlaki değerleriyle günahkar ilan ettiği bir kesimin bir hakka eriştiğini diğer kesimin burada Müslümanların bu haktan men edildiğinin altını çiziyor. Ve sonrasında haberin devamında, gazete okurlarını (muhafazakâr Müslüman okurları) tepki vermeye çağırıyor.

LGBT bireylere yönelik doğrudan nefret söylemi geliştiren kesim Türkiye’de aynı zamanda haklar hiyerarşisi yaparak ilerliyor. Aynı zamanda hükümeti ya da kendisinin muhalif olduğu her hangi bir grubu (Kürtler olabilir), ya da siyasi partiyi, ideolojiyi eleştirmek için LGBT bireylere yönelik nefret söylemi yayabiliyor. Milli Gençlik Vakfı kapatılması ile Kaos GL Derneğinin kapatılmasına gerek olmadığına dair Cumhuriyet Savcılığının kararını karşılaştırabiliyor, BDP politikalarını eleştirirken, BDP’nin LGBT bireylere verdiği desteği de homofobik ve nefret söylemi üreterek haberleştirebiliyor.

Nefret söylemi üzerinden yapılan en temel tartışmalardan biri, nefret söyleminin engellemeye yönelik yapılan çalışmaların, düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlal olabilme ihtimali. Türkiye’de eşcinselliği günah, hastalık olarak nitelendiren ve eşcinselleri “bu yoldan caydırmak için her türlü yolu mubah gören” bir kısım Müslüman yazar var.

Bunlarla nefret söylemi üzerinden tartışma yaptığımızda ise karşımıza sadece düşünce, ifade özgürlüğü ile değil din ve vicdan özgürlüğü argümanı ile çıkmaktalar. Ancak eşcinselliği günah, eşcinselleri günahkâr ilan ettiğinizde bunun gazete köşesinden çıkıp, köşe başında bir LGBT’ye yönelik nasıl bir şiddete, tecavüze dönüşeceğini kimse kestiremez. 15 Temmuz 2008’de Ahmet Yıldız’ı babası, eşcinselliği günah, eşcinsel oğlunu da günahkâr olduğunu düşündüğü için öldürdü.

Kaos GL Danışma Kurulu üyesi Melek Göregenli, Nefret söylemiyle mücadele asla sadece bu söylemin hedefi olan grupların sorunu olmamalı. Nefret suçlarının ve bu suçlara neden olan nefret söyleminin bütünüyle ortadan kalkması, toplumsal iktidar ilişkileri ve gruplararasındaki hiyerarşik toplumsal örgütlenmenin değişmesiyle mümkün olabilir diyor ve ekliyor: “Homofobik ideolojilerden ve ayrımcılıktan beslenen nefret suçları genel olarak sanılanın aksine çoğunlukla cinsel taciz biçiminde ortaya çıkmamakta, diğer gruplara yönelen saldırganlık davranışlarıyla benzer örüntüler göstermektedir.

Medya nefret suçlarının arkasındaki nefret saikini görmezden gelerek haberleştirmektedir. Bu da aynı zamanda ayrımcılığı destekleyen, önyargıları besleyen ve nefret suçlarına giden yolu pekiştiren bir rol üstlenmektedir. Kaos GL Danışma Kurulu üyesi Melek Göregenli, medyanın nefret suçlarındaki rolünü söyle tanımlamaktadır:

Medyanın nefret suçları kapsamında ele alınabilecek eylemleri haberleştirme, kullanılan dil ve mağdurları ya da olayı sunma şekli, eylemi meşrulaştırmaya ve suçun altında yatan ayrımcılığı gizlemeye yol açabilir; sıklıkla böyle olmaktadır. Örneğin, Türkiye’de bütünüyle nefret suçları kapsamında görülmesi gereken eşcinsellere, travesti ve transseksüellere yönelik saldırılar, genellikle mağdurların yarattığı tahrik sonucunda oluşan eylemler gibi sunulmaktadır. Açık bir saldırı ve çoğunlukla cinayete varan ya da bizim ülkemizde ancak ölümle sonuçlandığında ‘haber’ değeri taşıyabilen suçlar, mağdurların çıkardıkları ‘olaylar’ sonucunda gerçekleşmiş, ‘doğal’ sonuçlar olarak ele alınmaktadır. Genellikle mağdurlar, faillerin ‘hassasiyetlerine’ dokunur ve cezalarını bulurlar; oysa failin hassasiyetinin tek kaynağı ayrımcılık ideolojileridir. Bu yaklaşım, sadece şiddeti meşrulaştırmakla kalmaz, aynı zamanda kendini ifade etme ve gerçekleştirme hakkının, bir toplumda kimlere ait bir ayrıcalık olduğunu da tarif eder; bu doğrudan herkesin sadece insan olmak bakımından eşit olduğu ön kabulüne dayanan çoğunu bizim de kabul ettiğimiz evrensel hukuk normlarının çiğnenmesi anlamına gelir.” 

Sosyal psikolog Melek Göregenli, nefret söylemi ve suçlarının dünyada giderek yaygınlaşmasına rağmen özgürlük mücadelesinin de giderek görünür hale geldiğinin altını çiziyor: Nefret suçları ve bu suçların nedeni olan ayrımcı ideolojilerle mücadele çok boyutlu yapısı nedeniyle hukuk, medya, eğitim başta olmak üzere toplumsal bütün yapıların sorgulanması ve yeniden yapılandırılmasıyla doğrudan ilişkilidir. Dolayısıyla sadece nefret söyleminin ve suçlarının hedefi olan grupların sorunu olarak görülemez; herkes için yaşanabilir bir dünya isteğini dile getiren ve varlık nedenini bu isteğe dayandıran her türden politik iradenin öncelikli hedefi ve sorumluluğu olmak zorundadır.

Kuşkusuz dünyada olduğu gibi ülkemizde de nefret söylemi ve suçları giderek yaygınlaşmaktadır ama hepimizin gelecek tahayyülünü besleyen ve umut veren tek şey hâlâ ve sadece giderek daha görünür hale gelen özgürlük mücadeleleridir.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu