Makaleler

Ayaz bebekten neden haberleri olsun!

2010 yılında Anayasa referandumu onaylanması için Maltepe meydanında halka hitaben yaptığı konuşmada Başbakan R. T. Erdoğan şöyle diyordu; ”merhum Mendereslerin ‘biz bu yola çıkarken kefenimizi de yanımıza aldık’ dedikleri gibi biz kefenimizi zaten yanımızda taşıyoruz.” Sözlerini şaşkınlıkla dinledim. Bir Başbakan vatandaşlarına nasıl böyle bir şey der diye düşündüm. Ne yapmış olabilir ki kefene gerek duyulsun? Bu sözün ne anlam taşıdığını bugün daha rahat anlayabiliyorum. Demokratik ve hukuk kuralları içerisinde ”seçimle gelen-seçimle gider” ama bu kural Türkiye için geçerli olan bir tanımlama değildir. Baştan bu yana İslami esaslara dayalı bir rejim gerçekleştirme hayali ve gayreti içerisinde olan Erdoğan bunu kabul etmeyeceklerini, bir gün AKP rejimine son verme durumunda her şeye hazır olduğunu ima etmiş oldu. Derin çatışmaların olduğu koltuk ve iktidar kapışmasında zor, kliklerin doğal olarak başvuracakları yöntemdir. Bu yüzden Türkiye böyle şeylere hiç de yabancı değildir.

Ortadoğu’da taşların yerinden oynamasından sonra birer birer yıkılan Bin Bella, Kaddafi, Saddam Hüseyin, Hüsnü Mubarek rejimlerinin devrilmesinden sonra ortaya çıkan kaos Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmiştir. Tam da bu çatışmaların orta yerinde bulunan Türkiye, komşuları ile sorunsuz bir ülke olmak isterken, hepsi ile sorunlu ve çatışmalı bir ülke konumuna gelmiştir. Türkiye yalnızlaşmış, dostu olmayan tek ülke durumundadır. Türkiye’yi bu duruma getiren on bir yıldır iktidarda olan Erdoğan’dır. Sade bir belediye başkanlığından, Amerika’dan alınan onay ile Başbakanlığa, daha da ileri giderek Ortadoğu’da bir piyon durumuna yükselmiştir.

Yüz yıllık yaşanan süreç petrolün olduğu her yerde savaş, kan, acı ve gözyaşının eksik olmadığına tanık olmuştur. Aynı zamanda hile, entrika, çıkar ilişkilerinde acımasız oyunların tezgahlandığı, ”tavşana kaç, tazıya tut” denildiği, herkesin birbirinin yüzüne güldüğü arkasından kuyusunu kazdığı Ortadoğu gerçekliği böyle acımasızlıklarla doludur. Erdoğan bu rol için biçilmiş, yeminli bir Amerikan uşağıdır. Erdoğan’ı en iyi tarif eden öldürülen Libya lideri M. Kaddafi olmuştur. Ölmeden önce nasihat ettiği, en çok zoruna giden, üzüldüğü, derinden yaralayan, arkadan hançerleyen kişinin Erdoğan olduğunu söylemiştir.

İktidarın gizli ortağı olan Cemaat, yani Amerika’da ikamet eden, tamamen Amerika’nın bölgesel çıkarları için çalışan Fettullah Gülen ile AKP ortaklığı yolun sonuna geldi. Gazze’ye yardım götüren gemide bulunan Türk vatandaşlarının ölümüyle sonuçlanan, İsrail-Türkiye gerginliği ile aralarında başlayan çelişkiler, dershanelerin kapatılması sorununda ipler koptu. Birlikte oldukları dönemlerde muhalefete göz açtırmayan, aydınları hapishanelere dolduran, ulusalcıları mağdur edebiyatı yaparak bir dönemin adeta intikamı alınmak için ağır hatta müebbet hapis cezalarına çarptırdılar. Ortada bulunan pastanın yani ganimetler ile zenginliklerin paylaşılması konusunda görüş birliğine varamayınca taraflar kılıçları çekip kozlarını paylaşmaya kalktılar. Gelecek 25-30 yıl için planlar yapan AKP ile Cemaat devletin kurumlarını paylaşma konusunda zıt düştükleri için bu konuma geldiler.

Bir zamanlar çok iyi dost olan AKP ile Cemaat arasındaki gerilim zaten olmayan demokrasi, hukuk, insan hakları ihlalleri olduğu gibi gün yüzüne çıktı. Devlet diye bir şeyin olmadığını hep beraber gördük. Hesaplaşmalar uç noktaya varınca devlet içindeki kurumlar arasındaki mücadele sertleşti.

Polis teşkilatı, jandarma, yargı AKP-Cemaat diye ikiye bölünmüş, kimsenin kimseye sözü geçemez durumuna gelmiştir. Türkiye’nin iki değişik kafadan idare edildiği, bu yüzden birinin onay verdiği bir karara, diğeri şiddetle karşı çıkmaktadır. Bu yüzden adaletin yok olduğu bir ülkede devlet, jandarma, polis ve yargıya insanların güveni kalmamıştır. Hukuk devleti zaten yoktu, şimdi tescil edilmiş oldu.

Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet, yolsuzluk olayı başında İran asıllı bir işadamının bulunduğu, AKP iktidarının dört bakanının, çocuklarının da katıldığı soruşturmalar sonucu ortaya çıkarıldı. Ayakkabı kutuları içerisinde ortaya çıkarılan milyon dolarlar, hesap makinaları, kasalar ile suçüstü evlerinde bulundu. Fatih belediye başkanı, Halk Bankası müdürünün de aralarında bulunduğu yolsuzluk ve rüşvet olayı Başbakan’ın oğlunun TÜRGEV vakfına kadar uzandı. Soruşturmayı yürüten savcı Başbakan tarafından görevinden alındı. Savcı başbakanın oğlunu soruşturmak için çağrı göndermesine rağmen gitmedi. Dün Hakkari’de Umut Kitabevi’ni bombalayan ve suç üstü yakalanan astsubay için soruşturma yürüten savcı, görevinden alınmış, avukatlık mesleğini bile icra etmesi yasaklanmıştı. Dün askerlerin yaptığını bugün AKP devam ettiriyor. Askeri vesayete karşı çıkan, bunu mağduriyet edebiyatı yaparak kullanan Recep Tayyip Erdoğan her daim bütün konuşmalarında Balyoz, Ergenekon davalarında ”bırakın yargıçlar görevini yapsınlar”, ”bırakın mahkemeler işlerini görsünler” diye konuşuyordu. Ama bugün bu söylemlerini unutarak çark etmiştir. Soruşturmanın kendine uzanacağını anlayınca, Yargıya müdahale ederek, soruşturmaları her seferinde engellemiştir. Yine MİT soruşturmasında Hakan Fidan’ı soruşturmaya çağıran savcıya, bir gecede kanun çıkararak müsaade etmemiştir. Wikileks belgelerinde İsviçre’de değişik hesaplarında 7 milyar doları bulunan, dünyanın 7. en zengin başbakanı olarak bilinen Erdoğan’ın bütün kirli çamaşırları, gözden çıkarıldığı için yavaş yavaş ortaya sürülüp iktidarda kalması engellenecektir. Yine üst üste belediye, milletvekili, cumhurbaşkanlığı seçimleri ile gelecekte kimlerin Cumhurbaşkanı veya başbakan olacağına Amerika karar verecektir. Erdoğan’ı nasıl iktidara getirdilerse, aynı şekilde götüreceklerdir.

YOLSUZLUK VE RÜŞVET CUMHURİYETİ TC!

Cumhuriyet tarihi boyunca iktidara gelen bütün partiler döneminde rüşvet ve yolsuzluk olmuştur. CHP-DP-ANAP-MHP ve AKP iktidarları, Erdoğan’ın da içinde olduğu soruşturma dosyaları ile doludur. Milletvekilliğin getirdiği ”dokunulmazlık” zırhına sığınarak yargılanmaktan korunabilmişlerdir. Bunlara sadece BDP dahil değildir. Yüz kızartıcı suç dosyalarına rastlamak mümkün değildir. Kürt ulusal muhalefetini, yargıyı elinde bulunduran iktidarlar hapishanelere atarak seslerini susturmaya çalışmaktadır. Bütün partilerin tek birleştikleri nokta ”milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına” karşı olmalarıdır.

DP Başkanı Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel ‘mobilya ihraç ediyorum’ diye sunta ihraç ederek devletten milyonlarca dolar vergi iadesi alarak, hayali ihracatın Türkiye’deki ilk başlatan kişisi olarak bilinmektedir. Hayali ihracattan yargılandı ve hapis yattı.1981 yılında Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı kaçakçılıktan yargılandı. Hapis cezasına çarptırıldı. Uzun bir dönem hapishanede kaldı. Turgut Özal döneminde Emlak Bankası içini boşaltan Engin Civan bankaların içini boşaltmaktan yargılandı ve hapis yattı. Yine Savunma Bakanı Ercan Vuralhan rüşvet ve yolsuzluktan hapis yattı. Özal iktidarı kendisini korudu. İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan İstanbul’un mimari yapısını değiştirerek, çevresindeki ekiple beraber zenginleşti. Yolsuzlukların had safhaya ulaştığı dönem olarak bilinmektedir.

1993 yılında İSKİ’yi dolandırmaktan, rüşvet ve yolsuzluk suçlamasından tutuklanan Ergün Göknel tutuklandı. 5 yıl hapis yattı. AKP döneminde yurtdışında toplanan bağış paralarını zimmetlerine geçirerek, Deniz Feneri davası olarak tarihe geçen unsurlar Almanya’da yargılandı. Hapis cezalarına çarptırıldı. Türkiye’de AKP hükümeti tarafından aklandılar. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de aralarında bulunduğu, ama dokunulmazlığı olduğu için yargılanmadığı ”kayıp trilyonlar davası”nda Necmettin Erbakan’ın mahkum olduğunu görmekteyiz. Babalarının ölümünden sonra kardeş Erbakan’lar arasında paraların paylaşımı konusunda şiddetli kavgaların çıktığını basında hepimiz takip ettik.

Sonuç olarak;

İleri demokrasi, hukuk düzeni yalanları adaletsiz gelir dağılımı ile AKP iktidarı sözde Müslümanlık, din ve ahlaktan bahsederek eşi ve benzeri görülmemiş yağma ve talan hırsızlık cumhuriyetinde kendi yandaşlarını dolar ve euro milyoneri yaptı. Yandaş TV ve medyada adı dahi bahsedilmeyen 40 günlük iken ölen minik Ayaz bebeğin içler acısı dramıdır. Babası askerde tek, çocukları ile kalan devletin ve AKP’nin destek sunmadığı minik Ayaz bebek annesinin koynunda soğuktan, zatürreden öldü. Haberleri var mı ?

Nereden olsun! Çünkü onların vicdanları ayakkabı kutuları içerisinde gizlenen milyon dolar ve euroların içerisindedir. (Bir ÖG okuru)

        

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu