H. Merkezi: Özgürlükçü Hukukçular Platformu Genel Merkez Yöneticilerinden Av. Raziye Turgut gazetemiz için bir yazı kaleme alarak, PKK lideri Abdullah Öcalan’a dönük İşkencenin Önlenmesi Avrupa Komitesi (CPT)’nin sessizliğine değindi:
CPT’nin İmralı Adası’na Karşı Sessizliği
Paradigması ile; gerek Kürt sorununun çözümünde gerekse de uluslararası ve Hegemonik güçlerin Ortadoğu üzerindeki planlarını boşa çıkarması sebebiyle tehdit olarak görülen Sn. Öcalan , NATO’nun yasadışı çalışan örgütü olan Gladio iş birliği ile 15 Şubat 1999’da kaçırılarak İmralı Hapisesine hapsedildi. Gizli anlaşmalar ve hukuk dışı uygulamalarla Türkiye’ye getirilen Sn. Öcalan için hukukun hiç bir şekilde işlemediği, tecritin her halinin vücut bulduğu bir sistem oluşturulmuştur. Cezaevi koşulları ve İmralı’da uygulanacak politikalarda; ABD, AB ve Türkiye birlikte hareket ederek belirleyici olmuştur.
Sn. Öcalan ve onunla birlikte İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Hapishanesinde tutulan 3 Kürt politik mahpus üzerinde var olan tecrit, gelinen süreçte daha da derinleştirilerek en ağır haliyle uygulanmaya devam edilmiştir. Öyle ki Sn. Öcalan; barış görüşmelerinin devam ettiği süreçte HDP Heyeti ile 5 Nisan 2015 ‘te yaptığı son görüşmeden sonra, sadece bir defa 11 Eylül 2016 tarihinde kardeşi Sn. Mehmet Öcalan ile demokratik kamuoyunun tepkisi ve Diyarbakır’da çeşitli kurumlardan oluşan elliyi aşkın insanın açlık grevi sonrasında görüşebilmiştir. 11 Eylül 2016 tarihinden itibaren ise Sn. Öcalan ve orada hükümlü 3 mahpustan hiç bir şekilde haber alınamamaktadır.
27 Temmuz 2011 yılından beri avukatlarının yapmış olduğu başvurular “gemi arızası, hava muhalefeti” gibi gülünç gerekçelerle reddedilirken, 21 Temmuz 2016 tarihinden itibaren yapılan Başvurular ise Bursa İnfaz Hakimliği kararı gerekçe gösterilerek reddedilmiştir. Son olarak Özgürlükçü Hukukçular Platformu olarak yaptığımız çağrı neticesinde 250 Avukat’ın yapmış olduğu görüşme talepli başvuru da aynı gerekçe ile reddedilmiştir. OHAL şartları sebep gösterilerek İmralı Cezaevi ile her türlü iletişim, yazışma ve görüşme hakları süresiz olarak askıya alındığı, gasp edildiği, temel haklar ın tümüyle ortadan kaldırıldığı Bursa İnfaz Hakimliği kararı ile hukuk dışılıklara hukuki bir kılıf uydurulmaya çalışılmıştır. Ancak dayanak OHAL kararnamelerinde dahi, hakkı tümüyle ortadan kaldıran “süresiz ve toptancı” bir yasaklama söz konusu değildir. Bu haliyle Türkiye’nin İmralı adasında kendi kanunlarını dahi uygulamadığı, hukuk dışı bir rejim oluşturduğu bir kez daha görülmüştür.
Tüm bu hukuksuzluklara rağmen CPT’nin pasif kalma durumuna değinmeden önce CPT’nin amaç işlev ve etkinliğini anlatmak gereklidir.
İşkencenin Önlenmesi Avrupa Komitesi (CPT) ; Avrupa Konseyi çerçevesinde kabul edilerek , 1989’da yürürlüğe giren ve Türkiye’nin de taraf olduğu “İşkencenin ve İnsanlık dışı veya Onur kırıcı Muamele ve Cezanın Önlenmesi için Avrupa sözleşmesi” uyarınca oluşturulan bir İnsan Hakları Komitesidir.
Bu komite Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, “Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulamaz” şeklindeki 3. Maddesine dayanır ve bu çerçevede taraf devletlerin yetki alanları içinde bulunan ve kişilerin kamu makamlarının eylemlerince özgürlüklerinden alıkondukları yerleri ziyaret edebilme ve bu yerlerde inceleme, araştırma ve denetleme yapabilme yetkisine sahiptir. Taraf Devlet Komite’nin ziyaretlerine izin vermek ve Komiteyle işbirliği yapmakla yükümlüdür. Komite’nin, gözetim yerlerine sınırsız erişim ve buralarda herhangi bir kısıtlamaya tabi olmaksızın dolaşma yetkisi vardır. Ziyarette bulunan Komite üyeleri, özgürlüklerinden yoksun bırakılan kişilerle özel görüşme yapabilir ve bilgi verebilecek konumda olan herkesle serbestçe iletişim kurabilirler. Komite ziyaretleri her türlü durumda gerçekleştirebilir.
Sözleşme, sadece barış zamanı değil, savaş ya da diğer olağanüstü hallerde de geçerlidir. Bu doğrultuda Komite periyodik olarak, bazen de ihtiyaç olduğunun tespiti durumunda “ad hoc” adını verdikleri, bu periyodik zaman dilimi dışında olan görüşmeleri yapabilir. Komite yaptığı ziyaretler sonrasında bir rapor hazırlar ve taraf devlet kabul ederse, devletin cevabı ile birlikte kamuya açık bir biçimde yayımlayabilir. Söz konusu raporda yapılan ziyaretler , tespitler, bilgi istekleri ile var ise işkencenin önlenmesi ve durumların iyileştirilmesi için gerekli tavsiyelerde bulunur. Eğer bir ülke Komite ile işbirliğinde bulunmaz ve işkenceyi önleme konusunda önleyici bir rol üstelenen Komite’nin tavsiyeleri ışığında gerekli iyileştirmeleri yapmayı redderse, CPT bir kamu açıklaması yapmaya karar verebilir. Hakkında Komitece “kamu açıklaması” yapılan devlet, bir yandan manen kınanmakta, diğer yandan ise, Avrupa Konseyi Statüsünde ve AİHS’de öngörülen yaptırımların uygulanması riskiyle karşı karşıya gelmektedir.
Daha önce, yapmış olduğu ziyaretlere ilişkin raporlarında, İmralı Hapishanesi’ne dair birçok hak ihlali tespitinde bulunup bunların giderilmesine dönük çeşitli tavsiyelerde bulunan CPT Son olarak 28-29 Nisan 2016 tarihlerinde İmralı Hapishanesine bir ziyaret gerçekleştirmiş ve fakat daha önceki altı ziyaretin aksine bu ziyaretine ilişkin tespit ve önerilerini içeren raporu Türkiye’nin onayının alınamadığı gerekçesiyle hala yayınlamamıştır.
Avukatların başvurusu üzerine AİHM İmralı Adasındaki tecritin “işkence yasağının” ihlal ettiğinden bahisle Türkiye’yi Sözleşmenin 3. Maddesini ihlal etmekten mahkum etmiştir. Bu ihlal tespitine rağmen devam eden işkence durumu; Özelikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonrası İmralı Hapishanesi’nde bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın can güvenliğine dair çıkan haberler sonrası bilgi alınamaması ve Bursa İnfaz Hakimliğinin hukuka ve kanuna aykırı kararıyla tüm haklarının gasp edilmesi ile yaşam hakkını ortadan kaldıran bir hal almıştır.
CPT’nin Türkiye ve Avrupa’daki halkın her kesiminden , sivil toplum kuruluşlarından ve siyasi parti temsilcilerinden aldığı binlerce “harekete geçin” çağrısına ve talebine sessiz kalarak; 29 Ağustos- 6 Eylül 2016 ve 10-23 Mayıs 2017 tarihlerinde Türkiye’deki birçok kapatılma birimini ziyaret edip İmralı Hapishanesi’ne gitmemiş olması zımni bir uzlaşının olduğunu göstermektedir.
CPT’nin tüm öneri ve tavsiyelerine rağmen tecrit durumunun daha da ağırlaştırılmış olması durumuna karşın, CPT’nin görevi başına dönerek etkinliğini ve işlevini yerine getirmesi gerekmektedir. Nitekim bu denetimsizlikle, İmralı’dan yayılan hukuksuzluk, keyfiyet ve kanun dışılık tüm Türkiye’de yayılmaya başladı bile.