Son yıllarda iki entegrasyon biçimi ile karşı karşıyayız. Emperyalist devletlerin Pazar savaşında ortaya serdikleri bu dalaşın bir yanı AB diğer yanı ise Avrasya Ekonomik Birliği (AEB). Bu emperyalist rekabet Ukrayna krizi ile zirve noktaya ulaşırken bunu aynı zamanda SSCB sonrası Rusya Sosyal emperyalizmi ile batı arasındaki en derinlikli kriz olarak ön görmek mümkün. Jeopolitik bir kriz olarak da okuyacağımız bu durum, belli diplomatik görüşmelerle devam etse de yakın zamanda sönümleneceğe benzemiyor. Zira bu durum aynı zamanda bir intikam kisvesi ile devam etmektedir.
Avrasya’nın jeopolitik yapısının tanımlanmasına ilişkin yıllardır var olan kriz hem batı hem de doğu açısından halen günceldir. Tarih sahnesinde belli evreleri ile sönümlenen ancak özü itibari ile her daim hazırda bekleyen Avrasya krizi özellikle 2011 yılından beri tüm sıcağı ile gündemde. Öyle ki ABD’nin Afganistan Irak ve son olarak da Arap Baharı olarak ifade edilen; sonuçları bir iç savaşa dönüşen isyanlar silsilesine emperyalistlerin yaklaşımı Avrasya’nın mutlak hakimiyetini sağlamak olarak öne çıkmıştır. Sovyetler birliğinden bugüne kadar farklı biçimlerde yorumlanan ve tanımlanan Avrasya’ya dair sürekli politikalar ve doktrinler gerçekleştirilmiştir. Bugün NATO’nun Rusya’yı çevreleme stratejisi, bölgesel iç savaşların çıkarılması ve özellikle de emperyalist Pazar dalaşının en çok da Ortadoğu’da yaşanması esas itibari ile Avrasya’nın ele geçirilmesini amaçlamaktadır. Zira Ortadoğu Avrasya’nın kalpgah’ı pozisyonundandır. Ancak son yıllarda emperyalistlerin “Ortak bir Avrupa Evi” projesi veya Lizbon’dan başlayıp Viladivostok’a dek uzanan bir müttefikler hattı girişimi durma noktasına gelmiştir. 2008 krizi ve devamında ortaya konulan asimetrik savaş doğrudan işgal kadar emperyalistleri askeri ve ekonomik açıdan zayıflamış durumdadır. Avrasya’nın iki yakasında daha büyük bir kamplaşmaya yönelik atılacak bütün adımlar Ukrayna krizi ekseninde toplanmaktadır.
Ukrayna’nın çözümüne ilişkin atılacak adımlar ve diplomatik ilişkiler kaçınılmaz olarak AB ve Rusya arasında bir kutbun geri adım atması veya politikalarının iflası ile mümkündür. Şu bir gerçek ki AB her ne kadar bölgede belli çatışmaları desteklese de AEB bölgede en etkin entegrasyon biçimi olarak öne çıkmaktadır. Bu durum çok açık bir şekilde emperyalistler arası krizin bir boyutu olmakla beraber aynı zamanda ilerleyen dönemlerde şiddeti giderek artış gösterecek bir dalaşı ifade ediyor. Zira emperyalistler arası yükselen dalaş neticesinde ticaret ve finansta küresel bir aktör olarak AB AEB’ye meydan okumuştur. Ancak bu meydan okuma birbirine rakip emperyalistler ve bunların imtiyazları doğrultusunda rol üstlenen sömürge ve yarı sömürge ülkeleri de bir tercihe sürüklemektedir. Emperyalistler açısından bu bir risktir. Ancak birçok verili durumu da ortaya koyması açısından bizler için önemlidir. emperyalistlerin pazar dalaşı sonucu ortaya çıkan emperyalist bloklardan kopmalar o ülkelerin iç dinamiğini tetikleyen bir yerde durmaktadır. Özellikle AB’nin doğu ortaklığa bağlı ülkeler İngiltere’nin Brexit’ten ayrılması ve Ortadoğu’da siyasal kriz neticesinde yönünü AEB’ye çevirmiş durumdadır. Bu kutup değişimi geri bıraktırılmış ülkelerde daha fazla ekonomik ambargo ve baskı anlamına gelmektedir.
AB son dönemde Ermenistan ile ilişkilerini geliştirme seçeneğini önemserken Rusya ise Ermenistan’ı AEB ortaklığına dahil etmek istemektedir. Bu durum Ermenistan’ın ekonomik gelişimini sağlayacak vaatleri barındırsa da başka bir seçenek içinde bu durum Ermenistan halkının iç politikada ciddi bir çatışkı içerisine sokulmasını da açığa çıkartabilir. Ermenistan hakim sınıflarının ve kamplarının böylesi bir düzlem içinde savunacakları kutup siyasal arenda ciddi sıcaklığı açığa çıkaracaktır.
Öte yandan Çin ve AB ilişkileri dikkat çekicidir. Yatırımlara dayalı olan bu ilişki Çin’in Yeni İpek Yolu projesi ile bir meydan okumaya dönüşmüş durumdadır. Çin’in emperyalist yayılmacılığını daha da güçlendirecek olan bu proje AB’yi tedirgin etmektedir. Keza Orta Asya üzerinden Çin’i Doğu Avrupa’ya bağlayacak olan bu proje son dönemlerde Riga’da gerçekleşen 16+1 zirvesinde tartışma konusu olmuştur. Belarus’un gözlemci statüsü ile katıldığı bu zirve de Doğu Ortaklığı ülkelerinin bu sürece dahil edilmesi tartışılmıştır. Çin’in Asya ve Avrasya çapındaki bağlantıları AB ile Çin ilişkilerini ticari bir zeminde ilerlese de Rusya bu sürece eleştirel ve korumacı bakmaktadır. Bu durum AEB içinde farklı iki yaklaşımı öne çıkarmaktadır. Bir yanda Çin’i AB ile ekonomik ve cüretkar ilişkileri diğer yanda ise Rusya’nın AB karşısındaki korumacı ve sert tavrı. Bu durum Çin ve Rusya arasında bir politik krize sebep gibi görünse de aslında her ikisi de AEB’nin mevcut politikasını tamamlayan havuç sopa politikası anlamına gelmektedir. Bu açıdan ilerleyen dönemde AEB ve AB arasında nüfuz edecek yeni bir sürece girmiş bulunmaktayız. Bunun Asya’dan Avrasya’ya kadar bölge halklarını etkileyecek bir diplomatik ve siyasal bir krizi açığa çıkartabilir. Bu sürece yakından bakmak ve buna uygun politik refleksleri incelemek önemli bir yerde durmaktadır.