Ha bir de; bu metne imza atan ve anlaşıldığı üzere tutsaklardan ve yakınlarından gelen dilekçeleri incelemek yerine yeni çıkan dizilerin fragmanlarını yakinen takip eden Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü’nün bu açıklamasına yanıt olabilecek halkımızın güzel bir sözü vardır; “Al kaşağıyı gir ahıra, yarası olan gocunur” der. Ne de güzel der!
Efrîn işgalinin geldiği boyut, Demirci Kawa’nın barbarlar tarafından “put” denilerek yıkılması, evlerin yağmalanması… derken öfkemizden yerimizde duramadığımız şu günlerde yeni bir haber düştü ajanslara.
Adalet Bakanlığı, Star TV’de 29 Mart günü ilk bölümü yayımlanacak olan “Avlu” dizisinin 57 ve 59 saniyelik fragmanlarını izleyip bundan rahatsız olmuş, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Şaban Yılmaz imzasıyla RTÜK’e bir yazı göndererek “dizi yayımlanmadan gerekli tedbirlerin alınmasını” talep etmiş!
Dizilerin geldiği nokta zaten içler acısı…
Gündüz kuşağı, akşam kuşağı, gece kuşağı ayrı ayrı can sıkıcı, özelde de kadın düşmanı yayınlarla TV artık izlenemez, izlense de mide kaldırmaz durumda… Halkımız TV’de dizi bombardımanına tutulup, eğlence-haber programları ile cendereye alınıp adeta “cam bir fanus”a sıkıştırılıyor.
Diğer yandan bu dizi bombardımanı sırasında birbiri ardına benzer konulardan artık istenilen reyting elde edilemeyince dizi sektörü, kimi yoğun yankı yaratan toplumsal olayları sulandırarak yeni diziler üretme çabasında. “Çukur”, “Ufak Tefek Cinayetler” gibi dizilere eklenen “Avlu”, kendisine cinsel saldırıda bulunan bir adamı öldürdüğü için hapishane düşen bir kadın üzerinden kadın hapishanelerini anlatmayı hedefleyen bir dizi.
Bir Nevin Yıldırım vakası adeta!
Kim? Hangi hapishane? Yok artık?!
Neyse dizinin kendisi yayınlanmadı, biz de Adalet Bakanlığı gibi 57 ve 59 saniyelik fragmanlar üzerinden yargılamayalım hemen diziyi, konumuza dönelim.
RTÜK’e ağlayan Adalet Bakanlığı neyden endişeli?
“Yayınlanan bu görüntülerin, devletin farklı iki kurumunda görev alan jandarma ve ceza infaz kurumu personelini yanlış algılardan dolayı zan altında bırakacağı, personelin ‘işkenceci’, kurumların da ‘işkence merkezi’ olarak toplum nezdinde algılanmasına sebebiyet vereceği…”
Bilindiği üzere hapishanelerde zaten hiç işkence yok!
Kimse hapishanede idare ya da sivil faşistler tarafından (yine idare güdümlü) öldürülmedi! Kimsenin kafası, kolu, beli, kaburgası A takımı işkenceciler tarafından kırılmadı, ki zaten “A Takımı” ABD menşeili eski bir dizi ve sonrasında da Savaş Ay tarafından yapılan haber programına verilen isim!
Yüzlerce hasta tutsağın yaşadığı yerler de Türkiye hapishaneleri değil! Türkiye’de hiçbir tutsağın tedavi hakkı engellenmiyor, her ay neredeyse 3 tutsak yaşamını yitirmiyor, kadın tutsaklar muayene odalarında asker var diye muayene haklarından vazgeçmek zorunda kalmıyorlar!
Hem tutsaklara hem de görüşe giden tutsak yakınlarına çıplak arama uygulamaları dayatılmıyor, kimi hapishanelerde kadın tutsaklar erkeklerle karşı karşıya gelmesin diye olağanüstü önlemler alınmıyor!
Tutsakların görüş, iletişim, spor, havalandırma hakları gasp edilmiyor, hapishaneler havalandırma alanları tel örgütlerle kapatılarak koca bir kafese dönüştürülmüyor, hapishanelere devrimci-yurtsever basın alınıyor (hatta yanında küçük hediyelerle tutsaklara veriliyor!), kitap yasağı zinhar yok!
Halkımız hep der, ne de güzel der!
Ki zaten Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü şöyle demiş bu konuda: “Bilindiği üzere, ceza infaz kurumlarımızda çağdaş infaz anlayışı gereği hükümlü ve tutukluların topluma kazandırılması yönünde çalışmalar sürdürülmekte olup kurumlarımız yapılan reformlar ve özverili çalışmalar neticesinde adeta birer eğitim kurumu haline getirilmiştir.”
“Çağdaş infaz anlayışı” gereği her şey ele alınıyor, “hapishaneler birer eğitim kurumu” olarak işlev görüyormuş!
Kara mizah denilen bu olsa gerek!
Ama açıklamanın devamı da aynı formatta:
…
“Ancak, bu tür dizilerin yayımlanması personelimizi zor durumda bırakarak, yapılan tüm eğitim ve iyileştirme faaliyetlerine gölge düşürmekte, yürütülen tüm çalışmaları yok saymaktadır. Ticari, siyasi, reyting ve farklı çıkarlar için yarar sağlamak uğruna yapılan çalışmaların görmezden gelinmesi, toplum yararına çalışan bir meslek grubunun rencide edilmesi, yalan yanlış bilgilerle kamu hizmeti sağlayan ceza infaz kurumlarında işkence ve kötü muamele algısı oluşturulması kabul edilemez. Her ne kadar bu tür görüntülerin tamamen hayal ürünü olduğu ifade edilse de toplumun bilincinde ceza infaz kurumlarında işkence uygulanıyor algısı oluşmaktadır.”
…
“Ceza infaz hizmetleri, sadece ceza infaz kurumu çalışanlarının omzuna yüklenemeyecek kadar ağır ve hassas bir görevdir. Özellikle son zamanlarda artan terör olayları nedeniyle ceza infaz kurumlarındaki kalabalıklaşma göz önüne alınarak bu tür görüntülerin yayınlanması gerek kurumsal gerekse toplumsal gerilimi tetikleyici bir etki yaratmaktadır. Ceza infaz kurumlarına yönelik bu tür algıların oluşturulması da bazı terör örgütlerinin amaçlarına hizmet edecektir.”
…
RTÜK henüz bu şikâyeti gündeme almamış olsa da ilk fırsatta ele alacağı ve Adalet Bakanlığı’nın bu “hassasiyetini” göz önünde bulundurarak diziye müdahale edeceği sürpriz bir durum olmayacaktır. Keza RTÜK’ün bir işi Hadise’nin bacakları iken bir işi de faşist TC güçlerinin “hassasiyetlerini” göz önünde bulundurmaktır zaten!
Ha bir de; bu metne imza atan ve anlaşıldığı üzere tutsaklardan ve yakınlarından gelen dilekçeleri incelemek yerine yeni çıkan dizilerin fragmanlarını yakinen takip eden Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü’nün bu açıklamasına yanıt olabilecek halkımızın güzel bir sözü vardır; “Al kaşağıyı gir ahıra, yarası olan gocunur” der.
Ne de güzel der!
Bir Özgür Gelecek okuru