Emperyalistler Ortadoğu’da yarattıkları sorunu çözmek iddiasıyla her gün zirve üstüne zirve yapıyor. Mutlak güç olma, mevcut nüfuzlarını hem koruma hem de artırma bu zirve ve açıklamaların ana temasını oluşturuyor. Zirvelerden çıkan sonuçlar Ortadoğu gerçekliğinde elbette yaşam bulmuyor. Mutabık olmak veya belli bir anlaşma sağlamak ancak akşamdan sabaha kadar sürebiliyor. Astana Zirvesi bunun en bariz örneği idi. Ateşkesten bahsedilirken Suriye’nin çeşitli bölgelerinde kan akmaya devam ediyordu. “Oyun dışı” görümündeki ABD’nin “güvenli bölge” çıkışı, Suriye demokratik güçlerine yapılan silah yardımı ile “oyuna dahil” oluşunun veya hep içinde olduğunun ifadesi oldu. Oyun kurucuların çıkar çatışmalarından dolayı Ortadoğu’daki kaotik ortam ya da savaş halinin daha uzun süreceğinin de göstergesidir.
Suriye’deki savaşın başladığı andan itibaren emperyalistler arası ortaklaşma sağlanmadan onlarca toplantı, açıklama vb. yapıldı. Ama hiçbiri savaşın sonunu getirmedi. Nitekim getirmesi de beklenemezdi. Zira çıkarların çatıştığı noktada esas olan emperyalistlerin bir noktada uzlaşmalarıdır. İlk başlarda ABD’nin politikalarının önüne taş koyan Rusya şimdi savaşa doğrudan müdahil olarak cihadist çetelere anayasa taslakları sunarak tasfiye etme çabasındayken rüzgar tersine dönmüş Astana’ya davet edilmiş olsa da ABD, bu zirveye katılmayarak Rusya’nın politikasına dahil olmadı.
Rusya Ortadoğu’da yakaladığı politik üstünlüğü kalıcı hale getirmek adına Astana’da hızlı bir süreç işletti. El Nusra ve IŞİD ayrımı ile cihadist çetelere açık kapı bırakan Rusya, Astana’ya götürdüğü cihadist çetelere sunduğu anayasa taslağı ile öncelikle cihadist çeteleri parçalamayı, sonrasında da tasfiye etmeyi amaçlıyordu. Emperyalist güç olarak Rusya’nın tek başına yürüttüğü Astana süreci savaşın sonlandırılması üzerine odaklansa da ABD’nin hem sürece dahil olmaması hem de Kürtlere silah yardımı yapması savaşın devam etmesi anlamına gelirken IŞİD’e karşı mücadelenin bir anlamıyla Ortadoğu’da varolma ve Rusya’nın ensesinden düşmeme anlamına da geliyor. ABD’deki başkanlık seçimleri sonucu Trump’ın görevi teslim alma sürecini hızlı bir şekilde değerlendirmek isteyen Rusya, ABD-TC arasındaki gerilimden faydalanarak izlediği politikada istediği başarıyı elde edemedi. İran, TC ve cihadist çeteleri aynı masada buluşturmak önemli bir adım olsa da paylaşım savaşı gerçekliğinde nihayete erme açısından umutsuz bir adım olarak tarihe geçti. Rusya Suriye’de yarattıkları batağa daha fazla saplanırken, ABD ise masaya yeni kartlar sürmeye başladı.
Burjuvazinin karakteristik özelliklerini sergileyen Trump’ın alışık olunmayan açıklamaları dış politikanın temel noktalarında bir değişim olduğu anlamı taşımıyor. Rusya’nın etkinliği karşısında ABD’nin etkisizliği gibi görünen süreç “oyun dışı” kalma şeklinde ifade edilse de ABD açısından Ortadoğu’nun Ruslara terk edilmeyeceği gayet açık olan bir durumdur. Rusya’nın kendisinin onay vermediği bir koşulda, ilişkilerin daha sıkı olduğu TC ile ilişki kurup İran’la bir masada buluşmasının kalıcı bir sonuç doğurmayacağını ve kurulan ittifakların Ortadoğu’da çok rahat bozulabileceğinin farkındalığı ABD’ye geniş bir manevra alanı sağlamaktadır. Rusya’nın etkin bir şekilde yürüttüğü süreçte ABD’nin “geri kalarak” kendi hamlesinin zeminini oluşturmaya çalıştığı veya hiçbir zaman “geri durmadığı” “güvenli bölge” çıkışıyla görülmüş oldu. Gelinen aşamada ABD açısından Suriye’deki paylaşım savaşında bölgede varlığını sürdürebilmesinin en güvenilir iki olanağı kaldı. Birincisi doğrudan müdahale ikincisi Peşmerge ve PYD-YPG ile SDG’den oluşan Kürtlerdir.
Doğrudan müdahale şu aşamada ABD’nin birçok açıdan olanaksız gördüğü bir tercihtir. Geriye İŞID’e karşı etkin ve başarılı bir mücadele veren PYD-YPG ve SGD ile daha çok Musul’da Peşmerge güçleri kalmaktadır. ABD’nin(1) silah yardımı bu mecburiyetin yarattığı bir sonuçtur. ABD kendi ekonomik siyasi çıkarlarını hayata geçirmek için Kürtler üzerinden bir hareket planı yaratmaya çalışmaktadır. Sahaya inen TC’nin El-Bab’ta kendi beslediği İŞID’den darbeler yemesi başarısızlığın bir göstergesi iken aynı zamanda ABD açısından TC askeri ile de istenilen sonucun alınamayacağının göstergelerinden biri oldu. Rakka operasyonunun Rusya’nın nüfuzunu kırmanın bir aracı haline geldiği mevcut tabloda ABD işi şansa bırakma yanlısı olmayıp bölgedeki askeri gücünü de artırarak operasyona doğrudan dahil olmayı gelecekteki çıkarları açısından zorunlu görüyor. Paylaşım savaşında Rusya’nın etki gücünü daha fazla artırması ve Şii yayılmacılığının güçlenmesi geri dönüşü olmayan noktaya gelmeden önce önünü kesmek ABD’nin hedefleri arasında yer alıyor. İran’la yapılan anlaşmanın tersine İran’a yaptırımların devam edeceği açıklaması bunun işaretleridir..
Emperyalistlerin açıklamaları zirveleri, plan ve projeleri Ortadoğu kadim halkları açısından kanın durması anlamına gelmiyor. Yarattıkları sorunlara, savaşlara dair ortaya sürdükleri anlaşmalar, ortaklaşmalar yeni sorunların, dolayısıyla savaşın uzamasından ileri gitmiyor. “Anayasa taslağı”, “güvenli bölge” tartışmaları emperyalistlerin ortaklaşamadıkları ve faşist İŞID’le mücadele adı altında Suriye savaşının devam edeceğinin ifadesidir. Emperyalistlerin tek taraflı yürüttükleri her süreç, bugüne dek başarısız oldu. Çıkar dalaşında ortaklaşamayan, adına “çözüm” denilen veya Astana-Cenevre süreci denilen süreci bir şekliyle kendi lehine çevirebilmek için bozdu. Beş-altı yıldır devam eden hikaye Cenevre-Astana arasında mekik dokuyor. Emperyalizm Ortadoğu halkları için değil kendi ekonomik ve politik çıkarları için yerli işbirlikçileri ve faşist çetelerle katliamlarına devam ediyor. Çözüme giden yol ne Astana ne de Cenevre’den geçiyor. Ezilen halklar açısından çözüm yeni Vietnamlarla mümkündür.
1) ABD’nin ve Almanya’nın PYD’ye ya da SDG silah yardımında bulunması ayrıca irdelenmelidir. Emperyalistlerle halk güçlerinin her ilişkilenişi risklidir, zaman zaman tehlikelidir. Partizan dergisinin 87. sayısında bu konuya dair öngörüleri ortaya koyduğu riskler ve tehlike gelinen aşamada bir kez daha incelenmelidir.