Makaleler

Arakan’ın sesi, emperyalizme öfkedir!

Emperyalist kapitalist sistemin içinde bulunduğu kriz onun tüm siyasal kolonlarını sarsarken, ortaya çıkan verili durumu fırsata çevirmeye çalışan egemenler halklara dönük saldırıları artırıyor. Krizden çıkmak için yer altı-üstü kaynakları talan eden emperyalistler halk kitlelerine dönük saldırı ve katliam dalgasını da tırmandırmaktadır. Özellikle Ortadoğu coğrafyasının satranç tahtasına dönüştürülmesi ve bölgede mezheplere dayalı tarihsel sorunlar üzerinden çete örgütlenmesi ile katliamlar gerçekleştiriliyor. Bu katliamların ekonomi politiği ise emperyalizmin bölgedeki pazar hevesinde somutlaşıyor. Ancak tüm bunların yanında söz konusu Ortadoğu ve halkları olunca oryantalist bakış açıları ve yorumlar da kendilerini göstermeye başlıyor. Emperyalist çelişkilerin en yoğun yaşandığı bölgeler arasında gelen Ortadoğu ve Afrika bölgesinde ortaya çıkan isyanlar genel olarak inanç kapsamında değerlendirilmekte ve yeterli ilgiyi görmemektedir. Örneğin Filistin sorunu 1980’li yılların en önemli ulusal sorunuyken bu durum devrimciler açısından silikleşmiş durumdadır. Öte yandan Filistin sorununa yaklaşım bugün genel kanı üzerinden İslam âlemine ve Mescid-i Aksa meselesine iştirak halindedir. Bu durum mevcut çelişkiye sınıfsal yaklaşımdaki noksanlık ve örgütlenme meselesinde ise şovenist nüveleri ifade ediyor.

Son olarak Arakan halkına dönük gerçekleşen katliamlar kamuoyunda gündem olurken bu durum devrimci ve demokrat kesimler tarafından pek ilgiyle karşılanmadı. Bunun nedeni ise meselenin özünün Budistler ile Müslümanlar arasında yaşanan bir çatışma olarak ifade edilmesidir. Ancak durumun böyle olmadığı açıktır. Öyle ki meselenin özü bu dahi olsa ezen ve ezilen inanç meselesine yaklaşım demokrasi meselesine yaklaşımın önemli bir parçasıdır. Ancak siyasal sınıfsal mücadele algısının çelişkilerden kopması ve kitle nabzını yakalayamama sorunun açığa çıkarttığı daralma ile bugün işçi sınıfı ve sosyal mücadelelerin dışında olan tüm mücadeleleri yadsımaktadır. Arakanlara dönük gerçekleşen katliama sessizlik de aynı kanaldan beslenmektedir. Arakan halkına dönük gerçekleşen bu katliamın dini boyutu meselenin bir görüngüsü olabilir ancak meselenin özüne yaklaştığımızda kesinlikle kayıtsız kalamayacağımız olgularla karşılaşırız ki; bu da mücadele araçlarımızı yönetme olanağı sağlar. Katliamdaki esas olguya bakmadan önce Arakanların kim olduğuna bakmakta fayda var.

 

Arafta kalmış bir halk: Arakanlar

Arakan, köklü bir tarihi mirasa sahiptir. Tarihsel olarak bu bölgenin bilinen geçmişi, milattan önce 3. yüzyıla kadar uzanıyor. Bölgede milattan sonra 1. yüzyılda Dhanyavadi Krallığı, 3. yüzyılda ise Vesali Krallığı kurulmuştur. İslamiyet’in Arakan’a ulaşması ise 8. yüzyılda Arap tüccarlar vasıtasıyla olmuş, 15. yüzyılın başında Kral Narameikla’nın İslamiyet’i seçmesinin ardından Arakan İslam Krallığı kurulmuştur. Bu tarihten sonra bölge halkı içinde İslamiyet’in yayılması hızlanmıştır. 1784 yılında Burma, Arakan’ı işgal etmiş ve bu işgal sırasında Arakan’ın iki yerli halkı Rohingya Müslümanları ve Budist Rakhineler ciddi baskı ve zulüm görmüştür. Burmalıların zulmünden kaçan Arakanlılar, ülkelerini terk ederek Bangladeş’te yer alan Chittagong’un güneyindeki Cox’s Bazar’a sığındı. Arakan’ın yerlileri olan Müslüman Rohingyalar ve Budist Rakhineler, 19. yüzyıla kadar barış içerisinde yaşasalar da 1826’da başlayan ve 120 yıl süren İngiliz emperyalizminin işgali ile bölgede böl-parçala-yönet politikası hayata geçirilmiştir. Bölge halkları arasında ortaya çıkarılan fitne kışkırtmalarla emperyalizme olan öfke ve direnç kırılmak istenmiş ve bunda da başarılı olunmuştur.  1937’de İngiliz Hindistanı’ndan ayrılan ve bu tarihle birlikte yarı özerk bir yönetime doğru evrilen Burma Krallığı, Müslümanların Budizm için büyük tehlike olduğu propagandası ile İngiltere’nin bölgedeki asimetrik politikasının ayağı olmuştur. Bu süreç emperyalizme olan öfkenin kırılması için kullanılmış ve mevcut kışkırtma neticesinde Rakhineler, Burma idaresi altında yaşamayı Müslümanlarla bir arada özgür olarak yaşamaya tercih ettiler. Arakan’da yaşayan Rohingyalılar Myanmar’ın 1948 yılında bağımsızlığını ilan etmesinden sonra da baskı ve zulüm ile karşı karşıya kalmaya devam etti.

Öyle ki bölgede resmi din Budizm olurken Müslümanlara dönük saldırılar da artış gösterdi. Bu saldırların ilki 1942 yılında 150 bin Rohingyalının katledilmesi ile başladı. Arakan halkı bu katliamı “Kerbela-yı Arakan” olarak tanımlıyor.  Katliamdan sonra çok sayıda Rohingyalı mülteci olarak başta Bangladeş olmak üzere komşu ülkelere sığındı. İngilizlerin 1948’de ülkeden çekilmelerinin ardından saldırılar devam etti. Katliamların hızla yayılmasının ardından halk Hindistan ve Bangladeş’e sığınmak zorunda kaldı. Arakanlı Budist Rakhinelerin liderleri, kalan Rohingya Müslümanlarına karşı toplu katliamlara giriştiler. 2013 yılında ise Rohingyalılar katliama karşı bir direniş odağı yaratarak silahlandılar. Zulmün ortaya çıkardığı öfke neticesinde halkın silahlanması ve kurdukları cephe artınca 1954 yılında Burma ordusu ‘Muson Operasyonu’ adını verdiği kanlı bir saldırı ile binlerce sivil Rohingyalı, katletti. Sağ kalanlar ise sürgün edildi. Bu katliamları 1978 Katliamı ve 2012’de 3 bin kişinin katledildiği sürgün operasyonu gerçekleşti.

Kuşkusuz bu katliam Budistlerin Müslümanlara dönük bir katliamı olarak görüngü kazansa da katliamın arka planında emperyalizmin bölgedeki ekonomik ve politik imtiyazları yatıyor. Dolayısıyla esas meseleyi incelerken görüngünün de hiçe sayılmaması ve bunun da inanç özgürlüğü kapsamında tartışılmasıdır. Emperyalistlerin işgal ettikleri bölgelerde mezhep çatışmasını körüklediği bilinen bir gerçektir. Ortaya çıkan bu çelişkilerin bugün Ortadoğu’da siyasal İslamcı fundementalist hareketlerce kullanıldığı ve bölgede demokratik devrim için verili çelişkilerin ortaçağ düşüncesi ile harmanlanarak halkın kurtuluşunun ertelenmesi olarak karşımıza çıkıyor. Bugün Arakan’da emperyalistlerin bölgesel planları söz konusudur. Özellikle doğalgaz ve petrol açısından stratejik bir öneme sahip olan Arakan’da 2010 yılından itibaren biri doğalgaz diğeri petrol olmak üzere iki boru hattı yapımı planlanmaktadır. Arakan’dan başlayıp Çin’in Yunnan eyaletine kadar uzanan iki ayrı boru hattının yapımı Arakan’ın başkenti Akyab’da gerçekleşecek. Burada yapılan derin deniz limanı ve enerji terminalleri sayesinde Arakan petrolünün yanı sıra 30 yıl boyunca Afrika ve Orta Doğu’dan Çin’e giden tankerlerin boşaltılacağı liman haline gelecek. Malaka Boğazı’na alternatif olacak boru hatları, Çin’in Singapur ve Malezya’ya olan bağımlılığını da azaltacak. Myanmar ise bu projeden 29 milyar dolarlık bir gelir elde edecek.

5 bin 620 dönüm yer işgal edecek boru hatları için aynı zamanda bölgeye 13 bin 500 askerin bulunacağı bir askeri üs kurulacak. Bu askeri üs ise İngiltere tarafından yönetilecek. Bölgede bulunan köyler ise boşaltılarak kamulaştırılacak. Bugün Myanmar’ın yeraltı kaynaklarının keşfi ve işletilmesiyle ilgili ABD, Avrupa ülkeleri ve Çin gibi birçok dış aktör bölgede pay kapmak istemektedir. IHS Global Insights isimli araştırma şirketine göre, Myanmar’ın 3.2 milyar varil petrole ve 18 trilyon kübik feet (tcf) doğalgaz rezervine sahip olduğu tahmin ediliyor. Aslında, ülkenin kanıtlanmamış ve kaydedilmemiş kaynaklarının çok daha büyük oranda olduğu belirtiliyor.  Bundan kaynaklı bölge halkının katliamı esas olarak emperyalistlerin bölgesel politikaları ile doğrudan bağlantılıdır. Emperyalizmin bu saldırısı karşısında Arakan halkının sesini yükseltmek ve çığlıklarına karşılık vermek önem arz ediyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu