Bellek, geçmişe fısıldayandır. Bellek, hafıza ile şimdi arasındaki boşluğu doldurandır. Bellek vicdanı ayaklandırandır. İçine düştüğümüz çağın dinamiklerini yenebilecek tek bir hâl vardır ve modern dünyaya karşı konumlanmamızı sağlar.
Bu bellek kimi zaman entelektüel üretimle, kimi zaman politik tavırla kendini var eder.
İnsanın varoluş biçiminin kendini en etkili olarak belli ettiği noktalardan olan entelektüel tavır, Türkiye gibi kendi içinde hesaplaşılmamış katliamlarla, politik cinayetlerle toplumsal kutuplaşmayı derinleştirecek birçok olaya ev sahipliği yapmış ülkelerde kendine yeni bir kanal açar. Kişisel olan politik olur, gün gelir hafıza bireysellikten çıkıp kitlesel bir sesin hükmüne girer.
Rap müziğin tarihine baktığımızda temel çıkış noktasının yukarıda bahsettiğimiz bellek olduğunu söylemekte beis yok. 1970’lerin başında New York’un, nüfus olarak siyahların yoğun olduğu gettolarında doğuşu yeni bir “ses” arzusunun elzem bir sonucuydu. Amerika’da sınıfsal bir mücadele içinde olan siyahların temellerini oluşturduğu rap, doğası ve üreticileri gereği hemen hemen her noktada politik bir tavır sergiledi.
80’lerin ortalarında kapitalist müzik firmalarının yükselen bu müzik tarzını keşfetmeleriyle birlikte düzenin içine empoze etmeye çalışması yine o dönemin sanatçılarında kabul görmedi. Rap, sokakları, gettoları, sınıf kavgasını, kimlik meselesini hiçbir zaman berisinde bırakmadı. Lenin’in sözünden yola çıkarak söylersek, dünya ezenler ve ezilenler olarak ikiye ayrılmıştı ve rap müzik ezilenlerin yanındaydı.
DÜNYADA BİR HAYALET DOLAŞIYOR!
Peki tüm dünyada rap müzik nasıl yükseldi? Rap müziğin temellerini oluşturan felsefe tam olarak bu noktada kendini belli etti: Tüm dünyanın ezilenleri birleşti! Fransa’da Araplar, Almanya’da Türkler, Türkiye’de varoşlarda yaşayan gençler, kendi sınıf ve kimlik sorunlarını müziğe döktü. Deyim yerindeyse müzik tüm dünyada bir hayalet gibi dolaştı!
90’lı yılların başında, Cartel’le Türkiye’ye de sirayet eden bu müzik tarzı gün geçtikçe yerelleşti. Almanya’ya giden işçi çocuklarının yaşadıkları kimlik bunalımı bir süre sonra evrildi ve Türkiye gettolarının sesi oldu.
‘SAYGIN ADAMLARI KORKU BASACAK’
2002 yılında Türkiye’deki iktidarın değişimiyle başlayan yeni kimlik inşası bir süre sonra keskin kültürel çelişkilere, zeminsiz göçlere, popülist bir varoluşa neden oldu.
90’lı yıllarda Kürdistan’da yaşanan ev baskınları, köy boşaltmalar, militarist tavrın yanı sıra zorunlu ekonomik şartların da olgunlaşmasıyla yeni bir boyut kazandı.
Ses olmak isteyen ve bunu sanatın imkânlarıyla bulmaya niyetlenen genç kuşak bir arayış içerisine girdi. Kimliğini, çıkış yolunu arayan kuşak, neoliberal politikaların gölgesi altındaki bu yeni dönemde teknolojinin, yeni dünya düzeninin tüm imkânlarını kullanarak yeraltından çıktı.
Türkiye’de Ceza ile başlayan (ne kadar etkiliydi, ne kadar protestti?) rap müziğin yükselişi son zamanlarda televizyonun, sosyal medyanın da olanaklarıyla Gazapizm, Eypio, Yener Çevik, Ezhel gibi isimlerle birlikte en üst seviyeye yükseldi. Görünür olan ve hizasını bozmayan bu isimler yeni bir dönemi başlattı: Hayalet, Türkiye varoşlarında dolaşmaya başladı!
‘ÇATIK KAŞLILAR SİZE ÇATACAK’
Toplumsal kutuplaşmanın getirdiği negatif atmosfer sanatsal üretimde de kendini gösterdi. Kimileri su gibi içinde bulunduğu kabın şeklini alıp “büyük söz” söylemekten kaçınıp şimdinin kurallarına ayak uydurarak, kitlelerden uzak, uzun bir kış uykusuna yatma gafletinde bulunurken, rap müzik doğasına uygun hareket etti ve sazı eline aldı.
Sanatın asıl meselesi olan estetik, politik tavırla yeniden şekillendi. Varoşlarda, kendi “küçük” çevrelerinde, seslerini duyuran rapçiler, şimdinin yarattığı tahribat ve sanat üzerinde kurulmaya çalışılan ambargoya karşı çıkarak büyük kitlelere ulaştı.
Son zamanlarda “Angara bebesi” Ezhel’le başlayan ve en üst seviyede belleğe gönderme yapan şarkı sözlerindeki politik tavır, Gazapizm’le devam etti. Yanlış anlaşılmasın, bahsi geçen sanatçılar biz onları görmeden önce de aynı tavırla yollarına devam ediyordu: Biz geç kaldık onları keşfetmeye, kabul edelim! Yoksa Ezhel yıllar evvel sormuştu: “N’ettin Gökçek başgan!”
‘KAYBEDECEK BİRİMİZ, KAÇARI YOK!’
Gazapizm (Anıl Acar) son zamanların en dikkat çeken sanatçılarından. Yazdığı şarkı sözleriyle bellek yükünün yıkıcı etkisi karşısında korkusuzca durmayı başardı.
“Heyecanı Yok” ile geniş dinleyici kitlesine ulaşan sanatçı sol-sosyalist düşünce içerisine bir irin gibi yerleşen popülizmin girdabına kapılıp “hiçleşmek” yerine belleğini oluşturan gerçekliğin peşinden gitmeye devam etti.
Asıl meselenin, düzenin “izin verdiği” kadarını söylememek, daha ötesine geçmek olduğunun bilincinde olan Gazapizm, gittikçe “sertleşen”, hafızayla birlikte öfkeden, harekete geçmeye evrilen şarkılarla kendi dinamiklerini korudu.
Oryantalist bir bakış açısı yerine, kendi özgünlüğünü arayan Gazapizm, Orhan Gencebaylar misali varoşların kanını emen, ezen-ezilen çelişkisini mistik bir atmosfer düzleminde ele alıp biat kültürünü kitlelere yerleştirmek yerine, toplumun geri kalanıyla aralarına mesafe konmuş, kapitalizmin ve kültürel hegemonyanın dayatmasıyla ötekileştirilmiş kitlelerin ayağa kalkmasını sağlamaya çalıştı.
İMGE Mİ TEMSİL Mİ?
20. yüzyılın önemli düşünürlerinden Henri Bergson’a göre “imge” temsil değildir. “İmge” şeyden daha az, temsilden daha fazladır. İmge ile temsil arasında bir derece farkı vardır ve az önce de bahsini açtığımız popülizmin doğmasına sebep olan durumlardan biri bu farkın görünmez olmasıdır.
İmgenin gücü kuşkusuz önemlidir fakat temsiliyet kitleler ile karşıtlarının arasındaki şimdinin sesidir. Gönül rahatlığıyla şunu söyleyebiliriz: Gazapizm, şarkılarında imgenin ötesine geçip varoşların sınıf kavgasının, kimlik mücadelesinin rap müzikteki temsilcisi olmuştur.
‘İSMİN HER YIKIK DUVARDA’
Temsiliyet meselesi ağır yüktür. İçinde bulunduğun kitleyi iyi tanımayı, meseleyi haklı olanın ekseninde kavramayı, çözüm aşamasında kitlesel menfaati odağa almayı gerektirir. Ses kitlenindir, söz kitlenindir, sanat kitlenindir. Peki Gazapizm bu ağır yükü nasıl taşıyor?
1988 yılında Elazığ’da doğan, ilk gençliğini İzmir’de geçiren Gazapizm tabiri caizse Özal sonrası çocuklarından. Serbest piyasa adı altında kapitalizmin temellerinin atıldığı bir Türkiye’de büyüdü. Belleğine yerleşen göç, sınıf çelişkisi, “kentli olma zorunluluğu” gibi kavramlarla yetişti. Kişisel olanın politik olduğunu yaşadığı gettoda öğrendi.
Cem Adrian’la düet yaptığı “Kalbim Çukurda” şarkısındaki, “İsmin her yıkık duvarda / Anlatıp kaldırımlarda kandırıyorlar seni masalla / Kalbin hep aynı çukurda” sözlerinde müziğinin personasını rahatlıkla görebiliyoruz. Sanatçı burada nostaljiye bulanmış, pasifize edilmiş ve “duvar yazısı” olmuş mücadele anlayışının çözümlemesine soyunur. Duvarlara yazılan isimlerin ötesine geçme çabasıdır bu.
“Mahallem fişlenmiş, basılmış evim”, “Dönmedim geri / Çıkmıyor üstümden geçmişin kiri / Gözüm kör, zihnim hep tetiktedir / Bugün olmuyor istediklerim yanı başımda /Hep filizlenir bu umulmaz kahır” sözleriyle bir kuşağın yaşadığı yıkıma yakından bakar. 90’larda Kürdistan coğrafyasında yaşanan ev baskınları, gelinen süreçle birlikte gettolara girer. Kimlik meselesi ve sınıf çelişkisi daha şiddetli hissedilir olur.
‘BUGÜN KİRLENİR SOKAĞIM!’
Gazapizm, belleğinde, geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki o köprüyü bu noktada çok kuvvetli argümanlarla kurar. “Biter bir gün tüm çocuklukların / Silah belinde kalır! Bunlar kimlerin yalanı? / Bugün kirlenir sokağım! / Herkes her şeye hazır ve nazır umursamayacaklar incelip kopanı!”sözlerinde karşıda duranı ifşa eder.
Şimdinin gerçeğinden yola çıkarak kitlenin maruz kaldığı hâli gün yüzüne çıkarır. Son zamanların suya, sabuna dokunmaktan uzak muhaliflerinin tam aksine sokağın –bunu kitlesel bir mücadele anlayışı olarak kabul edebiliriz– içinde sözünü söyler.
Bachelard, Mekânın Poetikası’nda “Ev, insan yaşamında kazanılmış şeylerin korunmasını sağlar, bunları sürekli kılar. Ev olmasaydı, insan dağılıp giderdi” der. Gazapizm’in meseleyi kavrayışında ev metaforunun etkisini yoğun şekilde hissederiz. Aidiyetin, belleğin oluşmasındaki temel unsurlardan biri olduğunu düşünürsek ev’i doğulan bir yer olmaktan çıkarıp ben’in kendini parçalaması ve genişlemesi olarak kavrar Gazapizm. Onun için şehir, evdir.
Argo İzmir, evdir. Sokak, evdir. Bu yayılma, çoğalma hâli negatif anlam içermez, protest sanatın özne olduğu bir örgütlenme biçimidir. Eleştirel bakışı da yine bu noktada gelişir. Şehirli burjuvazinin ağır yaptırımlarına karşı bir başkaldırıdır Gazapizm’in sanatı.
Rapçi Boykot ile yaptığı İnsanlar Ölü adlı eseri tam olarak bu eksende gelişir. “Batısının göç alması çok mu abes hocam / Guantanamo’ya ağlayıp da Diyarbakır’a susan bir gün konuşacaksa uyananlar boğazından tutar / Ana dilde eğitim yasak ne şarkısı ama Malatya’dan çıkma yola yollar yanar” sözlerinin geçtiği şarkı ev kavramının dağılışının, evin mahremi olan dilin ve yine evin bir başka yansıması olan sokağın dışavurumudur. 90 kuşağının genellikle tahribat, yenilgi olarak yorumladığı ve vaktiyle bir ihtimal olan devrim hayalinin kurulduğu Gezi eylemlerinin yansımalarını görürüz. Ali İsmail Korkmaz’ın sokakta linç edilerek katledilmesi, gettolarda büyümüş çocukların evi olan sokağın bir noktada düşmesi, kana bulanmasıdır. Gazapizm, burada entelektüel bir risk alır ve sanatını toplumsal hafızaya hibe eder. Burada kendisini solun ağır jargonuyla tanımlamak, kitleden kopuk bir dille var olmaya çalışmak yerine tarihin gerçekliğiyle yoluna devam eder.
‘ÖLÜLER DİRİLERDEN ÇALACAK, SİLAHINI AL!’
Gazapizm, son şarkısı “Ölüler Dirilerden Çalacak”ta müzikal bir şölenin dışında sanatının aslolan düzlemini en net biçimiyle sunar. Militarizmin dört bir yanı sardığı, kirli savaşların halkları yok ettiği bir dönemde anarşizan bir tavırla şimdinin hafızasını kitleyle buluşturur. Gazapizm, alışıldık altyapılarının yarattığı “öfkeli” atmosferle söze başlar.
Bu kez hedef bellidir. İmgesel bir anlatımı reddeden Gazapizm, sözünü kimseden sakınmadan, evirip çevirmeden söyler. Karşısına aldığı kapitalizmdir. Bu şarkı ve klip özelinde çözüm olarak sundukları tartışmaya elbette açıktır fakat son zamanlarda La Casa De Papel ile ana akımda da kendine yer bulan anarşizan bir tavırdır bu.
Popüler kültürden yüzlerine aşina olduğumuz isimlerin yer aldığı klip bir bakıma sokaktan çıkıp o şaşalı semtlere girer. “Evcil kaplanlarınızı bir gece sokak köpekleri parçalar” diyen Gazapizm, alan savunmasının ekseninde sınıf meselesine yoğunlaşır. Klibin geneline sirayet eden hâl bir gecede değişecek (!) düzenin işaret fişeğini yakar.
Klipte dikkat çeken bir diğer nokta da hemen başındaki uyarılar. 18 yaş uyarısı ve olayların hayal ürünü olduğunun belirtilmesi, kurmacanın gerçeğe ne kadar yakın ve sansürün hemen yanı başımızda olduğunun göstergesi.
Gazapizm, burada devletin kontrol mekanizmasına boyun eğmiş gibi görünse de, hemen sonrasındaki net tavrıyla her daim sınıftan yana olduğunu bağır çağır söyleyerek kenara çekilir.
Gazapizm, yeni bir sözün peşinde ve takip etmekte fayda var. Çünkü biliyoruz ki bu daha başlangıç!
*Tırnak içinde verilen ara başlıklar bahsi geçen şarkı sözlerinden alıntılanmıştır.
Kaynak: Gazete Duvar. 25 Eylül 2018.