Güzel Ana’nın ölümsüzlüğünün 3. yılını geride bıraktık. Serdar Can’ı, Nubar Ozanyan’ı da uğurlayalı 3 yıl geçti.
Güzel Ana’yı bir tarafım daha dün gibi hatırlar, burada oluşunu, kapıdan bir tebessümle girişini…
Bir tarafım özlemden, hasretten olsa belki kabullenmez, bir tarafım yıllar geçmiş gibi hissetmekte…
Serdar Can için de geçerli bu duygum. Sanki uzun bir işi var da, halledince geri gelecekmiş gibi. Çok az tanıma fırsatı buldum ben Serdar Can’ı, keşke uzun uzun sohbet etme fırsatım olsaydı.
Nubar Ozanyan ise ölümsüzleştiğinde varlığından haberdar olduğum ancak hayatımın önemli bir parçasında dönüm noktası yarattığını düşündüğüm büyük komutan. Onun hiç tanımıyorum ancak yıllardır tanıyorum gibi de geliyor.
Bende, bence bir çok kişide de, yarattığı etkinin bambaşka olduğunu düşünüyorum. 60’ı geçkin yaşına rağmen savaşın en ön cephesinde yer alışı, yaşamının büyük bölümünü bu şekilde savaşın en önünde savaşarak yaşaması, üstelik çıkarsız, sessiz, sade ve anlatılardan aktarılanların ortaya koyduğu üzere, savaşta büyük bir bilge oluşu yarattığı etkiyi büyütmekte…
Bu yıl Güzel Ana’yı mezarı başında anarken, her anma vesilesiyle yeniden anlatmalı bu güzel insanları dedim. Ama Güzel Ana’dan bahsederken Serdar Can mutlaka dile geliyor, Serdar Can dediğin anda Nubar Ozanyan onun bir parçasıymış gibi aklına gelir çoğumuzun.
Bu üç güzel insan aynı halkanın aynı dairenin birer parçası. Farklı alanlarda, farklı misyonlar, farklı mücadele biçimlerinin birbirini tamamlayan halkaları benim gözümde. Her biri kendi bulunduğu noktadan birbirinden farklı ve değerli birikimler bıraktı, ortak amaç için, bu anlamıyla çok şey öğretti bize.
Kimseyi kutsallaştırmak değil derdim, her birinin belki farklı büyük hataları da olmuştur; ki mümkündür, doğaldır. Ancak şu net ki her biri yoldaşlarına bağlılıkta, üreticiliğin farklı biçimleri ile, duruşları ile bize çok şey anlattı.
Örneğin Güzel Ana’nın ölümsüzlüğünün 3. yılı vesilesiyle birçok kişi tarafından Güzel Ana’nın çok fazla fotoğrafı paylaşıldı. Bu fotoğraflarda ilk dikkat çekici şey bende, Güzel Ana’nın nerdeyse bütün fotoğrafları eylem alanlarından. Kalanı eylem yollarında, mücadele alanlarından; dernekler, partiler, etkinlikler için bulunduklarıyla çekilmiş.
Diğer dikkat çekici şey ise bütün fotoğraflarda gözlerinin içine kadar gülen yüzü…
Gülmek genel olarak gerçekten bir çok kişiye yakışır bana kalırsa, umudu, heyecanı, enerji aşılar çünkü.
Bunlar ise moralin, üretkenliğin, yaratıclığın gelişmesinde önemli bir paya aittir. Hiç dertlenmeyelim, hiç canımız sıkılmaz, endişe edilemez, umutsuzluğa düşülmez gibi idealist, polyanacılık edecek değilim, ancak bir şekilde bir yol bulunur diyerek pozitifi öne çıkarınca yüzünde tebessüm, o tebessüm ise çözümün anahtarı için yol açar bana kalırsa.
Birde güleç yüzlü insan, umut aşılıyor, sen de ona bakarken kendini gülümserken buluyorsun. Güzel Ana ile biraz zaman geçirme fırsatı bulmuş biri olarak çok rahat söyleyebilirim ki, Güzel Ana’da etrafını geren bir yüz ifadesine rastlamadım.
Güzel Ana’yı, Serdar Can ve Nubar Ozanyan’dan daha fazla tanıma ve birlikte paylaşım içinde bulma fırsatım oldu.
Kadın eylemlerimizin en önünde yer alan Güzel Ana, gülen yüzü ile bize hep moral ve cesaret verdi. Bir de Güzel Ana için hemen herkesin mutlaka dile getirdiği; nerde bir eylem varsa, açıklama varsa, o şimdilerde bir çok kritik süreç için mumla arar gibi aradığımız birlikte mücadelenin taşlarını adeta o dönemden döşer gibi, hepsinde ve mutlaka en önde yer aldı.
Yol gösterdi bu pratiği ile.
Evet Güzel Ana gerçekten gün içinde bir çok eyleme katılırdı, en önde yerini alırdı ama aynı zamanda o Partizan kimliğini, duruşunu gittiği her yere götürürdü. O nedenle O’da Partizan’ın Serdar Can gibi yürek işçisi, yorulmak bilmez emekçisi ve eylem alanlarımızın vazgeçilmez Güzel’iydi ve hep eylemlerimizin Güzel’idir.
Serdar Can ise üretkenliği ile hafızalarımızda yer edinmiştir. Kitapları vesilesiyle yan yana gelişlerimizde yüzünde hafif tebessümü ile mütevazi duruşu dikkatimi çekmişti. Sınırlı paylaşımlarımızda gözlemlediğim sakinliğini Nubar Ozanyan’ı kaybettiğimizde bozmuştu. Yüzünde derin bir keder ve büyük bir öfke vardı, sakinliğine rağmen yumruğu havada yaptığı konuşması hatırımdan hiç düşmez. Ancak keşke onu tanıyan yoldaşları ve ailesi daha fazla anlatsa ki üretkenliğinin sırları daha fazla açığa çıksa, O’nunla bütünleşen yürek işçiliği daha fazla tanınır hale gelse, mücadelenin üretkenliğine bu alandaki yerinden daha fazla öğrensek…
Nubar Ozanyan’ı ise anlatmam benim açımdan hem çok zor hem çok kolay gibi. Gerçi derdim anlatma değil aslında, bu üç mücadele yolcusunun bendeki etkisini, mücadelenin bendeki izdüşümlerini yeniden hatırlamak sadece.
Ve bu hatırlatmayı sizinle paylaşmak. Bu üç mücadele abidesi insan, yaşım kadar mücadele içinde emek vermiş, bağını üçü hiç koparmadan, mutlaka sınıf mücadelesinin farklı alanlarda, biçimlerde birer parçası olmuş bu üç devrimci komünisti anlatamam zaten.
Nubar Ozanyan’ı hiç tanımıyor oluşum, onun bıraktığı etkiyi anlatmakta bir zorluk çıkarsa da aslında sadeliği, sessiz duruşu, savaş içinde aldığı konum durumu anlatmakta. Bu anlamıyla yaşamı ele alışı, mücadelede nerede, nasıl olmanın cevabı gibi kolaydır. Yaşamına baktığımız zaman mücadelenin savaş alanının bilgesidir O.
Savaşın işçisi, savaşın komutanıdır. Sınıf mücadelesinin de işçisidir. O nedenle farklı alanlar farklı mücadele biçimlerinin önemli, kıymetli bu halklarına dair anlatıları yazarken ve okurken Nubar Ozanyan, birini değersizleştirmek için değil ancak savaşın işçisi, sınıf mücadelesinin kilit noktasından geçişi bambaşka bir etki yaratmaktadır bende.
Gidişlerinde birbirini takip eden, birbirini ölümsüzlüğe yollayan bu üç mücadele insanı geçtikleri yollarla öğretilerini, yaşamları ile, pratikleri ile bize miras olarak bıraktı. O mirasa sahip çıkmak ise bizim borcumuz…