İki yıl geride kaldı. Geride kalan zaman galiba. Çünkü geçip giden ve geriye dönüşü olmayan en gerçekçi şeydir zaman akışı. Alır götürür ve sana iade etmez senden aldıklarını. Tek yanlı ve tek taraflı..
İkinci yılında yanı başımızda yaşanan acı felaketin gölgesinde seni tekrar yazmak, okumak, konuşmak var yeniden. Bu kadar ölümün ve zulmün ekseninde senin bizlere bıraktığın güç ve moral kaynağına yaslanıyoruz. Belki de buna ihtiyaç duyuyoruz.
Bu satırları yazarken, birkaç gündür ülke gündemi deprem felaketinde (cinayetinde) on binleri aşan ölüm haberlerini okuyoruz. Bundan daha vahim olanı, yüzbinlerin göçük altında ve bir o kadar insanın, canlının, hayat mücadelesine tanıklık ediyoruz.
Bir devletin enkaz altında nasıl kaldığını konuşuyor tüm dünya. Bir devletin yüz binlerce insanı kar ve rant uğruna nasıl canını aldığına tanık olduk. Bir devletin ölüm ve acıyı nasıl kendi iktidar çıkarına feda ettiğini yaşadık. Ölümün utandığı ve sesiz çığlığına tanıklık ettik. Yazmakla bitmeyen bir devlet enkazının halka çıkan faturasını tartıştık. Ve sizlerden devraldığımız bir geleneği yeniden yaşattık.
Aramızdan ayrılışının ikinci yılında. O umutsuzluğa ve karamsarlığa karşı yüzündeki gülümseme geldi akıllara. Durmak ve dert yanmak değil; eğer devrimciysen eğer Partizancı ve Kaypakkayacıysan yürüyeceksin bu sessiz acılar üzerinde. Bizler de öyle yaptık. Her döneminde ve parçasında kesintisiz emeğin olan Tohum Kültür Merkezi’nde dayanışma ve birlikteliği ördük. Dostlarımızın ve üyelerimizin katkılarıyla acıları bir parça da olsa örtmeye çalıştık.
Halkın acılarına sessiz ve kayıtsız kalmadan. Umut ile emek ile direnç ile. Yıllarca anlatmaya çalıştığın, yol açmaya çabaladığın ve kendine ait bir parça gibi yanında yer aldığın, Tohum Kültür Merkezi bugün alanda önemli bir mevzi olmuş, dostları ile bıraktığın yerden ulaşmak istediğin kitle derneği olmada önemli mesafe katetti. Varlığı, çok renkliliği, demokrasi, sorumluluk bilinci ve farklılıkları ile dayanışmanın sahiplenici gücüyle ayakta.
Bir de hayat zıtları ile birlikte var. O zıtların çatışmasına tanıklık ediyoruz. Bir yandan bırakılan emeklerin ve o emeklerin umudunu konuşurken, bir yandan da umutsuzluğun ve karamsarlığın çatışmasını yaşıyoruz. Duygusal göz yaşlarını eksik etmeyenler, bırakmak istediğin mirasın devrimci temelini kavrayamayışındaki çatışmayı yaşıyoruz. Senin deyimin ile hayat devam ediyor.
Dursun Kirve, Yaşamını siyasete adayanları yazarken ve konuşurken elbet onları bu adanmışlıkla anmanın doğru olduğuna inanıyorum. Yaşamda olduğu gibi ölüm de siyasetin bir parçası değil mi? Yoksa bunca yaşanılan ölümün açıklamasını kim yapabilecek? Geride bırakılan yaşanmış gerçeği nasıl anlatabiliriz? Devrimciler, hayatı sadece bir canlının yaşamı olarak ele almazlar. Bir ağaç, bitki bir hayvan da yaşamını sürdürür. Oysa Devrimciler hayatı uğrunda ölecek kadar değerli görürler. Emek katarlar, fedakarlık katarlar. Umut aşılarlar. Geleceğe olan hayallerini sürdürecek düşüncelerini bırakırlar. Gülen bir yüz, güzel bir söz, güven veren bir duruş. Tıpkı senin gibi…
Nice iki yıllar geçecek biliyoruz. Bir çoğumuz belki bu iki yılları göremeyeceğiz. Ama görebilenlerimiz yıllarda, muhakkak seni geride bıraktığın değerlerle anacağını biliyoruz. Yaşamından geriye bıraktığın miras, bizlere paha biçilmez değer olarak kaldı. Bunu anlayan ve bilen için elbet.
Yurt dışında “Ocak Şehitleri” ayında mezarı başında anılarak devrimci mücadelenin, devrimin ve sosyalizmin konuşulduğu sayılı insanlardan birisin. Bu bile hayatın anlamı ve değerine dair büyük bir mirastır.