GüncelLGBTİ+

ANALİZ | “Tutuklanacaksan 18 Mayıs’ta Tutuklan Ne İşin Var Onur Yürüyüşünde?”

İçimizdeki homofobi ve transfobiyle samimi, açık bir şekilde yüzleşme, kadın ve LGBTİ+ hareketiyle yan yana-omuz omuza yürüme, direnişin bir parçası olma çabasını sürdüreceğiz.

2022 Onur Haftası ve Onur Yürüyüşü, tıpkı geçen yıl olduğu gibi AKP-MHP faşist bloğunun düşmanlığı, yasak ve saldırganlığı altında kutlandı.

LGBTİ+lar dinci, faşist, cihatçı çetelerin tehdit ve saldırılarına rağmen Onur Haftası etkinliklerini ve son olarak Onur Yürüyüşü’nü kutladı. Kaymakamlığın yasak kararına ve Taksim’in neredeyse her sokağının abluka altına alınmasına rağmen binlerce LGBTİ+lar ara sokaklarda buluşmayı başardı, sloganlarını haykırdı, basın açıklamasını okudu. Keza benzer bir durum İzmir’de ve başka birçok yerde yaşandı.

İktidarın nefret söylemini giderek yükselttiği, LGBTİ+ hareketinin dünden daha fazla hedefe konulduğu bir süreci yaşıyoruz. AKP’nin, LGBTİ+ düşmanlığı herkesin malumuydu.

Ne var ki özellikle son birkaç yıl ve de bunun içinde son dönemde, her eylem, etkinlik, festival ve konserin yasaklandığı bir atmosferde, bu saldırganlığın LGBTİ+lara daha fazla yöneldiğini söylemek mümkün.

Kuşkusuz bu durum diğer pek çok başlıkta olduğu gibi AKP-MHP faşist iktidarının, yaşadığı derin ekonomik ve buna bağlı olarak gelişen-tetiklenen siyasi krizle doğrudan ilişkili.

İktidar sıkıştıkça geleneksel kodlarına daha fazla sarılma refleksi gösteriyor.

Kriz derinleştikçe Kürtlere yönelik daha saldırgan, ırkçı, faşist söylemler ve tutum geliştiriyor, Rojava devrimini, Kürt ulusunun kazanımlarını daha fazla hedefe koyuyor; devrimci, ilericilere, Alevilere; göçmen ve mültecilere daha çok saldırıyor.

Elbette işler sarpa sardıkça düşmanlığın en çok boyutlandığı toplumsal kesimlerden, hareketlerden biri de LGBTİ+lar oluyor.

Nitekim TİHV Dokümantasyon Merkezi’nin 2022 yılı Onur Ayı etkinliklerine yönelik hak ihlali raporuna göre en az 526 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldı. 20 Mayıs 2022-26 Haziran 2022 tarihleri arasında Onur Yürüyüşlerine yönelik 7 polis saldırısında en az 526 kişi işkence ve kötü muamele ile gözaltına alındı. 3 il ve ilçede tüm eylem ve etkinlikler yasaklandı, üniversitelerde etkinlikler engellendi.

25 Haziran günü kamuoyuna yansıyan görüntüler polisin açık tacizleri, fiziki ve psikolojik işkencesi zaten ifade edilen bu tablonun da özeti niteliğinde.

AKP-MHP iktidarının, Barosundan Diyanet İşlerine, bilumum devlet ricalinin düşmanlığının gölgesinde, saldırılara ve tehditlere rağmen LGBTİ+ hareketinin sokağı zorlayan, taleplerinden geri adım atmayan önemli bir direnç odağı olduğunu kaydetmek gerekir.

 

Devrimciler Homofobi ve Transfobi’den muaf mı?

LGBTİ+’ların homofobi ve transfobiyi üreten heteroseksist sisteme yönelik isyanı, parantezine devletin zor aygıtlarını da alarak yoluna devam ediyor.

LGBTİ+ hareketine, günceldeki durumuna ilişkin elbette çokça şey söylenebilir ne var ki yazımızın konusu bu değil. Daha çok LGBTİ+ hareketinin kutsala dokunan, toplumumuzdaki yerleşik cins ve kimlik rollerine yönelik eleştirileri ve bu alanlarda yarattığı sarsıntı ve “karmaşa” konumuz.

Bu “karmaşa” ve “kaos” halinin kötü değil iyi, gerileten değil aksine düzenin ürettiği cinsiyet rollerine, homofobi ve transfobiye vuran bir karakter taşıdığını not etmek gerekir.

LGBTİ+ hareketi, bir bütün olarak erkek egemen sistemin ürettiği heteroseksizm ile mücadele ederken yarattığı çarpıcı sarsıntı ve dönüşümlerle kamuoyunda ciddi tartışmaları açar ve değişimlerin kapısını aralarken benzer bir durumun kendi ‘mahallemizde’ de cereyan ettiğini, etmesi gerektiğini dile getirmek gerekir.

Devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerin birbirinden görece farklılıkları olsa da genel anlamda heteroseksist sistemin ağır etkisi altında olduğu özellikle de söz konusu LGBTİ+ hareketi olunca doğru bilinen gerçeklerin bozuma uğradığı bir gerçek.

Kuşkusuz bu sorunlu tablonun biz de bir parçası ve öznesiyiz.

Devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerde uzun yıllara dayanan “kutsalların” üstüne Gezi İsyanı sırasında bir çizik atıldığını, kimi güçlerin bunu derinleştirmeye çalıştığını kimi kurumların ise gerisin geri eski haline döndüğünü söylemek yanlış olmaz.

Genel anlamda devrimci, ilerici güçlerin; toplumsal cinsiyet eşitsizliği, homofobi ve transfobinin “mahallemizdeki”, “içerideki”, “içimizdeki” yansımalarını reddeden keskin tutumları temas ettiği kitlenin de böyle şekillenmesini beraberinde getirmektedir.

Aslında burada öncü kitle ilişkisinde savunageldiğimiz teorik yaklaşımın tam tersi bir tablo söz konusu. Devrimci, ilerici güçler kitlenin, kadın özgürlük mücadelesi ve LGBTİ+ hareketine yönelik ileri çıkışlardan beslenmek veya söz konusu hareketlerle ilişkilenmek yerine daha çok toplumdaki geri, statükocu geleneksel tutumlara bel bağlıyor.

Başka bir deyişle kitlenin veya bahsini ettiğimiz hareketlerin değil ama devrimci hareketin bu noktadaki geriliğinden söz etmek daha doğru.

Bu durum açık ki devrim iddiası olan, bir bütün toplumsal sistemi, onun ekonomik ve siyasi yapısını, kültürel kodlarını, ahlaki normlarını ve değer yargılarını yıkma (evet yıkma) ve alt üst etme, yerine yeni bir toplumsal düzen inşa etme iddiasındaki devrimci güçlerin temel çelişkisine işaret eder.

Doğanın, diyalektiğin kanunu kuşkusuz burada devreye girmiştir ki değişmeyen ve dönüşmeyen değiştir(e)mez ve dönüştür(e)mez; değişim ve dönüşümün de dışında kalır.

Nitekim Gezi İsyanı’nda milyonlarca insanın kendiliğinden gelişen hareketi ve açığa çıkardığı, ortaya koyduğu değişim talebi karşısında devrimci hareketin yetersizliği bu gerçeğe işaret etmiştir.

Özetle, içinde geleneğimizin de yer aldığı devrimci güçlerin içindeki homofobi, ve transfobiyle yeterince hesaplaşmayan tutumu, devrimci olmanın bireyi, kolektifi ve örgütü onunla etkileşim halindeki kitleyi, patriyarkal sistemin kirlerinden azade kılacağına yönelik yanlış bir şekillenişi açığa çıkarmıştır.

Onur Yürüyüşü’ne kadar demokrat

25 Haziran günü düzenlenen Onur Yürüyüşüne gerçekliğimiz ölçüsünde belli bir hazırlık ve katılım sağlama çabasında olduk. Bunu kadın ve LGBTİ+ başlıklarında kat etmemiz gereken oldukça uzun bir yol olduğu gerçeğinden hareketle yapmaya çalıştık/çalışıyoruz.

Nitekim mütevazi çağrı ve çabalarımız belli bir karşılık da buldu.

Başlığa çıkardığımız ifade, uzun bir süredir kolektifimiz çevresinde olan, eylem ve etkinliklerimize katılan bir ailemiz tarafından gözaltına alınan evladına söylendi. Genel anlamda devrimci, demokrat bir kimliği savunan ailemiz, söz konusu çocuğunun cinsel kimlik/yönelimi olduğunda fiziki şiddete uzanan bir tutum içine girmiştir.

Nasıl coğrafyamızda devrimci, komünist olmanın kıstaslarından, turnusol kağıtlarından biri Kürt ulusal sorunundaki tutum diyorsak benzer bir yaklaşımı LGBTİ+ hareketi içinde tartışmalıyız/tartışacağız.

LGBTİ+ hareketiyle temas kurmadan, LGBTİ+ları devrimci saflarda sistemi hedefleyen bir mücadelenin içinde örgütlemeden devrimi gerçekleştirmek bir hayaldir.

En iyi ihtimalle gerçekleşecek devrim, transfobik ve homofobik, kadın ve LGBTİ +lar için yeni sorunlar ve adaletsizler üreten bir devrim olacaktır. Açık ki, kadın ve LGBTİ+ların dahil olmadığı, sahiplenmediği bir devrim başarıya ulaşsa bile varlığını sürdüremez.

Başlıktaki cümleye atıfla ifade etmeliyiz ki; Kaypakkaya nerede bir zulüm ve sömürü varsa, nerede bir direniş ve isyan varsa orada yaşamalı ve savaşmalıdır. Ardılları ezilenin ezileni, nerede bir aksiyon içindeyse orada olacaktır/ olmalıdır.

İçimizdeki homofobi ve transfobiyle samimi, açık bir şekilde yüzleşme, kadın ve LGBTİ+ hareketiyle yan yana-omuz omuza yürüme, direnişin bir parçası olma çabasını sürdüreceğiz.

Nasıl ki yok sayılmasına, inkar edilmesine karşı Kaypakkaya yoldaşın resmini polis saldırısı altında gururla havaya kaldırdıysak; Onur Yürüyüşünde, katledilen, varlıkları reddedilen LGBTİ+ların talepleri içinde sokakta olacağız; gökkuşağı rengini yere indirmeyeceğiz.

Zira gökkuşağı, direnişimizin kızıl rengini sadece ve sadece güzelleştirir!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu