ABD’deki seçimlerin üzerinden sekiz ay geçti. Dünya dengelerini belirleyen ülkelerden birinde iktidarda olan despot bir başkandan kurtulma arzusu ABD seçimlerinin yoğun ilgi görmesine neden olmuştu.
Adaylara dair iki grup vardı: “Kötünün iyisi” olan Biden’in gelişine sevinenler ve gelen yeni kötüye alkış tutmayıp mücadelenin aynı seyirde devam edeceğini esas alanlar. Geçen sekiz ay sonrasında yeni iktidar temsilcisinin pratikte neler yaptığını özetlemek önem taşımaktadır.
Biden ve mülteci hakları…
Trump döneminde Meksika sınırında yapılan duvar ve mülteci çocukların ailelerine kavuşmalarına dair Biden tarafından birçok söz verildi. Mülteci çocukları ailelerine kavuşturacağını, duvar çalışmalarını durduracağını, göç programını gözden geçireceğini ve kamplarına “el atacağını” söyleyen Biden, bu sözlerin ne kadarını yerine getirdi?
Meksika sınırındaki duvarın yapımı geçici olarak durduruldu. Ancak bu göreceli “önlem”, geleceğe dair hiçbir garanti vermiyor. Duvarın yapıldığı yerde sınıra yakın mülk sahipleri, ara verilmesine rağmen hükümetin hala istimlak hakkı olarak bilinen süreci kullanarak gelecekteki inşaat için sınır arazilerini ele geçirmeye çalıştığından şikayet ediyorlar. “Gelecekte inşa için lazım olabilir” diye vatandaşların mülklerine el koyma işlemi başlatıldı, ki bu hukuksal süreç yıllarca süreceğe benziyor. Ayrıca duvar çalışmaları durdurulmuş olsa da yarım kalan duvarın tamamlanacağı da açıklandı.
The Guardian’da çıkan makaleye göre Biden iktidarı, birkaç hafta içinde Trump’ın bir yılda geri gönderdiği sayıda Haitili mültecileri sınır dışı etti. Biden, Trump’ın göçmenlik politikalarının bir bölümünü geri çevirmiş olsa da bazı uygulamaları da olduğu gibi sürdürdü. “Title 42” başlığıyla Trump iktidarı tarafından hazırlanan pakette sağlık önlemleri olarak belirlenen madde ile pandemiyi de bahane ederek mültecilerin, koşulları ve durumlarına bakmadan, sınırı geçmesi yasaklandı.
Bu da Meksika ve Haiti gibi yerlerden gelen yüzbinlerce mültecinin, sınır dışı edilmesine neden oldu. Trump iktidarı, pandemiyi bahane olarak kullanırken, Biden ise bu fırsatı değerlendirmeyi sürdürdü. Bu madde ile sınır kontrolünü güçlendirdiler. Yalnızca ailesi olmayan çocukların sınır dışı edilmesini önledi Biden. Title 42’nin tamamen ortadan kaldırılmasını talep eden insan hakları kuruluşlarına hala kulak verilmiş değil.
Çocuk mülteciler için daha iyi koşullar yaratacağını da vaat eden Biden, bu konuda da sınıfta kaldı. Çocuklar için oluşturulan özel tesislerde pandemi sürecinde kalınan kötü koşullar gizlice çekilip yayılan fotoğraflar sayesinde teşhir olmuştu. Gazetecilere kapalı olan tesisler “daha uygun koşullar” olarak lanse edilse de, fotoğraflar işin gerçek yüzünü gösterdi ve büyük bir tepkiye yol açtı.
Biden ve uluslararası ilişkiler
Biden’in iktidara gelmesinden sonra Ortadoğu’da büyük yankı bulan saldırılar gerçekleşti. Örneğin ABD’nin Mart ayında Suriye’de bulunan İran’a bağlı çetelere yönelik hava saldırısının, İran ile nükleer anlaşmalarını tehlikeye attığına dair tartışmalara yol açtı.
2015’te Obama ile başlayan bu anlaşmada uygulanan yaptırımlara dair yaklaşım, önceki iktidarla aynı seyirde sürüyor.
Mayıs ayında ise İsrail’in Filistin’e yoğun saldırıları da gündemdeyken ABD, İsrail’e 735 milyon dolarlık silah satışını onayladı. Trump’tan sonra bir umut olarak görülmeye başlanan Biden, saldırıların yoğun olduğu süreçte barışçıl imajını bozmamak için “her iki tarafın da güven içinde yaşama hakkı var” gibi genel bir açıklamada bulunmuştu.
İsrail’den yana açıklamalar yapan AB devletlerinden bile daha barışçıl bir mesaj yollayarak Biden “insan haklarını önemseyen” lider ünvanını koruyacaktı. Ne de olsa perde arkasında satılan silahların haberi değil, twitterda yaptığı açıklama yayılacak ve akıllarda kalacaktı.
Yine önceki döneme göre değişmeyen tutumlardan diğeri de Venezuella’ya uygulanan yaptırımlar oldu. Yaptırımların kaldırılma çağrısına rağmen Trump’ın çizgisi hala devrede. ABD, bu çağrıya karşı Venezuella’nın demokratikleşmek için daha fazla adım atması gerektiği cevabını veriyor. Diktatörlüklerle içli dışlı olan ABD ve Biden’in, Venezuella konusunda bu “demokrasi öğreticiliği” çıkar politikalarının açık göstergelerinden birisidir. Afganistan, TC, İsrail gibi devletlerle işbirliği yapan ABD, Venezuella konusunda insan hakları savunucusu kesilmektedir.
Medyada yansıtılmaya çalışılan Biden-Erdoğan çatışması da, aslında hiç de öyle keskin bir çelişki değildir. Henüz 2 hafta önce ABD ve TC’nin, Afganistan’ın Kabil Havalimanı’nın güvenliğine dair yaptıkları anlaşma ortadadır. TC’nin çeteleri rahatlıkla sınırlardan geçirebileceği tartışması, ABD için kayda değer bir mesele değildir elbette.
TC’nin Rusya’dan aldığı S-400’ler önceki dönemde olduğu gibi bu dönemde de ABD-TC arasında bir sorun. Belki de ABD bu ve benzeri çelişkilerden dolayı Ermeni Soykırımı’nı yeniden tartışmaya açmış olabilir. Ancak TC’nin bir yandan Rusya, diğer yandan ABD ile masaya oturup Ortadoğu üzerinde etki gücünü büyütme niyeti ABD için de bilinmektedir. Bu çıkarcılık oyunu dönem dönem düşman, bazen de dost olarak sürdürülmektedir.
Biden ve ekoloji
Biden, iktidara geldiği gün, çevre konusunda bazı anlaşmalar imzalayarak alkış aldı, ancak aradan sekiz ay geçmiş olmasına rağmen ciddi anlamda bir değişim olmadı. Bu da “hukuksal süreçlerin engeli”yle açıklandı. Verdiği çoğu sözde olduğu gibi bu konu da sürüncemede kaldı.
Ufak tefek reformlar, verdiği sözler üzerine reklamını yapabileceği değişimler olsa da temel ve can alıcı konularda bir dönüşüm olmadı. Örneğin yerel halka ait olan -ve kutsal olduğuna inanılan- ve soylarının mezarlıklarının olduğu topraklardan geçmesi planlanan Dakota Boru Hattı projesi hala durdurulmadı. Hatta buna karşı eylemler gerçekleştiren çevrecilerden hapis cezasına çarptırılanlar dahi oldu. Biden’in çevreci imajının, bu tarihsel ve çevresel öneme sahip bölgede yapılan petrol boru hattı ile boş zırva olduğu bariz bir şekilde ortaya çıkıyor.
Siyahlar ve yerli toplumlara eşitlik sağlayacağını ifade ettiği açıklamaları da, yerel halkın kutsal topraklarını işgal eden projeyi sürdürmesiyle birlikte safsatalarından biri olarak kayıtlara geçmiştir.
Geçtiğimiz günlerde Meksika Körfezi’nde petrol boru hattının patlaması sonucunda okyanusta çıkan yangın görüntüsü, kapitalizmin doğaya verdiği korkunç zararı bir kez daha tartışmaya açarken, Biden’in ise petrol kuyusu açma konusunda Trump’tan aşağı kalır yanı yok.
İktidarın ilk günlerinde petrol kuyusu açma konusunda geri duracaklarını söyleyen Biden, söylemlerinin aksine Şubat ile Nisan ayları arasında toplam 1.179 kuyu kazma izni vermiştir. Bunlardan 207’si deniz sondajı olarak onaylanmıştır.
Reformlar kurtarmıyor
Kısacası kâr getirecek her şeyi talan etme konusunda Biden da önceki sistem temsilcilerinin izinden gidiyor. Gitmek de zorunda! Trump’ın temsiliyetini daha bariz bir şekilde yürüttüğü beyaz sömürgeci emperyalist çizgi, Biden’la birlikte maskelenerek sürdürülüyor.
Trump seçimleri kazanmış olsaydı koşullar belki “daha kötü” olacaktı. Onun iktidarda kalması daha fazla petrol kuyusunun açılmasına, İsrail’e daha fazla silah satılmasına, daha fazla mülteci çocuğun ailesinden uzak kalmasına neden olabilirdi belki. Ancak tartışma buradan yürütüldüğünde okyanusun yanma sebebini ortadan kaldırma mücadelesini vermek yerine, yanan okyanusu hortum ile söndürmekle uğraşmış oluruz.