Ortadoğu ve Kürt’ün kaderi girdabında Rojava’daki son gelişmeler “tarih tekerrürüne darbe” olarak ifade edebileceğimiz çaba ve bu doğrultuda gelişmeleri yaşatmaktadır. Ve buna paralel olarak bitmeyen KDP ve TC işbirliğinin kirli yüzü YNK ile kendisini Zînê Wertê’de bir daha canlandırmaktadır.
En az Ortadoğu dengeleri kadar çözümlenmesi zor olan Kürt birliğini düşünürken Mahabad’dan Beritan’a bir dizi tarihsel olaya da gitmek elde değil. Tabi Mesud Barzani’nin “Bir daha kardeş ölümüne izin vermeyeceğim” sözleri de güncel pratikler eşiğinde “bu ne yaman çelişki” ifadesinden çok “Kürt halkının çıkarları mı yoksa kendi siyasi çıkarların mı önemli?” vb. cevabını bildiğimiz bir sürü soruyu tekrarlamamıza vesile oluyor.
Karışıklığı, bulanıklığı ile sürekli birçok analizciyi, siyaset bilimciyi vb. boşa düşüren Ortadoğu cehenneminin ateşiyle kaynayan büyük kazanla beraber; o kazanın temel parçalarından biri olan Kürt gelişmeleri de aynı kulvarda kendi iç çelişkileriyle harmanlanmaktadır. Bu çerçevede Kürtlerin ulusal birliği meselesinin son gelişmeleri, Ortadoğu dengeleriyle beraber Rojava özgülünde kazanılan, geliştirilen her adımın bir ihtiyacı olarak uluslararası arenada kendisini dayatmakta ve somutlamaktadır. Ve esas olay buradaki iç çelişkilerin hangi pencereden çözümleneceğiyle ilintilidir.
24+ENKS (Suriye Ulusal Kürt Konseyi)
Uzun bir süredir çalışmaları yürütülen ve daha önce de birçok farklı olayla basına yansıyan Rojava’daki ulusal birlik tartışmaları, 18 Mayıs’ta somut bir adım olarak ortaya çıktı. Ve “Kuzey ve Doğu Suriye’deki Kürt siyasi güçleri ve partiler, ulusal birlik çalışmalarını bir üst aşamaya taşıyarak ‘Kürt Ulusal Birliği Partileri’ adlı bir oluşuma gitti” açıklaması yapıldı. Açıklamanın basında yer almasıyla Kürt halkı cephesinden büyük bir coşkuyla karşılanan bu gelişmenin tarihsel ve güncel bir burukluğun ihtiyacı olduğu da bilinen bir gerçekliktir. Bu sebepledir ki son yıllarda bu bir politik yönelim olarak dört parçanın gündemindedir.
Hepimiz; Bakûr ve Rojava birliğinin ürünü olan Rojava Devrim’inin şahitleri olduğumuz için öyle tarihi kaynaklara gitmeden belleklerimizi biraz zorlayarak bu süreçteki genel iç ve dış yaklaşımları görebiliriz. PYD, PKK, KDP, YNK, Suriye, IŞİD, TC, ABD, Rusya, AB… yelpaze derya deniz misali geniş ve gelişmeleri de bir o kadar zor ve çetrefilli.
Ve burada, her gün yazılan Ortadoğu -emperyalizm olgusunun tekrarlarına girmeden- iç dünyadaki son sürece ve ulusal birlik tartışmalarından dolayı ismi basında sürekli geçen ENKS üzerine durarak devam edelim.
24+ENKS dememizin temel nedeni bu süreçteki tutumları ve Rojava’da üstlendikleri misyonla doğru orantılıdır. 24 Kürt siyasi gücün ve partinin genel olarak ortak haraketliliği ulusal birlik çerçevesinde kişisel ya da kurumsal çıkarların ötesinde toplumsal çıkar odaklı, var olan kazanımları kalıcılaştırma ve geliştirme eğilimiyle şekillenmektedir. Ki dün ve bugün ENKS’ye yapılan bütün çağrılar, bu temeldedir. Yani ENKS’den istenilen; Ortadoğu’da Kürt halkının çıkarlarına karşı ilkeli ve bütüncül bir pratik geliştirmesidir.
Bugün ki ENKS; Türkiye ve KDP’nin desteğiyle 2011 yılında birkaç Kürt partisinin oluşumuyla ortaya çıktı. Esad rejimine karşı olarak kurulan ENKS’nin esas amaçlarından biri de Rojava’da KDP’nin hakimiyetini etkin kılmak ve PYD’yi halk nezdinde zayıflatmaktı.
Erbil merkezli çalışan ENKS kurulduğu yıllarda özellikle dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun girişimiyle uluslararası arenada yer edindi. Rojava yönetimine karşı TC ile işbirliği gibi bir dizi pratiği olan ENKS’den zamanla kopuşlar oldu. Ayrıca Peşmerge tarzı askeri gücü de olan ENKS, uluslararası alanda da özerk yapıya karşı herkesin işine gelen bir oluşumdu.
Ve son süreçte ulusal birlik tartışmalarıyla beraber TC ile de görüşmelerine yer vermemek olmaz.
K24’te yayınlanan Rojev (Gündem) programına katılan ENKS Başkanlık Kurulu Üyesi Süleyman Oso’nun şubat ayında Ankara’da TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’yla yaptıkları toplantıda TC’nin; onları Suriye’deki tek meşru Kürt gücü olarak görmelerini belirtmesi ve bu minvalde görüşmelerinin ilerde devam edeceğini ifade etmesi; bu süreçte nasıl bir misyonla hareket edeceklerini az çok belirlemişti.
Ayrıca Oso’nun: “Biz siyasi bir hareket olarak siyaset yapıyoruz. Türkiye gibi büyük bir devlete düşmanlık etmiyoruz” sözlerini de şuraya bırakıyoruz.
Ve Çavuşoğlu’nun geçen yaptığı açıklamadaki sözleri: “Şubat ayında ben ENKS başkan ve üyelerini Ankara’da kabul ettim. Onlara kesinlikle YPG-PKK’yle iş birliği yapmamaları gerektiğini anlattım. Geçmişte de bunlarla gayet iyi diyaloglarımız vardı. Bana YPG terör örgütü ile bir arada olmak istemediklerini ve olmayacaklarını söylediler. Bunu söylemelerine rağmen şimdi neden böyle bir diyalog var. Demek ki bu ülkeler bastırıyor.” Türkiye Dışişleri Bakanının bu sözleri ilişkilerini yeterince açıklayan bir yerde durmaktadır diyelim ve konuyu biraz da KDP ve Zînê Wertê üzerinden dağıtarak devam edelim.
Zînê Wertê Meselesi
Dört parçadaki siyasi tarihi, Kürtler için iç açıcı olmayan KDP’nin, bugün Zînê Wertê’deki tutumunun ne anlama geldiği açık olsa da tekrarlamakta bir sorun yok. Çünkü Ortadoğu’daki dengelerin isteyerek ya da istemeyerek her cepheden Kürtlerin ulusal birliğine mecbur olduğu aşikârdır. Aynı zamanda bu Kürt halkının tarihsel bir talebi ve kanayan yarasıdır. Ve Mezopotamya topraklarını Kürt kanıyla sulamaya çalışan bir TC gerçekliğini görmezden gelmek, hatta tarihte olduğu gibi TC’nin bu saldırılarına alan açmak kabul edilecek bir şey değildir. Ve Zînê Wertê’de tam burada açığa çıkmaktadır.
Zînê Wertê’nin en büyük önemi; Kürtlerin Bakûr ve Rojava’da verdiği varlık mücadelesiyle eşdeğerdir. Bu çerçevede KDP ve YNK’nin bölgede TC operasyonlarına yer açmaları ve sonuçlarını; kendi aşiretsel ve sınıfsal çıkarlarına uygun açıklamalarla manipüle etmeye çalışmaları hiçbir gerçeğin üstünü örtmez.
Yani özetle, yukarıdaki pratiklerden doğru; Kürt olmak, kirli siyasetin parçası olma gerçekliğini değiştirmiyor diyelim ve biraz da birlikteliğin amaçlarına odaklanalım.
Ulusal Birlik, Bir Zorunluluktur… Amaçlar Nedir?
Hem bölgesel hem de bütünsel anlamda; Kürt halkının kendi kaderini tayin etmesi, tarihsel parçalanmaya ve işgal saldırılarına, yok oluşa karşı daha güçlü koyabilme; ekonomik, siyasal, kültürel… alanlar da bir bütünlük kazanmak ve en önemlisi Kürtlerin her anlamda bir statüye sahip olması ve kendi iradesiyle kimliğini şekillendirmesi için ulusal birlik bir zorunluluktur.
Bu zorunluluk bilinciyle hareket eden PKK ve PYD gibi birçok yapının çabaları da Rojava süreciyle daha aktif ve somutlaşan bir biçim aldı. Ki ulusal birlik meselesini tartışan bu hareketlerin çizdikleri çerçeveye ve bugün ezilen Ortadoğu halklarına dönük pratikleri; meselenin sadece Kürtlükten ibaret olmadığını ya da görmediklerini göstermektedir.
Fakat Kürtlerin ulusal birliğine karşı özel de TC her zaman farklı karşı politik hamleler geliştirdi ve geliştiriyor. Rojava Devrim’iyle beraber şekillenen Demokratik Özerk Yapı’yı boğma girişimlerinin sadece TC ile sınırlı olmadığı da her gelişmede gün yüzüne çıkmaktadır. Özelde Kürt hareketlerinin iradesiyle Kürtlerin ve diğer ezilen halkların Rojava’daki mücadelesinin; emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin politikalarını birçok yönüyle boşa düşürdüğü ve dengeleri değiştirdiği de bilinen bir gerçekliktir.
Ki Kürt hareketinin uyguladığı modelin rahatsızlığı her gelişmede kendisini ifşa etmektedir. Ortadoğu’da açığa çıkan ezilen halklar potansiyelini değerlendiren Kürt hareketi; verdiği mücadele ve buradan elde ettiği kazanımlarla bir irade olduğunu da her kesime kabul ettirdi.
Suriye’deki ekonomik, siyasal çaresizlik ve bu minvalde Rojava’da ulusal birlik meselesi; Ortadoğu’daki bütün güçler için de sindirilemeyen zoraki bir mesele oldu. Bu kapsamda Rojava’daki ulusal birlik tartışmaları daha önce de ABD ve Fransızların girişimleriyle basında yer edinmişti. Fakat oldukça sancılı geçen bir süreç olduğunu da bu görüşmelerin neticesiz kalmasından biliyoruz.
Görünen yüzüyle bugün de TC dışında, her kesim için zorunluluktan doğru gelişen bir olumluluk olarak görünen Kürt Ulusal Birliği Partileri; ABD, Fransa, Rusya’nın (ve Esad’ın da bu bağlamda) girişimiyle keskin çelişkileri içinde barındıran bir uyum içinde hareketinin ürünü olarak görülüyor. En azından basına yansıyan açık bilgiler bu yönde. Bu uyum ya da talep, dış olgular için zorunlu bir amaç olduğunu da ortaya koymaktadır.
“En İyi Kürt Ölü Kürt’tür!”
Herkesin bir amacının ve çıkarının olduğu bu süreçte TC’yi ve kurulan ilişkileri görmezden gelemeyiz. ‘En iyi Kürt, ölü Kürt’tür’ perspektifiyle hareket eden TC’nin temel politik yöneliminin tarihsel ve güncel boyutu, tamamıyla Bakûr Kürt hareketini yani PKK’yi her alandan tasfiye etmektir. Ve Ortadoğululaşan bir hareketi yok etmenin diğer yollarından biri de ona alternatif hareket yaratmaktır.
Bu konuda sergilediği pratikler hezimetle sonuçlansa da sürece göre politika geliştirmeyi bilen bir TC gerçekliği de ortadadır ve mesele Kürt Bakûr olgusu olunca, bundan vazgeçmesi imkansızdır. Ya da var olan diğer Kürt yapılarını bu çerçeve de kendi boyunduruğu altında, alanda besleyerek hakimiyetini güçlendirmesini de göz ardı edemeyiz.
Yukarıda açtığımız tablo bunu kanıtlarken, bu gibi bir dizi tarihsel olayla da bunu pekiştirilebiliriz. Ve TC ile birçok alanda işbirliği yapan KDP’nin; Rojava ve Bakûr tutumu da birbirini beslemektedir. Açıkçası Rojava’da, Bakûr’un etkisini kırmak, ikisinin ortak buluşacağı noktalardan biridir. Burada uzun vadede ideolojik bir politik yönelim de açığa çıkabilir.
Demokratik Özerk Yapı’dan doğru düşünürsek; TC ve KDP yöneliminden doğru okumak da yanlış olur. Bunun için şu an ki zorunlu birlik; farklı politik hamleler geliştirmelerine ya da var olanı etkinleştirmeye yol açacaktır. Bu nedenle ulusal birlik üzerinden gerçekleşen adımların şeffaflığına sadece önemli demek, yetersiz kalır.
Ve bugün Rojava’da oluşan Kürt Ulusal Birliği Partileri’ni, “tarih tekerrürüne darbe” olarak nitelendirmemin nedeni; bunun tarihsel ve güncel bir halk talebini karşılamasıdır. Ve bu nedenledir ki oluşan tablonun hassasiyetiyle halka açık olunması ve farklı çelişkilerle beraber iç çatışmalara yol açmaması için şeffaf ve ince elenip sık dokumasını gerektirir.
Sadece Kürt Ulusal Birliği Partileri’ni ilan etmek ve yürüyen süreci açıklamamak ilerde açığa çıkacak olumsuz bir tablonun faturasına ve her türlü ithama ortak olmak demektir.
Ki bu kadar ağır bir tabloyu sadece kulislerden ve yakın basın organlarından çıkan yorumlarla kamuoyunun bilgilenmesi bu olumlu pratiğe gölge düşürmektedir. Hele ki iç tablo bu kadar ağırken…