GüncelMakaleler

ANALİZ | Kürdistan’a Sefer Hazırlığı!

"Bizler açısından ise KUH’a yönelik yönelik geliştirilen bu imha konseptinin karşında aktif şekilde konumlanmak tarihsel devrimci bir görevdir. KUH, Medya Savunma Alanları’nda gerilla üzerinden başarı kazanması Türkiye ve bölgede sınıf mücadelesine farklı bir ivme kazandıracağı gibi devrimci dinamiklerin önünü açacaktır"

Son günlerin en çok konuşulan gelişmelerinden biri kuşkusuz Türk devletinin Irak devleti nezdinde yoğunlaştırdığı diplomasi trafiğidir. Türk devletinin Dış İşleri, Genelkurmaylık, Milli Savunma ve MİT üzerinden peş peşe Irak ve Irak Kürdistan Federe Bölgesi’ne (IKYB) ziyaretler gerçekleştirdi.

Bu ziyaretlerin sonuncusu 14 Mart 2024 tarihinde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın tarafından gerçekleşti. “Türkiye-Irak Güvenlik Zirvesi” ekseninde gelişen sonuncu ziyaretin ilki 19 Aralık 2023 tarihinde Ankara’da gerçekleşmişti.

“Türkiye Irak Güvenlik Zirvesi”nin iki önemli başlığı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Kürt Ulusal Hareketi’nin (KUH) bölgedeki varlığı; ikincisi ise bu konudan bağımsız olmayan ama kendi başına bölge ülkelerini ya da bölge üzerinde emperyalist rekabete etki etmesi muhtemel ve Irak üzerinden geçecek olan ve 2029 yılında tamamlanması beklenen “Kalkınma Yolu” projesidir. Adı üzerinde bir “proje” olan bu plan “güvenlik zirvesi”nin konusu olmuştur.

Yapılan zirvede yedi maddelik mutabakat zaptı imzalanmıştır. Bu mutabakat zaptına son halini ise faşist R.T.Erdoğan’ın Ramazan Bayramı sonrası yapılacağı açıklanan Irak ziyaretinde verileceği ise ilgili taraflar nezdinde kamuoyu ile paylaşılmıştır.

Bu zirvede kayda geçen en önemli husus kuşkusuz Irak devletinin “PKK’nın Irak’ta yasaklı bir örgüt olduğu yönünde alınan kararı” olmuştur. Yine imzalanan mutabakat zaptının öne çıkan maddeleri dördüncü ve beşinci maddeleridir. Bu maddeler Kürt Ulusal Hareketine karşı ortak bir saldırı hazırlığının olduğuna dair önemli veriler sunmaktadır. Erdoğan’ın yakın zamanda yaptığı Güney sınırlarımız boyunca oluşturmaya başladığımız güvenlik koridoruyla etrafımızdaki ateşin ülkemize sıçramasının önüne tamamen geçiyoruz” açıklaması önemlidir. Bu açıklama ve atılan adımları, Türk devletinin bahar-yaz aylarında yapmayı planladığı Medya Savunma Alanları’nda ve genel olarak Kuzey Suriye bölgesinde yeni işgal ve saldırı hamlelerinin işareti olarak okumak gerekir.

Türk devletinin Medya Savunma Alanları’nda pozisyonuna geçmeden önce yapılan zirvenin karşı tarafında kimlerin oturduğuna bakmak faydalı olacaktır. Karşı masada Irak Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, Irak Ulusal Güvenlik Müsteşarı, Haşdi Şabi Komisyonu Başkanı, İstihbarat Başkanı Vekili ve IKBY İçişleri Bakanı katılmıştır. Masada özellikle Haşdi Şabi’nin olması fark yaratacak bir ayrıntıdır.

Birincisi, Haşdi Şabi, Türk devleti tarafından “terör örgütü” olarak görülmektedir. İkincisi, bu yapı bugüne kadar Kürt Ulusal Hareketi ile karşı karşıya gelmemeye özen göstermiştir. Üçüncüsü ise bu yapı doğrudan İran’la bağlantıları güçlü olan Şii mezhebindendir.

Diğer Iraklı yetkililerinde İran’la “güçlü bağları olan” kişiler olması nedeniyle doğal olarak masanın karşı tarafında İran’ın oturduğunu belirtmek gerekmektedir. Bu durum hem “Türkiye-Irak Güvenlik Zirvesinin geleceğine dair bir ipucudur. Hem de İran’ın bu hesapta oyun kurucu bir pozisyonda olduğunu belirtmek gerekir. Bundan ötürü bölgedeki gelişmelerin düz bir çizgide ilerlemeyeceği, kendi eğrisiyle helezonik bir girdaba yol alacağını öngörmek gerekir.

Tüm bu gelişmelerin emperyalistlerin bölgedeki hegemonya mücadelesinden bağımsız olmadığını tam aksine onayı, yönlendirmesi doğrultusunda olduğu bilinmelidir. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg in “Türkiye, önemli ve çok değerli bir NATO müttefikidir. Türkiye, ortak güvenliğimize, ortak savunmamıza pek çok farklı şekilde katkıda bulundu. Türkiye, İttifak’ın en büyük 2’nci ordusuna, iyi eğitimli ve donanımlı askeri güçlere sahiptir” vurgusu birçok şeyin yanında Ortadoğu da Türk devletine biçilen misyonla da ilgilidir. Bu açıdan meselenin bu yanının gözden kaçırılması konunun anlaşılmasını eksik bırakacaktır.

Silahlar patlamadan oynanan bu “gölge oyunu”nda İran üzerinden Rusya ve Çin’in de bölgesel çıkarları ekseninde oyuna dahil olacağı açıktır. Gelinen aşamada bölgedeki gelişmelerle birlikte kesişimsel konumu itibariyle Irak’ın coğrafik önemi artmıştır.

Bu masanın hokkabazı hiç kuşkusuz uzun süredir AKP/MHP iktidarı ile geliştirdiği işbirliği ile tarih boyunca hep Kürt halkının lanetiyle anılacak olan KDP ve Barzani ailesidir. Bugün açısında Kürdistan’da KUH’a karşı TC devletiyle işbirlikçilik geliştirerek koruculuk yapan en büyük yapılanma KDP ve onun başındaki Barzani ailesidir. Türk devleti açısından KDP’nin Irak Kürdistanı ve Rojava’da misyonu artmıştır.

KDP bu misyonu Kürt kanı üzerinden edindiğini belirtmekte fayda vardır. KDP, TC’nin Kürdistan’ın kendi sınırları dışında ki parçalarına yaptığı işgal harekatları ve yaptığı katliamlara ya doğrudan ya da ENKS ve ROJ Peşmergeleri üzerinden desteklemiş veya dahil olmuştur.

İşgalin sonu Gare’deki hezimettir!

Sonbahar kış ayları boyunca Türk ordusu HPG/YJA Star gerillaları karşısında ağır kayıplar verdi. Gerillanın yaratıcı ve bir o kadar da taktik zenginlikle yürüttüğü karşı operasyonları karşında Türk ordusu adeta çaresiz kalmış, işgalci Türk askerleri yaklaşan sonlarına feri sönmüş gözlerle bakakalmıştır. AKP/MHP faşist iktidarı ve onun yandaş medyası ağırlaşan kayıpları gizlemekte çaresiz kalınca gündemi Rojava’nın alt yapı ve ekonomik kaynaklarına yönelerek değiştirmeye çalışmış ve fakat Medya Savunma Alanları’ndaki bilanço gerilla lehine büyümüştür.

Gerillanın düşman mevzilerine sızıp üs alanlarını ele geçirmesi ve devamında imha etmesi kelimenin gerçek anlamıyla AKP/MHP faşist iktidarında panik havası yaratmıştır. Panik havası yaratmıştır. Çünkü uzun zamandır Türk ordusu gerilla karşında psikolojik olmasa bile teknik desteği ile harekat kabiliyetini artırmıştı. Ve doğal olarak arazinin derinliklerine kadar inebiliyordu. Düşmanın bu harekat üstünlüğü karşısında suikast-sabaotaj ve zımnen sızma girişimleri ile vur-kaç eylemleri yapıyordu. Özellikle sonbahar ve kış aylarında ise gerilla tümden imhaya yönelen bir taktikle Türk ordusuna ağır kayıplar verdirdi. Düşmanın tuttuğu tepeler gerillanın denetimine girdi. Bu farklı bir aşamayı gösteriyor.

Zaten PKK Merkez Komitesi üyesi Helin Ümit sahadaki gerçekliği; “Dikkat ederseniz, bu operasyonlardan sonra Türk medyasının da, Türk siyasetinin de dengesi sarsıldı, ciddi bir şaşkınlığa uğradılar. Aslında psikolojik üstünlük bize geçti. Aslında psikolojik üstünlük hep gerilladaydı. Fakat son yıllarda böyle büyük eylemler yapma sorunu oldu. Ama eylemler hiç bitmedi gerillada” ifadeleriyle açıklıyordu. Değerlendirmenin rasyonelliği durum tespiti açısından gerillanın nesnel gerçekliğe hangi şartlarda hazırlandığını göstermektedir.

Türk ordusu kış aylarında kaybettiği inisiyatifi ele geçirmek ve daha derinlere inmek için kapsamlı bir işgal operasyonuna hazırlanmaktadır. Helin Ümit, PKK’nin esas gündemini; “Gündemimiz esas olarak savaştır. Bunu her programda söylüyoruz, bir daha söyleyeceğiz. Esas olarak siyaseti de ekonomik ilişkileri de sosyal ilişkileri de, kültürel durumu da belirleyen, yürüttüğümüz özgürlük mücadelesi, özgürlük savaşı oluyor” olarak açıklıyor. Gündemin savaş olması tek başına PKK’nin sorunu değildir. Bununla birlikte ilerici devrimci güçlerle beraber tüm halkın gündemi haline gelmesi gerekmektedir.

Bu savaşı önceki savaşlardan farklı kılan ve işin ciddiyetini gösteren şey, savaşın Medya Savunma Alanları’nda yürütülüyor olmasıdır. Gerilla kendi son sınırında Türk ordusuna karşı fedai ve fedai olduğu kadar görkemli bir direniş sergilemektedir. Burada yürütülen savaşın sonuçları sadece Medya Savunma Alanları üzerinde etki etmeyecektir. Türkiye’de sınıf mücadelesinin gelişimine etkileri güçlü olduğu gibi ve aynı zamanda Rojava’nın geleceği açısından tayin edici bir yerde durmaktadır.

Türk ordusunun özelikle Gare alanının işgal planın yanında Süleymaniye gerilla bağlantı alanları, Musul, Kerkürk, Şengal bölgeleri de Türk devletinin hedefleri arasındadır. Özcesi Türk devleti Irak Kürdistan bölgesinin tümünü işgal edip veya denetimi altına almak Rojava’yı da tecrit edip, eş güdümlü işgal harekatlarıyla yok etmek istemektedir.

TC’nin bölgedeki en önemli dayanağı KDP’dir. Türk ordusu yabancısı olduğu topraklarda savaşmaktadır. Bu açıdan arazi ve istihbarat bilgisine ihtiyaç duymaktadır. Bu ihtiyacı esas olarak korucu örgütü KDP sağlamaktadır. Irak devleti de gelinen aşamada Türk ordusunun varlığına ve KUH’a yönelik saldırılarına şartlı da olsa destek vermektedir. Bunun askeri bir desteğe dönüşüp dönüşmeyeceğini önümüzdeki gelişmeler gösterecektir. Çünkü Irak devleti daha öncesinde Türk ordusunun varlığını kendi egemenlik haklarının ihlali olarak değerlendirmekteydi. Yukarıda da belirtiğimiz gibi KUH karşısında anlaştıkları ve ortak bir harekat planı hazırladıkları görülüyor.

Bizler açısından ise KUH’a yönelik yönelik geliştirilen bu imha konseptinin karşında aktif şekilde konumlanmak tarihsel devrimci bir görevdir. KUH, Medya Savunma Alanları’nda gerilla üzerinden başarı kazanması Türkiye ve bölgede sınıf mücadelesine farklı bir ivme kazandıracağı gibi devrimci dinamiklerin önünü açacaktır. Tersi durum tam aksi yönde gelişim göstereceğini belirmek gerekir.

Faşizm daha fazla baskı ve terörünü arttıracaktır. Bölge halkları koyu bir gericiliğin ellerine teslim edilecektir. Bu açıdan gerillaya yönelik saldırı hesaplarını bozmalı ve bunun karşında durarak mücadeleyi her alana yayarak gerillanın direnişi sahiplenilmelidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu