GüncelMakaleler

ANALİZ | İsrail’in Can Simitleri; Faşist TC ve İşbirlikçi Arap Devletleri

"Egemen sistem ile yaşanan kopuşun en keskin yanını ise askeri anlamda egemenlerin saldırılarına karşı ezilen halkların daha fazla silaha sarılacakları gerçekliğidir. Bu durum devrimci ve komünist güçlerin üzerinde duracakları en temel mesele olarak varlığını korumaktadır"

57 devletin oluşturduğu Arap ve İslam Devletleri Topluluğu, Gazze ve Filistin halkının yanında dur(a)madı. Savaşın ancak 36. gününde bir araya gelmeyi “başarmış” olan bu devletler, toplantıda iken Gazze soykırımında ölenlerin sayısı on bini geçmişti. Yaptıkları tek şey, soykırımı orta sert bir dille eleştirmek oldu.

Bu soykırıma aktif olarak karşı durmak şöyle dursun mevcut anlaşmalar bozulmadı, yaptırım dahi uygulanmadı. Yani İsrail ile olan ilişkilere esasta devam kararlılığı sergilenmiş oldu. Buna İran ve Suriye dahil değil.

Bu kadar devleti bir araya getiren şey, İsrail devletinin katliamlarına karşı durmak değildi elbette. Bu, yayınladıkları deklarasyonla zaten ortaya konmuştu. Asıl mesele, tüm dünyada olduğu gibi Ortadoğu halklarının Siyonizme karşı duruşları ve Filistin halkı ile olan dayanışma durumudur. Özellikle Arap halkı, kendi devletlerinin aksine bu soykırıma karşı siyonist İsrail devletine ve emperyalist ABD’ye kin kusuyor, tüm dünyada ise milyonlarca insan, Filistin bayrağını özgürlük savaşının sembolü olarak sokaklarda dalgalandırıyor. Bu tutum, ABD-AB emperyalistlerinin hüküm sürdüğü merkezlerde de vuku buluyor.

Londra, geçtiğimiz günlerde dünyada en kalabalık protestolardan birine sahne oldu. Yine ABD’de günlerdir Filistin halkı ile dayanışma eylemleri örgütleniyor. Özellikle Yahudi halkının da bir kesiminin Filistin halkı ile yaptığı dayanışma ciddi anlamda önem kazanıyor. Bin yıllara varan çelişkilere ve emperyalistlerin kışkırtma ve böl-parçala-yönet politikalarına rağmen Yahudi ve Müslüman halkların birbirleri ile dayanışma gösterebileceklerinin en önemli kanıtıdır bu yaşananlar. Ve elbette siyonizmin, burjuva medyanın bitmez, tükenmez kışkırtma ve yalanlarına rağmen yaşanan büyük bir dayanışma gösterisinin yanısıra, bunların etkisinde kalan belli kesimlerin de kışkırtmalarını yaşıyoruz halihazırda. Tüm gücü elinde bulunduran emperyalist tekellerin ve bu tekellerin tetikçiliğini üstlenen İsrail devletinin karşısına her geçen gün daha fazla insan, yığınlar halinde sokakları dolduruyor.

Emperyalizm, Ortadoğu ve Kafkaslar’ı savaş alanına çeviriyor

Netenyahu hükümetinin ülke içinde ne denli sıkıştığı, bu sıkışmışlığını Filistin’e saldırarak, Gazze’de binlerce insanı katlederek aşma gayretinde olduğu dillendirilmektedir. Ancak sıkışan Netenyahu, Erdoğan, Salman ya da Molla Rejimi değildir; Biden, Putin, Macron ya da Şi hükümetleri de değildir. Esasen sıkışan, tıkanan ve bu tıkanıklığı aşma gayretini gösterenler, emperyalist tekellerin kendileridir.

Emperyalistler arası dalaşın yeni bir aşamasının başladığına olan işaretin kendisidir İsrail devletinin bu kapsamlı soykırım saldırıları. Daha öncesinde salt vekalet savaşları (bu örgütler düzeyinde de okunabilir) düzeyinde birbirleri ile dalaşa girenler, uşak devletler düzeyinde karşı karşıya gelmiştir. Bu durum, bölge çapına taşacak yeni savaşların önünü açmıştır. Gazze’ye İsrail’in topyekün savaşı, bölge düzeyinde yeni dengeleri oluşturacak olan bir savaş düzeyindedir. Bunun kapısı aralanmıştır. İsrail’in karşısına dikilen Filistin güçleri, Hizbullah, İran ve Suriye bu duruma karşı ne denli hazırlıklı olduklarını zaman gösterecektir.

İsrail’in bir sonraki adımı -ki daha şimdiden başlamış durumdadır- Hizbullah olacaktır. Lübnan’ın işgal edilmesi demek, İran ve Suriye’nin büyük bir çapta nüfuz alanı kaybetmesi, sahasının daralması anlamına gelecektir. Daralan bu sahada İran’ın bölge çapında etkisinin zayıflaması ve savaşın İran’a taşınmasının önünü açacaktır. Bu anlamda, Rusya ve İran’ın karşı hamleleri bölgede savaşın kızışmasını beraberinde getirecektir. Kafkaslar’da Artsak’ın işgali ile başlayan süreçte Zengezur Koridoru’nun açılarak İran’ın nefes borularından birisinin kapatılması amaçlanmaktadır. Emperyalistler arası dalaşta, Ermeni halkı başta olmak üzere Kafkas halkları üzerinde büyük bir zulüm rüzgarı estirilecektir.

Savaş kaçınılmazdır!

Emperyalizmin hüküm sürdüğü tüm coğrafyalarda olduğu gibi sınırsız sömürü ve talana karşı halk isyanları ne denli kaçınılmaz ise emperyalistler arası dalaş da o denli kaçınılmaz olacaktır. Bu anlamda askeri alanda yoğun hazırlıklar söz konusudur.

Son on yıldır dünya çapında olduğu gibi Ortadoğu’da da savaş hazırlıkları anlamında ciddi hazırlıklar yapılmaktaydı. Her devlet, içinde bulunduğu bloğun tahkimini sağlarken karşı blokta yer alan devletlerle karşı karşıya gelmekte, fırsat buldukça deyim yerindeyse flörtleşmekten de kaçınmamaktadır. Bugün savaşan taraflar olarak Esad-Erdoğan bir örnek olması açısından oldukça trajik bir durumdur. Suriye ve Rojava halkına her türlü zulmü reva gören faşist TC egemenleri, Kürt ulusal özgürlük mücadelesi söz konusu olduğunda Baas Rejimi ile aynı potada buluşmaktadırlar.

Emperyalizm ve proleter devrimler çağına damgasını vuran karakterin, ezilen işçi sınıfı ve halkların emperyalizme karşı olan öfkelerinin devrime yol açacağı şeklindedir. Çelişkinin esas yönünü oluşturan devrim olgusuna karşı emperyalist-kapitalist devletlerin ve yarı-sömürge bağımlı devletlerin kendi halklarına yönelik baskıları önemli bir yerde durmaktadır. Her ne kadar emperyalistler arası dalaş ve emperyalist savaş tehlikesi öne çıkmışsa da devrim olgusu karşısında tüm devletler önlem almaya, komünist ve devrimci örgütlenmelere karşı olanca güçleri ile baskılarını artırmaya gayret etmektedirler.

Bölge devletlerinin esas misyonu

Rojava devrim sürecinde olduğu gibi Filistin ulusunun İsrail karşısında gösterdiği direniş, tüm dünyada yankı bulmuş halkları bir kez daha dayanışma zemininde buluşturmuştur. Ortadoğu’da bulunan devletlerin esas misyonu da burada devreye girmektedir.

Faşist TC devleti ile gerici İran Molla Rejimi, Suudi Arabistan, Emirlik, Katar devletleri, diktatör Suriye Rejimi ve Mısır vb. en önemli görevleri bu ülkelerde gerçekleşebilecek halk isyanlarının bastırılma meselesidir. Gazze direnişi, Ortadoğu halklarında önemli bir hareketlenme yaşanmasına vesile olmuştur. Bu hareketlilik sokaklara yansımaktadır. Bölgede neredeyse her evde, Filistin’e uygulanan işgal tartışılmaktadır. Faşist R.T.Erdoğan’ın ettiği büyük lafların mumu yatsıya bile kalamamıştır. Tarihsel olarak İsrail ile olan işbirliğinde istikrar baki kalmıştır. Sözümona İslam aleminin büyük toplantısında biraraya gelen 57 devletin bütünü bu konuda sessiz kalmayı tercih etmektedirler.

Gazze direnişi iki düşmanı da, Erdoğan ve Esad’ı aynı toplantıda buluşturabilmiştir ancak söz konusu kendi halklarına karşı baskı olunca Erdoğan ve Esad’ın düşmanlıkları ikinci plana itilmektedir. Egemenlerin asıl düşmanları işçi sınıfı ve ezilen halklardır. Konumlanma buna göre yapılmaktadır. Emperyalistler arası dalaşın devrimi tetiklediği, önünü açtığı tarihte birçok defa ispatlanmıştır. Olası devrimlerin mevcut dünya çapında bir emperyalist paylaşım savaşını önleyecektir ya da savaşlar devrimlere yol açacaktır.

Bu soykırım elbette bir yere kadar sürecektir. Ancak her geçen saat artan sayıda katledilen çocuklar, Filistinliler, bombalanan okullar, hastaneler, kiliseler, camiler vs. bir şeyi tüm çıplaklığı ile göstermiştir; Arap devletlerinin, faşist TC devletinin ya da diğer bölge devletlerinin, Filistin halkına sunacağı bir yardım olamaz. Aksine halkların dayanışmasının engellenmesi için ellerinden geleni yapmaktadırlar. İsrail devletinin en büyük dostu faşist TC devleti ile uşak Arap devletleridir.

İsrail medyasının bir kesiminin siyonist devletin tüm palavralarını ortaya sermesi, Avrupa ve ABD basınında büyük bir ölü sessizliği ile karşılanmaktadır. Oysa İsrail’in kendi halkı Netenyahu ve tüm devlet mekanizmalarının ne denli büyük bir dezenformasyon ve bilgi kirliliği karşısında öfke birikmektedir.

Emperyalistler açısından önemli olan gerçekler değil yalanlardır. Gerçekler karşısında yalana başvurmakla toplumun buna “alıştırılması” amaçlanmaktadır. Herkesin yalanları normal karşılaması istenmektedir. Bununla kalınmamakta Filistin sembollerine karşı tahammülsüzlük geliştirilmekte, fırsat buldukça bu sembollerin yasaklanması istenmektedir. Fransa mahkemesinin Beşar Esad hakkındaki tutuklama kararını bu süreçte çıkarması, İsrail ve ABD devletinin baskıları ile açıklanabilir ancak.

Ezilenler yeniden ve yine silahlara sarılırken…

7 Ekim sadece bir saldırı değildi. “Emperyalizm kağıttan kaplandır” sözünün bir kez daha hatırlanması ve “düşmanın stratejik olarak küçümsenmesi, taktik olarak önemsenmesi” söyleminin tezahürüdür. Göklere sığdırılamayan İsrail devletinin zayıflığının bir göstergesi olmuştur 7 Ekim. Filistin halkı açısından askeri anlamda büyük bir başarıdır. Tıpkı HPG gerillalarının Ankara’nın göbeğinde ortaya koydukları cüretle TC’nin kalbine bir şimşek gibi inmeleri gibi…

Bu türden eylemlere karşı geliştirilen bütün dezenformasyon ve yanlış anlayışlar elbet bir gün tarihin çöplüğünde yerini alacaktır. Bu durum karşısında tüm ezilen ulus ve halk güçleri ile devrimci ve komünistlerin alacakları tutum ve pratik hat, halkların emperyalizmden kurtuluşunun hizmetinde olmalıdır. Bu hat geliştirilmedikçe daha uzun süre emperyalizmden kurtulmak mümkün olmayacaktır.

Burada en önemli mesele ise proleter devrimler çağında ezilen ulusların ve ezilen halkların mücadelesinin doğru zeminde ele alınması büyük önem taşımaktadır. Bu doğru zeminin sağlanması için egemen sınıflardan tam olarak bir kopuşun sağlanması; egemen sınıfların her türlü ideolojik, politik saldırılarına ve dezenformasyonlarına karşı uyanık olunması ve bariyer olunması en önemli yanımız olmalıdır.

Egemen sistem ile yaşanan kopuşun en keskin yanını ise askeri anlamda egemenlerin saldırılarına karşı ezilen halkların daha fazla silaha sarılacakları gerçekliğidir. Bu durum devrimci ve komünist güçlerin üzerinde duracakları en temel mesele olarak varlığını korumaktadır. Buradan doğru her türden oportünist, revizyonist ve reformist akımlarla mücadelenin gelişmesi kaçınılmaz bir görev olarak devrimci ve komünistlerin omuzlarındadır. Silahlara veda diyenlerin selası çoktan okundu. Bu kokuşmuş düzenleri değiştirmenin çanları ise çalmaya devam ediyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu