Ortadoğu’nun çorak arazileri, bölgesel düzeyde yeni dalaş ve kavgalara tanıklık ediyor. Homurdanışlar giderek artan bir seyir izliyor.
Hangi ülkeye bakarsak bakalım direniş ve isyan seslerinin giderek daha fazla arttığına tanık oluyoruz. Emperyalistler bir yandan kendi aralarındaki çelişmelere yoğunlaşırken, ezilen halkların kabaran öfkesi karşısında da “birlik” olma ihtiyacını giderek daha fazla hissediyorlar. Elbette bu “birlikleri” tali, dalaşları baki kalacaktır.
Ekonomik, siyasal, ulusal, kültürel kimlik talepler giderek artmaktadır. Bu taleplerin bastırıldığı bölgede isyanların kaçınılmazlığı kendisini onlarca kez ispatlamıştır. Tüm bölgeye yayılan bu direniş havasının bastırılması adına iktidarların/kliklerin/emperyalist güçlerin yoğun çabaları mevcuttur. Ayrıca tüm bölgede yoksulluk giderek artmaktadır. Emperyalist kapitalist sistemin krizlerine ek olarak küresel iklim krizi de bölge halkı üzerinde büyük bir baskılanma oluşturmaktadır. Ezen ve ezilenler arasında çelişme belirginleşmektedir. Bu durum büyük kitlesel devinimleri ve önümüzde duran büyük görevleri fısıldamaktadır.
Kürdistan’da siyasi süreçlerde yeni hamleler
Kürt Ulusal Özgürlük Hareketine ve Rojava’da gelişen ulusal devrim sürecine yönelik KDP (Kürdistan Demokrat Partisi- Partiya Demokrat a Kurdistanê) daha saldırgan ve iktidara oynarken, KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliği- Yekîtiya Niştimaniya Kurdistan) daha ılımlı yaklaşmakta ve Kürt siyasal hareketinde yeni ittifakları geliştirmektedir. Rojava ve KYB arasında gelişen işbirliği, KDP’nin en arzulamadığı bir durum olarak ortaya çıkıyor. Buna karşın TC işgalinin denetiminde olan Efrin, Bab ve Cerablus alanlarında Kürt halkı, KDP’nin eline teslim edilmek istenmektedir. Bu bilinçli bir politika olarak bu bölgelerde yaşayan Kürt halkına dayatılmaktadır.
Kürdistan’da çıkarılan petrolün yıllarca TC faşizmine peşkeş çekilmesi KDP’nin işbirlikçi politikasının ürünüydü. Petrolün Irak ve uluslararası müdahale ile tekrar Irak denetimine geçme sürecine KDP feryad ü figan etmekte, KYB ise bu süreci el atından desteklemektedir. KYB ve KDP arası çelişmede KDP işbirlikçi ve komprador bir mecraya doğru kendisini geliştirmekte, bu süreçte KDP kadar “iştahlı” olamayan KYB ise çareyi SDG (Suriye Demokratik Güçleri- Hêzên Sûriya Demokratîk) ile ittifak geliştirmekte aramaktadır.
TC faşizminin en temel isteği ise Kürt güçleri arasında çelişkilerin derinleşmesi, mümkün mertebe “brakuji”’nin tekrarlanması, bu minvalde kendi gücünü Kürdistan’ın tüm coğrafyasına yayması olmaktadır. Faşist TC bu temelde bir hayli adım atmış, askeri üsleri ve MİT ağları ile Kürdistan’ın Irak ve Rojava bölgelerini denetimi altına alma konusunda daha ileri düzeyde adımlar peşindedir.
Petrolün Irak denetimine geçmesi, Bafıl Talabani’nin Mazlum Kobanê ile olan ilişkisi, Süleymaniye hava uçuşlarına TC hava sahasını kapatması, çelişmelerin derinleştiğini, bir takım işlerin TC’nin istediği şekilde gitmediğinin göstergesidir. KYB’ye verilen gözdağı, Bafıl Talabani’nin Rojava ziyareti ile bozguna uğratılmıştı.
Bu temelde TC hem Rojava güçlerine hem de KYB güçlerine “gereken dersi” vermenin peşindedir. Süleymaniye halkının yurtsever güçleri sahiplenmesi de TC devletinin bölgedeki politikalarını boşa çıkaran bir durumdur. Mazlum Kobanê ve İlham Amed’in bulunduğu konvoya uyarı ateşi açan TC devletinin mesajı açıktır. Gelinen aşamada ABD ve koalisyon güçlerinin SDG güçleri ile olan yakınlığının istenmediğine dairdir. ABD, henüz Kuzey ve Doğu Suriye’deki stratejik hamlelerinde bir değişime gitmediği sürece TC’nin saldırılarının bir sınırı olacağı açıktır.
Süleymaniye ve Erbil geriliminin daha uzun bir süre devam edeceği ortadadır. Bu sürecin getireceği sonuç, KDP’nin Kürdistan’da giderek işbirliğini ve ihanetini derinleştireceği bir süreç olacaktır. TC ve bölge gerici devletlerinin desteğini alarak KYB üzerinde daha derinlikli bir baskılanma oluşturma gayesi olan KDP’nin en önemli hedefi petrol üzerindeki denetimini tekrardan ele geçirmek, KYB’nin nüfuz alanlarını kısıtlamak ve İran’a yakınlaştırmak olacaktır. ABD-AB ve Rusya-Çin dalaşında KDP ilk kutba dahil olmakta, KYB’yi ise bu ilişkilerde daha dengeli bir pozisyonda kalmak istemektedir. SDG olan ilişkilerini geliştirmekte, Ortadoğu’da sürecek dalaşta emperyalist güçlerin direk hedefi olmama adına “orta yol” siyasetine sarılmaktadır.
Kürt ulusunun özellikle TC ve İran tarafından milli zulme uğraması karşısında KDP’nin ihanet çizgisi temelinde ilerlemesi ve KYB’nin esasta Kürt ulusunun ihtiyaçlarına yanıt olmaması, halkı farklı arayışlara sürüklemektedir.
Emperyalistlerin Ortadoğu’da haka dansı
ABD’nin Tayvan’a yönelik provakatif girişimlerine tepki olarak Çin’in Ortadoğu’ya yöneldiği görülmektedir. Suudi Arabistan ve İran arasında ara bulucu olması, ilişkileri siyasi-ekonomik ve askeri düzeyde ilerletme gayretleri, ABD’nin bölgedeki varlığını kuşatma anlamında bir adım olmaktadır. Çin’in bu adımları karşılık bulurken ABD’nin bu girişimlere karşı sessiz kalmayacağı bilinmektedir. Tüm diplomatik görüşmelerin odağına bu meseleyi almıştır.
Emperyalist güçler arası kutuplaşma her devleti ve coğrafyayı etkilemektedir. İran ve Suudi Arabistan arası görüşmeler, bir “ateşkes” dönemi başlatma anlamında önemli bir yerde durmaktadır. Elbette bu adım uzun ömürlü olmayacağı ortadadır, ancak Yemen’de süren iç savaşın seyri daha şimdiden değişim göstermektedir. İsrail ve ABD’nin İran’ı yalnızlaştırma hamlelerinde gerileme yaşanacaktır. İran bölgede belli bir süre de olsa daha rahat bir harekat tarzı izleyecektir. Molla rejimi İran’da patlak veren halk isyanlarını daha rahat bir şekilde bastırma zemini yakalamıştır. Bu hamle esasında egemenlerin halk isyanlarına karşı geliştirdikleri bir ittifak olarak okunmalıdır.
Yanı sıra ABD’nin en sadık “müttefiki” olan S.Arabistan’nın İran karşısındaki bu tutumu, ABD’de bir hayli rahatsızlık yaratmıştır. Gerici Suudi iktidarı bir yandan ABD ile işbirliğine devam ederken diğer yandan Rusya ile petrol ortaklığını artırmak istemekte, Çin ile ekonomik ilişkilerini geliştirme gayretindedir. Çin’in S. Arabistan’a yönelik ekonomik yatırımları işbirlikçi bölge burjuvazisinin iştahını kabartıyor. Bu iştah en başta S.Arabistan gerici egemen kliğinin ağzını sulandırıyor. Bu temelde adım atma isteğinde İran ile olan dalaşlarına şimdilik bir mola vermek istemesi ABD ve İsrail’in en son istedikleri politik yönelim olmaktadır.
Çin’in bu hamlesinin etkileneceği alanlar Yemen, Irak, Suriye’den Lübnan’a kadar geniş bir alan etkilenecektir. Sunni-Şii ekseninde derinleşmiş olan çelişki egemenlerin dalaşına muazzam bir zemin sunarken, Çin’in yaratmak istediği zemin Suriye’nin tekrar Arap Birliği’ne geri alınmasına hizmet edecektir. Savaş tamtamlarının daha net duyulduğu bir süreçte Ortadoğu’nun çorak alanlarında güçler haka dansına durmaktalar.
Çin sadece Ortadoğu’ya değil aynı zamanda AB ile olan ilişkilerini de geliştirme anlamında Fransa ile antlaşmalar imzalama yoluna gitmiştir. Macron’un Çin’e yaptığı ziyaret, ABD basınında “Macron ABD politikalarının altını oyuyor” türünden bir siyasetle karşılanıyor. Ukrayna konusu AB ve ABD arasında bir gerilim politikası oluşturmaması adına Alman şansölyesi Beyaz Saray’da “azarlanırken” Fransa’nın Çin ile flörtü ABD emperyalizminin bir hayli canını sıkacağa benziyor.
14 Mayıs seçimine emperyalist dalaşın yansımaları
TC devleti içinde yaşanan klik dalaşları da, genel emperyalistler arası dalaşlardan bağımsız değildir ve bu seçim sürecine de yansıyacaktır. ABD ve AB, Millet İttifakı kliğini daha kabul edilir düzeyde karşılarken, Rusya, Erdoğan-Bahçeli kliğinin iktidarını sürdürmesi için elinden geleni yapmaktadır. Bir yandan TC içinde bu kliğin iktidarı için çabalarken, diğer yandan Erdoğan iktidarını Esad ile görüşmesi konusunda “ikna” etmiş durumdadır. Seçim öncesi Esad’ın tüm açıklamalarına rağmen bir Erdoğan-Esad görüşmesinin zemini giderek güçlenmiştir.
Rus oligarklarının AKP-MHP kliği ile siyasi ve ekonomik anlamda ciddi antlaşmaları mevcuttur. Oligarklar bir yandan Erdoğan-Bahçeli iktidarını sağlama alma gayretinde iken diğer yandan Suriye rejimi ile ortaklaşmasını arzulamakta, NATO içinde “yeni bir çatlak” yaratma gayretindedir. Faşist TC devletinin AKP-MHP eliyle tüm devrimci-demokratik-yurtsever güçlere yönelik sindirme harekatının en büyük destekleyeni Rus oligarkları olmaktadır. AKP-MHP faşist iktidarının bugüne kadar sürdürdüğü agresif saldırılar, olası demokratik taleplerin İran’a, Kafkaslar’a yansımaması içindir ve bu minvalde Rus emperyalizminin büyük desteğini almaktadır. İran’da gelişen isyanın etkilerinin tekrarını, daha da büyümesi egemen güçlerin büyük korkusudur.
Gelişmelerin seyri, bölgede yeni dizayn süreçlerinin başladığını gösteriyor. Her devlet hem emperyalistler arası dalaştan muazzam şekilde etkilenmekte hem de gelişecek olan halk isyanlarına göre kendilerini koruma düsturuna düşmektedirler. İran’da gelişen halk hareketi tüm bölge halklarına açık bir mesajdı.
Deprem sonrası TC egemenlerinin büyük oranda teşhir olması, salt TC gerçekliği ile değil bölge devletlerinin korkulu rüyası olmaktadır. Irak, Lübnan, Yemen, Suriye’de süren istikrasızlık, Türkiye ve İran’ın halk isyanlarına hazırlanması, sınıf mücadelesinin derinleştiğine olan işaretlerdir. Fırat, Dicle ve Habur nehirlerinin TC tarafından kesilmesi, tüm bölge halkının geçim kaynağına vurulmuş büyük bir darbedir. Salt bu politika dahi TC’yi tüm ezilen halklar nezdinde teşhir etmektedir.
Bölge halklarında gelişen hoşnutsuzluk hali, bölge işbirlikçi iktidarlarının ve emperyalist güçlerin daha saldırgan politika izlemelerini sağlamaktadır. İsrail devletinin hem kendi halkına hem de işgalci yönü itibariyle gemi ağzına alarak Filistin halkına yönelik saldırganlığını büyütmektedir.
Bu tipik özellik tüm devletler için geçerlidir. Çelişmelerin derinleşmesi ile birlikte esas saldırganlık ezilen halklara yönelik olarak gelişecektir. Emperyalistler arası dalaş ile birlikte kapitalist sistemin kendi ekonomik krizini daha fazla derinleştirmesi, siyasal krizleri derinleştirmekte, işbirlikçi devletleri ve KDP gibi ihanet çizgisinde ilerleyen güçleri daha fazla teşhir etmektedir. Ezilen halkların direnişleri de bu süreçte artma eğilimi gösterecektir. Türkiye’de kendiliğindenciliği aşarak birleşik mücadelenin daha örgütlü temelde geliştirilmesi ve tüm alanlarda halkın maddi güç temelinde örgütlenmesi sağlandığında direniş hanesi tüm Ortadoğu’yu etkileyecek bir karakter taşıyacaktır. 14 Mayıs seçimleri bir dönemeç ancak aynı zamanda yeni bir sürecin başlangıç noktasıdır. Sorunlar çözülemeyecek aksine katmerleşecektir. Hangi iktidar olursa olsun komprador burjuvazi başta olmak üzere ezen kesimlerin ihtiyaçlarını esas alarak kitleler üzerindeki baskılarını artıracaktır.
Katledilişinin 50. yılında komünist önder İbrahim Kaypakkaya’yı bu gerçeklik içinde daha ileri düzeyde anmak, kitlelerin örgütlenme zeminlerine daha fazla güç vererek sağlanabilir. Sadece Türkiye halkına değil tüm Ortadoğu halklarının İbrahim yoldaşın fikirlerine, devrimin yolu üzerine tezlerine ihtiyacı vardır.
Bu fikirler daha şimdiden bölge çapında tohumlarını atmıştır. Bölge egemen güçleri kendi politikaları sayesinde tüm sınırları da alt üst etmişlerdi. Bize düşen etki alanımızın sınırlara hapsolmadığını, atılan tüm adımların artık bu süreçten sonra sınırlar ötesi etki sağlayacağı gerçekliğini görmektir. Kaypakkaya’nın tüm bölgede etkisinin gelişmesi, kendi mahallemizde, iş alanlarımızda işçi sınıfının/halkın örgütlenmesi ile sağlanmaktadır. Bunu hiçbir güç engelleyemez!