Ermeni Soykırımı’nın üzerinden 105 yıl geçti. Bu süre içerisinde soykırımı gerçekleştiren devlet, resmi olarak henüz yargılanmamış, tavır alınmamış ve mahkum edilmemiştir.
Ama bu devletin uluslararası halklar nezdinde soykırım ve soykırımın ardındaki konumu görülmüştür. Yahudi Soykırımı gibi Ermeni Soykırımı da dünya halklarınca deşifre olmuş ve kınanmıştır. Bundan dolayıdır ki, her 24 Nisan günü bu jenosit sadece Ermeniler tarafından değil dünya halkları tarafından kınanır, soykırımı gerçekleştiren devlet mahkum edilir.
İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından 1915’te gerçekleştirilen ve “Kurtuluş Savaşı” döneminde sonlandırılan Ermeni Soykırımı’nın perde arkası giderek daha fazla açığa çıkmıştır. Bu soykırım 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı döneminde gerçekleştirilmiştir. O dönem soykırımı yapan devletin “müttefiki” olan Alman emperyalizmi de soykırımı desteklemiştir. Bu gerçek de iyice deşifre olmuştur.
Bir devletin sınırları içerisinde yer alan Ermeniler yok edilmiştir diğer yanda ise sosyalist bir cumhuriyet içinde yer alan Ermeniler varlıklarını devam ettirmişlerdir. Farklı akıbete uğrayan Ermeniler aynı tarihsel süreçte ve toprakları yan yana olan bir toplumdu. Soykırımla yok edilenler emperyalizmin güdümündeki Osmanlı İmparatorluğu sınırlarında yer alırken, günümüze değin varlıklarını devam ettiren Ermeniler, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği sınırları içinde yer almıştır.
Bu kıyaslama burjuva bakış açısınca pek yapılmaz. Hatta 15 ortak sosyalist cumhuriyetin yer aldığı sosyalist toplum, hep aslı astarı olmayan ideolojik ve siyasi saldırılara tutulmuştur. Uluslararası burjuvazi ve tüm gerici devletler tarafından Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği içinde yer alan Ermenistan ve Ermenilerin günümüze değin varlıklarını nasıl devam ettirdikleri görmezden gelinmiştir.
Bu yazımızda Ermeni Soykırımı’yla birlikte, Sosyalist Ermenistanı vareden tarihsel dönemece de değineceğiz.
Ermeni Soykırımına Giden Süreç…
Ermeniler 1514 yılından beri Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yer almışlardır. Çaldıran Savaşı’ndan yenik çıkan Safevilerin (İran) sınırları içindeki Ermeni topraklarının önemli bir bölümü Osmanlı İmparatorluğu tarafından ilhak edilerek kendi sınırlarına dahil edilir.
Ermeniler o tarihten itibaren zorla feodal fetihçi imparatorluğun sınırları içinde tutulmuş, şiddet-i cebre maruz kalmış, dini baskı altına alınmış, sömürüye ve aşırı vergi ödemesine tabi kılınmıştır.
Ermeniler 19. yüzyılın ikinci yarısına doğru uluslaşma sürecine girmişlerdir. Henüz yeni de olsa Ermeni burjuvazisi oluşmaya ve kırsal alanda üretim tarzı gelişmeye başlamış ve köylülükte farklılaşma ile birlikte giderek işçi kesim de oluşmaya başlamıştır.
Böylece saf feodalizmin doğal ekonomisi yıkıma uğramış ve birbirinden kopuk pazarlar birleşmiş ve merkezi pazar sistemi oluşmuştur. Pazar birliği ile beraber oluşan toprak birliği, dil birliği, kültürel birlik Ermenileri uluslaşma sürecine sokmuştur. Henüz bu gelişmeler kapitalizmin şafağıdır, feodalizmin tasfiye olmadığı ama çözülme sürecine girdiği dönemdir.
Böylece Ermenilerde ulusal yapı oluşur. Bunun sonucu dini baskıyla beraber ulusal baskı altına da alınmışlardır. Bu baskı ve tahakküme karşı Ermeni örgütlenmeleri ve Ermeni isyanları gelişir. 1887’de Hınçaklar, 1890’da Taşnak örgütleri kurulur.
1887’de başlayan Zeytun (Maraş), 1891 yılında olan Sason (Siirt, Muş), 1892-1894 yıllarında Van, Erzurum, Kilikya (Adana ve civarı), Bitlis, Palu, Erzincan, Dikranagerd (Amed), Bayburt, Mersin, Kayseri vb. il ve bölgelerde olan irili ufaklı ayaklanmaları Ermeni örgütleri desteklemiş ve bir kısmında aktif olarak yer almışlardır. Ancak bu ayaklanmalar, 1894’te II. Abdülhamit döneminde bastırılır ve 200-300 bin Ermeni katledilir. Bir kısmı da topraklarından sürülür.
Taşnak ve Hınçak örgütleri illegal yapılarını, 1908’de ilan edilen II. Meşrutiyet’le birlikte legal yapıya büründürürler. Bunun sonucu Taşnaklar 1908 Meşrutiyeti ile II. Abdülhamit’i deviren İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) ile, Hınçaklar Prens Sabahaddin ile hareket ederler.
Bu ittifaka rağmen 1909’da Kilikya katliamı olur. 30 bin civarında Ermeni öldürülür. Bu katliam Taşnaklar ile İTC arasında gerginlik yaratsa da ilişki devam eder. İTC o dönemler iktidara yeni gelmiştir ve Balkanlar dışında henüz geniş kitle destekleri bulunmamaktadır.
İç Anadolu ve imparatorluğun doğu topraklarında Türk ulusal kimliği henüz zayıftır. Bu yörelerin toplumunda dini kimlik esastır. Dolayısıyla İTC’nin o yörelerde kitle ilişkisi zayıftır. Bundan dolayı Anadolu topraklarındaki Ermenilere ihtiyaç duyarlar.
Ermenilerin ulusal yapıya kavuşmaları sonucu II. Abdülhamit’e karşı tepkileri onları politik arenaya yeni çıkan İTC’ye yakınlaştırır. İmparatorluğun doğusunda kitle temeli oluşturmak isteyen İTC Ermenilerle ilişki kurar. Amaçları Ermenileri kendi denetimleri altında tutmaktır.
Bu durum devlet kademelerini iyice ele geçirene kadar devam eder. Doğu illerinde örgütlenmelerini giderek geliştirirler.
Ermeni Soykırımın Başlangıcı
Nitekim 1913’ün Ocak ayında yaptıkları darbeyle Abdülhamit yanlılarını, Prens Sabahaddin yanlılarını, Kürt muhaliflerini tutuklar ve hapishanelere doldururlar. Böylece kendi çıkarları doğrultusunda devlet erkini yeniden düzenlerler. Devlete hakim olurlar ve soykırım örgütlenmesine giderler:
1) Bunun üzerine 2. Meşrutiyet sonrası İTC tarafından batıda illegal olarak oluşturulan ve askeri saldırılar ve eylemler yapan Teşkilat-ı Mahsusa örgütünü Ermenilerin olduğu doğu bölgesine çekerler. Erzurum ili Teşkilat-ı Mahsusa’nın merkezi olur.
İllegal olan bu örgüt Ermeni topraklarına çekildikten sonra 1914’te legal hale getirilir. Bu örgüte doğrudan Ermeni Soykırımı’nı örgütleme rolü yüklenir.
2) Teşkilat-ı Mahsusa askeri olarak Ermeni Soykırımı’nın örgütlenmesine gider. Bunun için soykırımda yer alacak askeri birimler oluşturur. Bunu yörenin ağaları, şeyhleri, gerici aşiretleri üzerinden ve göçmenler ile hapishanelerden çıkartılan tutsaklar üzerinden yaparlar.
3) 1914’ün Ağustos ayında seferberlik ilan edilir ve Ermeni ile Rum erkeklerini kamplarda toplarlar. 15-60 yaş grubundaki bu kesimlerin kamplarda toplanmasının nedeni olarak çıkan I. Paylaşım Savaşı gösterilir. Oysa gerçek amaç soykırımdan önce Ermeni ve Rum asıllı erkek nüfusun mümkün mertebe etkisiz hale getirilmesidir.
Taşnak örgütü bu gelişmelerden rahatsız olur. Ve 17 Ağustos 1913’te Cenevre’de yaptıkları VII. Kongrelerinde İTC ile bağlarını dondurma kararı alırlar. Bunun üzerine İTC, Ermenileri rahat bırakmaz. Taşnaklara Rusya’ya karşı eskisi gibi birlikte hareket etmeleri yönünde baskı ve teklifler yaparlar. Bunun üzerine Taşnak örgütü 2-14 Ağustos 1914 tarihinde bir kongre daha yapar.
Bu kongreye İTC, Bahattin Şakir başkanlığında bir heyet gönderir ve Ermenilerin kendileriyle beraber hareket etmeleri halinde Ermenilere “özerklik” teklifi yapar. Tabi ki bu teklif samimi değildir. Amaç Taşnak örgütünü kandırmaktır.
Tabi ki bu teklifin altında klasik tarzda “bizimle hareket etmezseniz karşınızda bizi bulursunuz” tehdidi yatmaktadır. Taşnaklar bu teklifi reddederler ve tarafsızlık politikasını savunurlar.
Ve Soykırım Süreci
İTC ve Teşkilat-ı Mahsusa, 24 Nisan 1915’te Ermeni aydınlarını tutuklarlar. Oluşturulan göstermelik Divan-ı Harb mahkemelerinde “yargılanan” aydınların bir kısmını idam bir kısmını tehcir ederler. Böylece Ermeni Soykırımı başlatılır.
Bundan dolayı Ermeniler, 24 Nisan’ı soykırım günü ilan ederler. O dönem soykırıma direnen Vanlıların direnişi kırılır ve soykırım katmerli boyutlara tırmandırılır. Önceden planlanan tehcir başlatılır. Tehcirde yer alanların çoğunluğunu kadınlar, çocuklar ve yaşlılar oluşturur.
Tehcir sırasında kimileri kurşuna dizilir, kimileri uçurumlardan atılır, kimileri açlıktan ve hastalıktan katledilir. Ayrıca kadınlara tecavüz edilir. Bu tecavüzler sonucu kadınların çoğu çocuklarıyla uçurumlardan kendilerini atarak intihar ederler.
Erkekler ise toplandıkları Amele Taburları’nda kurşuna dizilir, uçurumlardan atılır, açlık ve susuzluktan ölüme terkedilir ve zorlandıkları tehcirde katledilirler. Böylece Ermeni Jenosidi 1915-1916 yıllarında tamamlanır… Ermeniler imparatorluk topraklarında ulus olarak yok edilirler.
Topraklarına, mallarına, yarattıkları tüm değerlere el konulur…
Bu soykırımın perde arkasında Almanya ve Avusturya-Macaristan devletleri de vardır. 1. Paylaşım Savaşı’nda birlikte yer aldıkları İTC’nin kendi içinde gerçekleştirdiği soykırımı zorunlu görürler. Osmanlı İmparatorluğu’nun önüne konulan Kuzey Afrika seferleri, Kafkasya ve Orta-Asya’ya açılmaları ve oraları ilhak etmeleri, Alman devletinin yaptığı planların ta kendisidir.
Alman emperyalizminin yarı sömürgesi olarak paylaşım savaşında yer alan Osmanlı devleti, Alman emperyalizminin çıkarlarını yerine getirmek için içteki Ermenileri, Rumları ve Süryanileri/Asurileri yok etmesi gerekiyordu.
Ayrıca “Kurtuluş Savaşı”nda da Antep, Maraş, Urfa ile Kars, Ardahan ve girilen Ermeni topraklarında 200 bine yakın Ermeni katledilir. Zaten “Kurtuluş Savaşı” Ermenilerin ve Rumların katledildiği, tehcire zorlandığı bir “savaş”tır.
105. yılında Ermeni Soykırımı’na kısaca değinmeye çalıştık. Bir kez daha bu katliamı kınıyoruz.
(Devam Edecek)