GüncelKadınLGBTİ+

ANALİZ | Erbilmişlikle Yüzleşelim

Erbilmişlik, yalnızca erkeklerin kadınlara uyguladığı bir şiddet biçimi de değildir. Erkekler konumları gereği kendi konumu altındaki erkeklere de benzeri şekilde değersiz, yetersiz hissettirerek iktidarlarını sağlamaktadırlar.

Ataerki, günlük yaşam içinde kendisini yeniden farklı maskelerle inşa ediyor.

Sınıflı toplumun kaçınılmaz bir sonucu olarak şiddet her türüyle gündelik yaşamın bir parçası; bu çeşitli şiddet biçimleri karşısında çeşitli hayatta kalma yöntemleri geliştirerek direniş göstermek de gündelik yaşamımızın bir parçası. Bütün bu şiddet biçimleri ve hayatta kalma yöntemleri elbette bulunduğumuz iktidar konumlarıyla ilintili. Bu nedenle öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, hepimiz şiddet mağduru olabiliriz ama bu mağduriyetin yarattığı yıkım, toplumsal konumumuzla birebir ilintilidir. Aynı şekilde hepimiz kendi toplumsal konumumuz gereği yarattığı tahribat gözardı edilmeksizin şiddet faili de olabiliriz.

Bunu unutmamak, kendimizle yüzleşmekten kaçınmamak dünyayı değiştirirken en önemli ödevlerimizden birisidir. Bir diğer nokta da kimse birdenbire “elimde bir iktidar var ve bununla karşımdakini ezeceğim” diyerek erbilmişlik uygulamaya başlamamaktadır. Ataerkil heteroseksist toplumsal yapı içerisinde yoğrularak bu öğreniliyor. Kısacası diğer ataerkil heteroseksist şiddet biçimleri gibi erbilmişlik de bu sistemin bir sonucudur.

 

Nedir erbilmişlik?

Başlarken ilk etapta mansplaining kelimesinin anlamına dikkat çekmek iyi olabilir. İki kelimeden oluşan bu birleşim man(adam) ve explaining(açıklama) kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. Esas olarak erkeklerin diğer cinsiyetlerden insanlara yönelik uyguladıkları bir şiddet biçimine dikkat çekiyor. İlk ortaya çıktığı andan itibaren çeşitli çevirileri yapıldı. Bazı çevirileri üzerine çok düşünülmeden sahiplenildi.

Kadın ve LGBTİ+ hareketinin emekçilerinin hatırlayacağı çevirilerden olan “Açüklama” gibi bir şiddet biçimini ifade etmek isterken başka şiddet biçimleri doğuran trans dışlayıcı formları oluşturuldu. Yapılan tartışmalar birçoğumuz için zihin açıcı olurken sonunda Türkçe çevirisi olarak “Erbilmişlik” kelimesi daha yaygın hale geldi. Bir kavram olarak hayatımıza girdiği anda devrimci-demokrat-ilerici birçok insan “aaaa yine yeni bir terim mi, neden hep İngilizce’den alıntı yapılıyor, halkımız ne anlar mansplainingten, bu zaten ataerkil şiddet değil mi, niye bu isimle tanımlıyoruz” gibi tepkiler gösterdi.

Hayatımıza her yeni giren hemen her terimde olduğu gibi eskinin kendini korumak istemesi, konforunu bozmak istememesi gibi sebeplerle terim üzerine düşünmek yerine bir karşı koyuş geliştirildi. Bu işin bir yanıydı, diğer yanında ise mansplaining kelimesini kullanarak mansplaining yapan anlayış duruyordu. Kolektifimiz içinde bu her iki örneğe rastlamak da mümkün. Kendi na-trans hetero konumunu görmeden kendisine gelen eleştirileri savuşturmak için heteroseksüel olmayan ya da trans kişilere bu kavramla saldıran kadınlar da oldu, bu kavramı “feminizmin terimleri, küçük burjuva alışkanlıkları” diyerek ataerkil iktidarına dokundurtmamaya çalışan erkekler de…

Şüphesiz ataerkil düzen yani özel mülkiyetli sistem varolmaya devam ettiği sürece farklı biçimlerde bunlar olacak.

Öncelikle birkaç noktaya açıklık getirmekte yarar var: Ataerkil heteroseksist şiddetin farklı biçimlerinin neden farklı isimlerle tanımlanması ihtiyacı ortaya çıkıyor, bu neden önemli? Ataerkil heteroseksist tahakküm, kendisini her dönem yeni maskelerle yeniden varetmeye devam ediyor. Bunun esas nedeni ataerkinin köklerinin ortadan kaldırılmamış olması olduğunu elbette biliyoruz. Ancak bir sistemi, bir düşmanı ortadan kaldırmak isteyenler yani savaşanlar bilirler ki, düşmanı iyi analiz etmek, silahlarını tespit etmek ve kuşatıp yıkacağımız noktaları hem düşmanın hem de kendi durumumuzun tahlili sonunda seçmek oldukça önemli bir yerde durmaktadır.

Düşmanın sadece öndeki cepheleriyle savaşarak da sadece merkezine yönelik saldırılar düzenleyerek de başarılı olamayacağımız açıktır. Çünkü savaş bütünlüklü bir sanattır. Bu öndeki cephelerden düşman bize zarar vermekte, geçiş yollarımızı kesmekte, moral ve motivasyonumuza saldırmaktadır. Ön cepheleri nasıl kontrol altına alacağımızı bilmeli, buna uygun taktikler geliştirmeliyiz.

Aynı zamanda esasın merkez olduğunu, merkezi zayıflatmak için bu ön cephelerin yok edilmesi ya da kontrol altına alınmasının da yeterli olmadığını bilmek zorundayız. Yani hem merkezi koruyan ve güçlendiren, bizi zayıflatan bu ön cephelere uygun saldırılar ve savunmalar örgütlemeliyiz hem de esasta düşmanın merkezine yönelmek durumundayız. Zira ataerki ve heteroseksizm kadınları ve lubunyaları böylesi bir çeşitlilikle kuşatmıştır.

Erbilmişlik, yalnızca erkeklerin kadınlara uyguladığı bir şiddet biçimi de değildir. Erkekler konumları gereği kendi konumu altındaki erkeklere de benzeri şekilde değersiz, yetersiz hissettirerek iktidarlarını sağlamaktadırlar.

Ataerkinin ve heteroseksizmin saldırılarına maruz kalmak için “marjinal kadınlar ya da lubunyalar” olmamıza gerek olmadığını gündelik yaşamlarımızdan çok iyi biliyoruz. Sadece kendi işimizi yapmaya çalışırken bile çeşitli şiddet biçimleriyle karşılaşırız. Örneğin politik analiz içeriğinde bir yazı yazmışızdır, yazıyı bir yoldaşımız görevi gereği kontrol edecek, eksik ve yanlış varsa düzeltecektir.

Hiç gerekli olmadığı halde sırf yazıya müdahale edebilmek için hiçbir politik karşılığı da olmamasına rağmen kendisinin iyi durduğunu düşündüğü ya da sizi yetersiz görmesine rağmen böylesi bir analiz çıkarmanıza şaşırdığı için bir kelimeyi eş anlamlısı ile değiştirebilir. Ne olacak, bir kelime eşanlamlısı ile değiştirilmiş diyebiliriz. Aslında doğrudur, bütün bu iktidar ilişkileri, sürekli yetersiz hissettirme çabası olmasa, yerçekimsiz bir alanda olsak çok da önemli bir detay değildir.

Ya da birçoğumuzun çokça yaşadığı bir başka örnek de muhtemelen şudur ki, kolektifin çalışmaları açısından iyi olacak bir fikri ifade ettiğimizde sesimiz duyulmazdan gelinerek aynı anda ya da daha sonra bu fikrin kendi fikriymiş gibi yansıtılması durumu. Bunu belirttiğimizde de aldığımız cevap en iyi ihtimalle “Sonuçta kolektif için iyi olan buysa ha sen söylemişsin ha o ne farkeder” olmaktadır. Ancak eğer öyleyse fikrin ilk kimden çıktığını belirtilmesi gerekmez mi?

Gündelik hayatımız işte böylesi bir savaş alanıyken saldırının hangi cepheden nasıl düzenleyeceğini analiz etmek, ona uygun bir savunma -ki en iyisi saldırıdır oldukça önemli bir yerde duruyor. Çünkü ataerkiyi, heteroseksizmi kısacası özel mülkiyetli sistemi ortadan kaldırabilmenin en etkili yolu kendimizi geliştirmek ve ilerletmektir. Biz ilerlemek isterken erkek egemenliği ise pusularla, tuzaklarla, manipülasyonla, dezenformasyonla, deformasyonla önümüzü kesmeye çalışmaktadır.

Çünkü bilmektedir ki, her ilerleyişimiz onun iktidar kaybıdır. Açıktan geriye çekilmemizden de ilerlememizden de rahatsızlık duymaktadır. Bunun yerine bizleri belirli bir seviyede tutarak hem diğer erkeklere göre “feminist” görünmekte, karşısında savaştığı sisteme karşı “kadın ve LGBTİ+ özgürlükçü” propaganda yapmakta hem de bizlerin “kontrolden” çıkmasını engellemektedir.

Oysa kadın ve lubunya özgürlük mücadelesinin yarattığı bilinç düzeyi, örgütlü ya da değil kadın ve lubunyaları öyle bir yere getirmiştir ki, kendiliğinden bile olsa bir yerde direniş mutlaka başlamaktadır.

Bizler açısından bu kendiliğinden gelişen öfkenin örgütlü bilinç ve örgütlü savaşla zafere ulaştırılması görevi hem içerde hem dışarıda sürmektedir. Bu nedenle öncelikle yapmamız gereken örgütümüzü güçlendirmektir. Örgütü güçlendirmek kitlelerin arasında denizde balık misali manevralar geliştirerek hem nitelik hem de nicelik anlamıyla ilerlemektir.

Bu denizlerin de ataerki ve heteroseksizmin atıklarıyla kirletildiğini, bizim de bu denizlerden geldiğimizi unutmadan elbette. Yoksa bir tora takılmasak da toksik bir atık yüzünden bu mücadele içinde boğulmamız işten bile değildir.

Kadın ve lubunya uzmanı erkek(!)

Kadınların ve lubunyaların kurtuluşu mücadelesinin nihai zaferi yalnızca üst yapı kurumlarının dönüştürülmesi ile mümkün değildir. Kurtuluş ve özgürlük mücadelesini sınıf çelişkisinden, üretim ilişkilerinden bağımsızmış gibi ele almak bizi ancak belirli sınırlar içinde bir yerlere getirebilmektedir.

Bu anlamıyla erbilmişlik gibi şiddet biçimlerini yeniden üreten devlet, aile vb. yapılarda yaşanacak zihinsel bir aydınlanma ile bu şiddet içimlerinin sonlandırmak ne kadar mümkün değilse özgür dünya mücadelesinin bir aracı olan kolektifimiz içinde de sadece bir aydınlanma hareketi yeterli olmayacaktır. Hatta dikkat edilmezse karşımıza çıkan erkek modeli politikada uzman, ustaca manevralar yapan ama kendisiyle gerçek anlamda yüzleşmekten her zaman kaçan bir model olacaktır.

Bütün kodlara, politik olarak doğru olan şeylere hakim olan ama kendi ilişkilerinde geri bir tavır sergileyen bu erkek modeli, bunu her zaman bilinçlice yapmaz. Bildiklerini henüz içselleştirmemiştir. Ataerki ve heteroseksizmin yıkmak istediği sistemin sac ayakları olduğunu bilmektedir ancak aynı sistemin yarattığı konfor alanlarından vazgeçebilecek devrimci cesarete sahip değildir. Oysa devrim, bir cüret meselesidir, kendini ateşe atma meselesidir.

Burada kadın ve lubunyaların beklentisi kimsenin her şeyi hemen içselleştirmesi değildir. Bunun zaman alacağını biliyoruz ve birçok yoldaşımızın her ağzını açtığında “5000 yıllık erkek egemenliği” ile başlayan argümana bizler zaten hakimiz. Bu tarihi biz de okuyor, biliyor ve hatta erkeklerden farklı olarak en altlarda ezilerek yaşıyoruz. Bu dünyayı değiştirmede samimi olan erkek yoldaşların yapması gereken, bildikleri doğrultusunda önce dikkat etmeye başlaması, iktidar kurmaya çalışmadan, suskunlaştırmadan, üstünlük taslamadan iletişime girmek ilk adımı atıp buzu kırmaktır.

Çünkü yoldaşlık ancak bu esaslarda kurulabilir, düşmanın elinden iktidar birlikte ancak bu şekilde alınabilir.

 

Bu cephede de esas silahımız dayanışma

Ataerki ve heteroseksizmin farklı saldırılarını, üzerimizde yarattığı tahribatı, bizdeki yansımalarını anlamak gün geçtikçe daha fazla politik uyanıklık, ideolojik donanım ve en önemlisi de deneyim paylaşımlarının artmasını gerektiriyor.

Böylelikle hem birbirimizi güçlendirebileceğiz hem de yaşadığımız şiddet karşısında mağdur konumundan çıkıp mücadele eden özneye dönüşeceğiz. Çünkü mücadele çoğu zaman aynı anda sizinle birlikte düşmana karşı savaşanları da sürekli olarak örgütlemek anlamına geliyor.

Biz bunu kendisi de çok zorlanırken diğer yoldaşlarını motive etmeye çabalayan ölümsüzlerimizin hikayelerinden biliyoruz. Şiddetle mücadelenin bireysel olmadığını, örgüte dönüştüğünde zafere ulaşabileceğini birliğimizin kuruluşunda fiziksel olarak yer almasa da yaşamlarını bu davaya adayan Merallerimizden, Yıldızlarımızdan, Nergislerimizden, Ayferlerimizden, Sefagüllerimizden biliyoruz.

Kolektif hafızamızın tarihsel köklerine dokundukça birbirimize de yakınlaşacağız ve bu şiddet karşısında örgütlü hareket etmek, politikalar geliştirmek kolaylaşacak.

Bir diğer anlamıyla ise ataerkil heteroseksist ideoloji içimize işliyor ve bizim de kendi aramızda birbirimize uyguladığımız şiddet biçimlerine dönüşüyor. Karşımızdakinin vereceğimiz bilgiye ya da aklımıza ihtiyacı var mı yok mu üzerine düşünmeden akıl veren, sürekli hatırlatan, isteklerimizle ve ihtiyaçlarımızla birbirimizi darlayan, kuşatan bir konuma geliyoruz.

Yerli lubunyaların göçmen lubunyalara, na-trans kadınların trans kadınlara, durumu biraz daha iyi olanın kendisinden biraz daha zayıf olana yönelttiği böylesi bir şiddet ise birliğimizi ancak parçalıyor. Kendisi değişmek istemezken herkesin değişmesini bekleyen, adaleti ve eşitliği kendisi için veya kendisine dokunmadan isteyen anlayışın sonunda ataerkil pazarlığa girerek kadın ve lubunya düşmanına dönüşmesi ise çoğu zaman an meselesi oluyor.

Sonuçta, her şey karşıtına dönüşebilir. Burada önemli olan politik uyanıklık ve ideolojik gelişimdir. Bizlerin de birbirimize karşı bu sorumluluklarını kendisine hatırlatması, kendisini sorgulaması ve ateşe atması, dayanışmayı bir de bu şekilde anlaması bu anlamıyla elzemdir.

Sınıf mücadelesinde derinleştikçe ve birbirimizin deneyimlerinden öğrenip birbirimizin hayatlarına dokundukça güçlenecek, özneleşecek ve bu sistemi alaşağı edeceğiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu