GüncelMakaleler

ANALİZ | Diyalektiğin Geliştirilmesi

"Mao’ya diyalektik, enternasyonal proletaryanın öğretmenleri tarafından geliştirilip ve bunun özlü açıklamaları yapılmıştır. Ve bu da işçi sınıfının sınıf mücadelesinde teorik ufkunun derinleşmesine ve pratiğinin zenginleştirilmesine hizmet etmiştir."

Hiçbir şey değişmeden ve gelişmeden durmadığı gibi insanın, maddenin hareketini düşünceleştirdiğinden bu yana diyalektik de geliştirilmiştir. Diyalektiğin gelişmesi Hegel’den önce de vardı. Hegel, diyalektiği daha derli toplu olarak geliştirmiştir.

Ne var ki, Hegel’in diyalektiği, toplum ve doğa olaylarından kopuk, ayakları yere basmayan ve salt düşünce (TİN) temelinde ele alınan bir durumdaydı. Yani idealisti. Marx bunu ayakları üstüne, doğa ve toplumsal gelişmelere; kendi nesnel gerçekliği üzerine oturtarak, Hegel’in mistik diyalektiğine materyalist bir öz kazandırmıştır. İşçi sınıfı, materyalist diyalektiğin gelişmesini Marx ve Engels’e borçludur. Daha sonra Lenin, Stalin ve Mao daha da geliştirmişlerdir.

Diyalektiğin temel maddelerini, -özü, temeli aynı kalmakla birlikte- her usta farklı ele almış ve onu bir noktada dondurmamışlar, toplumsal devinim hareketlerinden çıkardıkları derslerle geliştirmişlerdir.

Marx ve Engels, esas olarak Hegel’in diyalektik tanımlarına katılmışlar ve onu olduğu gibi almışlardır.

Engels, “Doğanın Diyalektiği” adlı eserinin “Diyalektik” başlığı altındaki bölümün ilk girişinde şöyle der: “… metafiziğin tersine, iç bağlantılarının bilimi olarak diyalektiğin genel niteliği geliştirilmelidir” der ve şöyle devam eder; “O halde diyalektiğin yasaları, doğa ve insan toplumu tarihinden çıkartılmaktadır. Çünkü bunlar, bizzat düşüncenin olduğu gibi, tarihsel gelişmenin de bu iki yönünün en genel yasalarından başka bir şey değildir. Hem bunlar, esas olarak üçe indirgenebilirler: Niceliğin niteliğe ve niteliğin niceliğe dönüşümü yasası; Karşıtların içiçe geçmesi yasası, yadsımanın yadsınması yasası.”

Ve Engels, bu yasaların esas olarak Hegel tarafından geliştirildiğini ise özel olarak belirtir: “Her üçü de Hegel tarafından onun idealist biçiminde, salt düşünme yasaları olarak geliştirilmiştir.”(1)

“İç bağlantıların bilimi” kabul ettiği diyalektiğin yasalarının geliştirilmesinden söz eder Engels. Yani kendilerinin (Marx ve Engels) de kabul ettikleri, salt Hegel’in yasalarıyla yetinilmemesi gerektiğini ve bunun geliştirilmesini özellikle belirtir.

Lenin, Stalin ve Mao da diyalektiğin yasalarını Marksist bakış açısından geliştirmeye çalışırlar. Bu nedenle de Marx ve Engels’in formüle (Hegel’in formülü) ettikleriyle yetinmezler ve geliştirirler.

Lenin, Felsefe Defteri’nde diyalektiğin yasalarını 16 madde olarak açıkladıktan sonra, şöyle bir sonuç çıkarır: “Diyalektik, karşıtların birliği teorisi olarak tanımlanabilir kısaca. Diyalektiğin çekirdeği bununla sezilip kavranacaktır.(2)

Dedikten sonra, bunun diyalektiğin çekirdeği olduğunu ve buna bağlı olarak “bir dizi açıklamayı ve gelişmeyi de gerekli kıldığını” özellikle belirtir.

Marx, Hegel’in diyalektiğini açıklarken şöyle der: “Ama bir kez tez olma durumu aldı mı, kendisine karşıt olan bu tez, bu düşünce, iki çelişik düşünceye ayrışır – olumlu olan ve olumsuz olan, evet olan ve hayır olan. Antitezin içerdiği bu iki uzlaşmaz karşıtlıktaki öğenin arasındaki savaşım diyalektik hareketi oluşturur.”(3)

Marx, çelişmenin karşıt çelişmeli şeylerin bir arada bulunmasından ve bunların birbirine karşı savaşımdan kaynaklandığını ve bunun maddenin diyalektik hareketini oluşturduğunu net olarak belirtir. Diyalektik hareket zıtların birliğinden ve mücadelesinden oluşur. Diyalektiği en yalın açıklamanın yolu ve başlangıcı budur.

Stalin ise diyalektiğin yasalarını dört madde halinde açıklar. Marx, Engels ve Lenin’in diyalektik tanımlarıyla uyum içindedir. Ancak, Marx ve Engels’de olan “yadsımanın yadsınması” yasası Stalin’de yoktur. Ancak Stalin bu yasayı reddetmiş değil, tersine birçok yerde inkarın inkarı olarak belirtmiştir. Ama bunu diyalektiğin “yasaları” arasına sokmamıştır.

Mao ise diyalektiği “zıtların birliği ve mücadelesi olarak” tek madde olarak, Marx ve Lenin’in de belirttiği temelde açıklamıştır. Marksizm’in bütün ustaları, diyalektiğin temelinin “zıtların birliği ve mücadelesi” olarak açıklarlar. Şeylerdeki zıtlar, iki zıt şeyin biraraya gelmeden, birarada bulunmadan ortada bir çelişme olmayacağını ve bu nedenle de maddeye hareketi ve değişimi verenin bu çelişme olduğunu belirtmişlerdir. Mao, bunu daha net olarak açıklamıştır ve diyalektiğin özünün bu olduğunu haklı ve doğru olarak vurgulamıştır.

Mao’nun “Pratik Üzerine ve Çelişmeler Üzerine” adlı makaleleri, diyalektiğin yasalarının özlü ve geliştirilmiş bir açıklamasını içerir. Bunların neler olduğunu yukarıda açıkladığımız için tekrar oraya geri dönmüyoruz.

Burada belirtmek istediğimiz, diyalektiğin yasaları Heraklitos’dan (MÖ 520?-460?) beri geliştirilmektedir. En temel gelişmeyi Hegel sağlamış ve Hegel’in idealist diyalektiğine ise Marx, materyalist bir öz kazandırmıştır.

Mao’yu reddeden E. Hocacılar, Stalin’in diyalektiğin yasalarını dört(4) olarak açıklamasını ve yadsımanın yadsınmasını diyalektiğin yasaları arasında saymamasını görmezden gelirler. Ancak, Mao’nun diyalektiği tek bir madde olarak açıklamasını ve bunun içeriğini açmasını ise “idealist sapma” olarak eleştirirler. Örneğin Lenin, Felsefe Defteri adlı eserinde, diyalektiğin yasalarını 16 madde(5) olarak açıklar ve bunun daha da geliştirilmesinden söz eder.

Diyalektiğin temel yasasının “zıtların birliği ve mücadelesi” olarak açıklamak yanlış ya da eksik değil, tersine diyalektiğin özlü olarak açıklanmasıdır. Çelişmelerin varlığı ve gelişmelerin olması karşıtların birliği ve bunların birbirleriyle olan mücadelesiyle açıklanabilir. Çelişmenin varlığı şey (madde) içinde iki ya da daha fazla karşıt kutupların varlığından kaynaklanır. Karşıtların (zıtların) birliği olmadan ne çelişme olabilir ne de -çelişmenin olmadığı yerde- mücadele ve gelişme olabilir. Stalin’in diyalektiğin yasasını dört madde olarak açıklaması da çelişme yasasının bir açılımıdır. Yani karşıtların birliği ve mücadelesinden doğar. Stalin, Lenin’in “karşıtların birliği ve mücadelesi”ne atıfta bulunur ve bunun da açıklamasını yapar.

Yansıdmanın yadsınaması ya da olumlama yadsıma

Mao ise “yadsımanın yadsınması”nı, “olumlama-yadsıma” şeklinde açıklar ve 18 Ağustos 1964’te, “Felsefe Meseleleri Üzerine Konuşma”sında bu konuya şöyle bir açıklama getirir: “Engels üç kategoriden söz etmişti, ama bana sorarsanız ben bu kategorilerin ikisine inanmıyorum. (Zıtların birliği en temel kanundur, nicelik ve niteliğin birbirine dönüşmesi, nicelik ve nitelik zıtların birliğinden ibarettir ve yadsımanın yadsınması ise hiç yoktur.) Nicelikle niteliğin birbirine dönüşmesini, yadsımanın yadsınmasını ve zıtların birliği kanununu aynı düzeyde yan yana koymak, tekçilik (monizm) değil, “üççülük”tür. En temel şey zıtların birliğidir. Nicelikle niteliğin birbirine dönüşmesi, nicelik ve nitelik zıtların birliğidir. Yadsımanın yadsınması diye bir şey yoktur. Olumlama, yadsıma, olumlama, yadsıma… şeylerin gelişiminde, olaylar zincirin her halkası hem olumlama hem de yadsımadır. Köleci toplum ilkel toplumun yadsınmasıydı, ama feodal toplum açısından olumlamayı teşkil ediyordu. Feodal toplum köleci toplum açısından yadsınmayı, ama kapitalist toplum açısından olumlamayı teşkil ediyordu. Kapitalist toplum feodal toplumun yadsınmasıydı, ama o da sosyalist toplum açısından olumlamadır.”(6)

Kısacası, Marx’tan Mao’ya diyalektik, enternasyonal proletaryanın öğretmenleri tarafından geliştirilip ve bunun özlü açıklamaları yapılmıştır. Ve bu da işçi sınıfının sınıf mücadelesinde teorik ufkunun derinleşmesine ve pratiğinin zenginleştirilmesine hizmet etmiştir.

Marx, komünizmi, özel mülkiyetin ortadan kaldırılmış halinin olumlaması, kendi söylemiyle aktarırsak, “olumlu dışavurumu”(7) olarak değerlendirir. Ve Marx, devam eder: “Bu komünizm, insan kişiliğinin her yerde yadsıyarak, bu yadsınma(nın ta kendisi –ç.) olan özel mülkiyetin tutarlı dışavurumunun ta kendisinden başka bir şey değildir.”(8)

Ve makalenin sonunda şöyle der; “Komünizm, olumluyu, yadsımanın yadsınması olarak koyar, öyleyse o insanın kurtuluş ve kendini onarımının gerçek uğrağı, tarihin gelecekteki gelişmesi için zorunlu uğraktır.(9)

Demek ki, yadsıma ve olumlama birlikte varoluyor. Toplumsal gelişmelerde, toplumsal gelişmenin bir aşaması yadsınırken, bir başka toplumsal gelişme tarafından yadsınan ise, onu yadsıyanın yadsıyanı tarafından olumlanıyor. Özel mülkiyet ilişkileri -insanın kendi kendine yabancılaşması- insanın kendi doğasal niteliğini yadsıması, özel mülkiyet ilişkilerinin kaldırılması ise, insanın kendi doğasal özelliklerine kavuşmasıdır. Bu anlamda, komünizm, insanın kendini olumlamasıdır.

Materyalist diyalektiğin özünün kavranması ve sınıf mücadelesinin teori ve pratiğinde içselleştirilmesi, proletaryanın, burjuvaziye karşı verdiği siyasal iktidar mücadelesinde başarılı olması ve iktidarı alması açısından olmazsa olmazlardan biridir. Materyalist diyalektiğin yanlış kavranması, mekanik ya da idealist olarak ele alınması, proletaryanın siyasal taktiklerinin de yanlış ele alınmasına yol açar ki, sınıf bilinçli proletarya kendi mücadelesi önüne kendi eliyle engel çıkarmış olur. Diyalektik materyalist yöntemin doğru ele alınmaması, proletaryanın öncüsünün, toplumsal gelişmeleri doğru analiz edememesine de neden olur ki; bu aynı zamanda büyük teorik yanlışları da beraberinde getirir. Yani toplumsal gelişmelerin önceden görülememesi ve buna göre siyasal taktiklerin doğru olarak ele alınamamasına neden olur.

Mekanik materyalizm ve “sözde”lik!

E.Hocacı akımın temsilcilerinden bir olan Aydın Çubukçu, felsefe üzerine yazdığı yazılarda, Mao hariç diğer ustalardan ve onların materyalist felsefeyi geliştirdiklerinden haklı ve doğru olarak söz eder. “Teoride ve eylemde Diyalektik Materyalizm”(10) adlı broşüründe, Çubukçu, Mao’nun kullandığı deyimleri kullanır ama Mao’dan söz etmez. Açık bir inkarcılık vardır. Mao’yu bilinçli bir görmezlik vardır.

Aynı şekilde, bir başka E. Hocacı akımdan olan İbrahim Okçuoğlu da bilinçli olarak Mao’yu görmezden gelir. Örneğin, “Materyalist Felsefe(11) adlı kitabında, diyalektik materyalizmi anlatmaya ve proletaryanın bütün ustalarından alıntılarla sorunu açıklamaya çalışır. Ama onların içinde Mao yoktur. Marx ve Engels’in diyalektiğin yasası olarak saydığı yadsımanın yadsınmasını alıntılar ama Stalin’in bunu neden diyalektiğin temel yasaları arasında saymadığına değinmez.

E. Hocacı akımlar, Türkiye’deki Maoistleri dogmatizmle eleştirirlerken kendi mekanik materyalist yaklaşımlarını görememeleri kadar doğal bir şey de yoktur. Çünkü onlar, E. Hoca’nın mekanik materyalizmini aşabilmiş değiller. Söz konusu mekanik ve inkarcı eşiği aştıklarında doğruyu yakalama ve maddenin hareketini doğruya en yakın bir şekilde yansıtma şansları daha fazla olacaktır.

İ. Okçuoğlu; “Ama Mao öyle demez. ‘Pratik Üzerine’ yazısında sözde de olsa tarihsel materyalizmi; üretim ilişkilerinin nesnel karakterini savunur” diyor.(12) (bold bizim.)

Böyle bir yaklaşım karşısında: Ne büyük bir “belirleme” ve ne büyük bir laf denebilir! Mao’da doğruların “sözde” olduğunu nihayetinde İ.Okçuoğlu da saptayabilmiş  denebilir(!) İdeolojik gıda; E. Hoca’nın mekanikliği, dogmatizmi ve inkarcılığı olunca diyalektik materyalist yöntemle hareket etmenin daha baştan önü kesilmiş oluyor. Bıktırıcı bir şekilde Marksizm’den söz etmenin de söz eden açısından bir değeri kalmıyor. Bu tür eleştiriler karşısında Hegel’in aşağıdaki sözünü anımsamadan edemiyoruz: “Güneşin altında yeni bir şey yok!”(13)

Bu “sözde” sözcüğüne, komünist ve devrimciler hiç de yabancı değildir. Mao “sözde de” olsa doğru savunuyormuş. Esas olarak savunmadığını dile getirmeye çalışıyor. Bu yöntem, kişinin kendisini basitleştirmesidir. Ve siyaseti niyetle okuma yavanlığıdır. Bu tür “sözde”ler, Troçkistlerde de vardır. Stalin için söylerler. Stalin’in kendini gizlemek için “Lenin’i savunuyor gözüktüğünü” “ama savunmadığını” iddia ederler.

E. Hoca ve takipçileri gibi, İ.Okçuoğlu da onların çizgisini sürdürüyor. Kendileri söyledikleri zaman “sözde” olmuyor ancak Mao söyleyince “sözde” oluyor. Ve bunun adı, “Marksist eleştiri yöntemi” oluyor. Böylesi bir eleştiri yönteminin Marksist olmadığı ve etik olarak da devrimci olmadığı açıktır. Bunu biliyoruz. Bu yöntem, küçük burjuva devrimcilerine özgüdür. Bu yol, Hoca ve takipçilerine özgü inkarcılığın yoludur. İşte, bu eleştiri yöntemi Mao’da yoktur.

Küçük burjuva devrimcileri, materyalist diyalektiğin geliştirilmesi önüne her zaman set çekmişlerdir ve set çekmeye devam ediyorlar. E. Hocacıların, gelinen aşamada, Mao’yu inkar etmenin dayanılmaz hafifliğini nasıl aşacaklarının çıkmazı içinde kıvrandıkları bir gerçektir. Onlar, Hocalarını çoktan terk ettiler. Bunu nasıl açıklayacaklarını bilemiyorlar. Ama sessizliğe gömülerek unutturabileceklerini düşünüyor olmalılar.

Türkiye’nin siyasal ve sosyal gelişmeleri doğru analiz edilmez ve diyalektik materyalist yöntemle ele alınmazsa, teori ve pratikte yanlışlara düşülmesi de kaçınılmaz olur. Bu nedenle, işçi sınıfının öncüsü komünist partileri, subjektivizm ve dogmatizm gibi boş hayallere kapılma yerine, diyalektik materyalist yöntemi kendilerine kılavuz edinmelidirler.

“Demek oluyor ki -der Stalin yoldaş-, proletarya partisi, politikada yanılgıya düşmemek için, boş hayallere kapılmamak için, eylemini, ‘insan aklının soyut ilkeleri’ üzerine değil, ama toplumsal gelişmenin belirleyici gücü, toplumun maddi yaşamının somut koşulları üzerine dayandırmalıdır.”(14)

Diyalektik materyalizmin yanlış ele alınması, ülke devriminin niteliği ile ilgili olarak yanlış teorik belirlemelere varılabiliyor. Ne yazık ki, bu yanlışa birçok siyasal akım düşüyor. Böyle bir yanlış da proletaryanın sınıf mücadelesini yanlış yönlendirmeye neden olabiliyor.

 

1- Engels, Doğanın Diyalektiği, s. 85-86, Dördüncü Baskı, Sol Yayınları

2- Lenin, Felsefe Defteri, s. 181, Sosyal Yayınları

3- Karl Marx, Felsefenin Sefaleti, s. 116, Sol Yayınları

4- Bkz. Stalin, Leninizmin Sorunları, sf. 651-684, “Diyalektik Materyalizm ve Tarihsel Materyalizm”, Birinci Baskı, Sol Yayınları,

5- Bkz. Lenin, Felsefe Defteri, s. 179-180

6- Karl Marx, 1844 El Yazmaları, s. 187, Birinci Baskı, Sol Yayınları

7- Karl Marx, 1844 El Yazmaları, s. 187, Birinci Baskı, Sol Yayınları

8- K. Marx, 1844 El Yazmaları, s. 188

9- K. Marx, 1844 El Yazmaları, sf. 205

10- Aydın Çubukçu, Teoride ve Eylemde Diyalektik Materyalizm, Evrensel Basım Yayın

11- Bkz. İbrahim Okçuoğlu, Materyalist Felsefe, Ceylan Yayınları

12- İ. Okçuoğlu, age, s. 136

13- Hegel’den aktaran, Mehmet Akkaya, Tarihsel Süreçte Politikanın Evrimi, s. 13, Belge Yayınları

14- Stalin, Leninizmin Sorunları, s. 665

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu