GüncelMakaleler

ANALİZ | Bölge Halklarının Dayanışması Emperyalizmin Panzehiridir

"Ezilen halkımız nezdinde Kürdistan ve Filistin direnişlerinin karşı karşıya getirilmesi, acıların kıyaslandırılması vb. siyasetler egemenlerin ekmeğine yağ sürmektedir. Niyetten bağımsız bu türden tartışmalara alan açılması, TC'nin anda en temel silahıdır. Ne Filistin ne de Kürdistan'daki direnişler bugün yarın sonuçlanabilecek direnişler değildir"

Ortadoğu coğrafyasında iki direniş alanında önemli gelişmeler yaşanıyor. Kürdistan coğrafyasında gerilla, direniş alanlarında kış şartlarına rağmen işgalci TC ordusuna önemli darbeler vururken, Filistin direniş güçlerinin soykırıma ve alınan büyük kayıplara rağmen direnişte ısrar etmeleri her geçen gün bir başka gerçekliği karşımıza çıkarıyor. Yaşanan son gelişme ise işbirlikçi ve uşak TC ve Mısır devletlerinin ABD-İsrail’in değirmenine su taşımak için “küskünlüklerini” bir kenara bırakmaları oldu. Bu görüşme halkların yararına değil, aksine zararına bir görüşmedir.

 Gerilla darbelerken TC devleti Irak’ı yol etti

Gerillanın Zap alanında TC devlet güçlerine karşı başlattığı hamlelerle birlikte son olarak 37 işgal gücünün imha edildiği, mevzilerinin dağıtıldığı, cephanelerine el konulduğu bilgisi paylaşıldı. Yoğun kış şartlarına rağmen inisiyatifi ele alan gerilla belli bir süredir bir yandan TC güçlerini darbelerken diğer yadan manevra alanlarını daraltmakta, Türk Ordusuna hareket sahası bırakmamaktadır. TC ordusunun yaşadığı hezimet karşısında TC devletinin savaş kurmay gücü de tekrar yollara düştü. Bağdat/Hewler hattında yoğun temaslarda bulunurken, son hezimeti yaşamaları direnişin kararlılığını ve TC’nin yaptığı hesabın Bağdat’tan döndüğünün dünyaya ilanı oldu.

Elbette TC bahar aylarına girmeden bölge çapında daha geniş bir ortaklaşma ile gerilla alanlarına daha güçlü saldırı hazırlığında olduğu su götürmez bir gerçekliktir. Bağdat ve sonrasında Hewler’de yapılan görüşmelerin ana halkasını gerillanın tasfiyesi oluşturmaktaydı.

Diğer yandan ise bölge çapında hegemonya dalaşı çerçevesinde Kerkük’e uzanmak istemektedir. Kerkük’te yapılan seçimleri KYB birinci tamamlamasına rağmen TC’nin emeli o alanda kendisine bağlı Arap cephesi ile KDP’yi iktidara taşımaktır. TC; Şengal, Maxmur, Rojava ve bu süreçte Kerkük’e dair attığı tüm adımlar, gerillaya karşı başlattığı imha savaşının arka cepheleri olarak görülmelidir. Tüm bu alanlarda özellik Kürt halkının gerillaya olan desteğini ezmek istemektedir. Bölgesel çelişkilerin izin verdiği ölçüde savaş ve saldırılarla, izin vermediği yerlerde ise işbirlikçi KDP’yi öne sürerek bu gayesini gerçekleştirmek istemektedir.

TC’nin Rojava’ya yönelik saldırılarında da yeni boyutları ile devam ediyor. SİHA’larla yürütülen suikast saldırılarını, halk içinde huzursuzluk yaratacak girişimlerini aralıksız sürdürmektedir. Son süreçte basına sızdırıldığı kadarı ile eğittiği çeteleri yeniden yapılandırma yönelimine girmiş durumdadır.

Adına SMO denilen çetelerin askeri yetkinliklerini artırmak için subay yetiştirme ve savaşa daha kalifiyeli bir şekilde hazırlama planları bulunuyor. Ancak bu plan için HTŞ çetelerininde dâhil edilmesi ya da sınırlandırılması gibi opsiyonlar görüşülmektedir. Kuzey-Batı Suriye’de, Gıre Spi ve Serekaniye’ye çöreklenen çetelerin yeniden yapılandırılması ile tüm Kürdistan parçalarında halkın direniş güçlerini daha ileri seviyede bastırma amaçlanmaktadır.

Gazze yanarken/direnirken Erdoğan ve Sisi…

TC Kürdistan’da savaş ile Gazze’de işbirlikçiliği ile halkların katledilmesinin bölgede en büyük suç ortağıdır. Gazze direnişi 134 gündür devam ederken soykırımın bilançosu 30 bine yaklaştı. İsrail devletinin yürüttüğü soykırım Refah kentinde yüzlerce Filistinlinin canına mal oldu. İsrail, savaşı Lübnan’a taşımanın adımlarını örmekte, Güney Lübnan daha şimdiden savaşın fiili bir alanı haline gelmiştir.

Soykırım sürerken kısa zaman önce görüşen Erdoğan ve Sisi, bu “küskünlüklerini” sonlandıran gelişmelerinin Gazze direnişine hiçbir yarar sağlamadığı ve İsrail’in Hamas heyeti ile görüştürülmesinin başarılamadığı burjuva basına yansımış oldu. Ülke kamuoyunda “büyük beklentilerle” yansıtılan bu görüşmenin niteliğini belirleyen esas durum, bölge halklarında direnişin güçlü bir şekilde mayalandığı, bu eksenin ise Yemen-İran eksenine doğru kaymakta olduğunun Mısır ve TC iktidarlarında yol açtığı paniklerdir.

Yemenli Husilerin, İngiliz ve ABD menşeili gemilere yönelik saldırıları, ABD-İsrail-İngiltere cephesinde karşı saldırılara neden oldu. Bu çatışmanın getirisi olarak bölge halkları büyük oranda ABD-İsrail-İngiltere ittifakına karşı öfke bilemektedirler. Bu durum sadece bu devletleri değil, aynı zamanda Erdoğan-Sisi-Katar gibi devletleri de terdirgin etmektedir. Gazze ve Refah’ta soykırım sürerken Mısır devleti Sina sınırında duvar örmekte, TC devleti ise Erdoğan ailesinden başlamak üzere siyonist İsrail le ticari ilişkilerini devam etmekte ısrarlıdır.

Soykırım şemsiyesi altında sürdürülen yoğun diploması trafikleri, halkların artan öfkesinin görüldüğü mesajının ifadesi olarak okunması gerekir. Bu görüşme son kertede İsrail’in soykırımının suç ortaklarının görüşmesi, soykırımın devam ettirilmesinin görüşmesidir.

 Halkları kurtaracak olan direniş ve dayanışmadır

Ezilen halkımız nezdinde Kürdistan ve Filistin direnişlerinin karşı karşıya getirilmesi, acıların kıyaslandırılması vb. siyasetler egemenlerin ekmeğine yağ sürmektedir. Niyetten bağımsız bu türden tartışmalara alan açılması, TC’nin anda en temel silahıdır. Ne Filistin ne de Kürdistan’daki direnişler bugün yarın sonuçlanabilecek direnişler değildir. Emperyalizmin aşırı kâr hırsı sürdükçe bölge halklarını sömürmekten, yer üstü ve yer altı zenginliklerini yağmalamaktan, böl-parçala-yönet siyasetinden vazgeçmeyecektir ve dolayısıyla direnişler devam edecektir. Dolayısıyla ezilen halkların dayanışması, emperyalist kapitalist sistemin panzehiridir.

Ek olarak emperyalistlerin genel karakteri gereği bölge halkı yeniden islami gericiliğin kollarına atılmak istenmektedir. İsrail’in Filistinlilere uyguladığı soykırım kullanılarak islami gericiliğe daha büyük bir alan açılmaktadır. Devrimci ve ilerici güçlerin ve dinamiklerin bastırılması bu politikanın hayat hakkı bulması içindir. Buna ek olarak doğru bir politika güçlü bir şekilde uygulanmaması, nesnel olarak egemenlerin gerici güçleri öne çıkarak poltikalarına su taşımaktadır. Bu durum sadece Türkiye ve Kürdistan açısından değil, tüm bölgenin büyük bir sorunu olarak okunması gerekir. Türkiye Kürdistanı’nda HüdaPar kontralarının yeniden güç kazanması bir ön işarettir. Bunun tüm bölge açısından etkileri devam etmektedir.

Bu açıdan bakıldığında bölge çapında gelişen gericiliğe karşı ezilen halkların dayanışma siyasetinden bir an bile vazgeçmemek, ısrarcı olmak, direnişleri sahiplenmek ve ilerici güçlerle bağların geliştirilmek en acil görevlerimizden birisidir. Bu temelde her dönem için asla vazgeçmeyeceğimiz politikamız, direnişi ve mücadeleyi odak noktasına koyan, egemenlerin ikiyüzlü siyasetini teşhir eden siyasetimiz ve sokaklardan asla vazgeçmemektir. Tüm süreçlere rengini veren şey ezilen sınıfların mücadeleci ve dayanışmacı ruhları olmuştur. Ezilen ve soykırıma uğrayan Filistin halkının yardımına çeşitli milliyetlerden ezilen Türkiye halkı hiç tereddüt etmeden ve çekince göstermeden var gücüyle dâhil olacağı günler uzak değildir. Bunun yolu birleşik devrimci mücadelede ısrar etmekten geçmektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu