GüncelMakaleler

ANALİZ  | ABD Başkanlık Seçimi Ve Geride Bıraktıkları!

"Obama iş başına geldiği ilk yıllardan 2016 yılına kadar toplamda ''278 milyar dolarlık silah satışına'' imza atarak, Bush döneminde imzalanan ''128.6 milyar dolarlık satışın” iki katı silah satışı yapmış oldu"

4 Kasım 2020’de ABD’de yapılan başkanlık seçimi geride birçok tartışmayı bıraktı. Geride kalan tartışmaları birkaç başlık altında şöyle toparlayabiliriz.

  1. ABD Başkanlık seçiminin neden bu kadar önem arz ettiği.
  2. Trump’ın gitmesinin neden bu kadar “önemli” olduğu.
  3. Joe Biden’le esen barış havasının gerçekçi olup olmadığı.

ABD, Trump’la birlikte belli bir tecrit olmuşluk yaşamış olsa da dünya üzerindeki önemini hala koruyor. ABD, dünyanın tüm coğrafyaların da önemli sayıda yarı-sömürgelere sahip olan emperyalist bir güç. Etkisi altına aldığı bu ülkeler üzerinden diğer rakip emperyalist güçlere bir üstünlük sağlayarak dünyaya yön veriyor.

Birleşmiş Milliyetler, NATO, Dünya Bankası ve IMF üzerinden etkin güç bir olarak askeri, politik ve ekonomik olarak dünyayı yöneten emperyalist bir güç olarak önemli bir yerde duruyor.

Bu ve daha fazla sayacağımız nedenlerden dolayı ABD, rakiplerini, ittifak güçlerini ve uşaklarını yakından ilgilendiriyor. ABD’nin zayıflayarak istikrarsız bir güç olması rakiplerinin işine gelir. ABD’nin zayıflaması, ekonomik olarak krize girmesi diğer emperyalist güçlerin ABD’nin önüne geçmesi demektir.

BM, DB ve NATO’da birlikte iş yaptığı ittifak güçlerinin de bir şekilde etkileneceği istikrarsız bir ABD, aynı blokta yer aldığı güçlerin işine gelmez. ABD’nin, krizde olması yarı-sömürge ülkelerindeki uşaklarını da etkileyecektir. İstikrarsız bir ABD, yarı-sömürge ülkelerdeki işbirlikçi devletlerin de geriye düşmesi tehlikesini getirdiği için bu uşaklarda istikrarsız bir ABD’den yana olmazlar.

Trump, başa geldiğinde yeni bir strateji geliştirerek içe yönelik bir ekonomik kalkınmayı esas aldı. Çin Sosyal Emperyalizmine açtığı ticari savaşın nedeni de buydu. Çin mallarına uyguladığı yüksek gümrükle Çin mallarının ABD’ye girişini sınırladı.

Uluslararası birçok anlaşmadan geri çekildi. Dünya Sağlık Örgütü’nden ayrılması Trump’ın gitmeden önce yaptığı icraat olarak büyük tepki çekmişti. İşgal edeceği yeni yerler için o coğrafyasındaki ülkelere ”parasını verirseniz güvenliğinizi sağlarız” diyerek savaşı paralı bir savaş haline getirdi.

Irkçılığı körükledi. Din ve ırkçılığı birleştirerek siyahi halka şiddetin önünü açtı. Kadın düşmanı bir lider olarak kadınları karşısına aldı. Sağlığa önem vermeyen Trump, Covid 19 pandemisinde önlem almayarak on binlerce insanın ölümünden sorumlu tutuldu. İçte işsizliği düşüremediği gibi, Covid 19 salgınıyla birlikte artan işsizliğe milyonlarca yeni insan işsizler ordusuna katıldı.

Tüm bunlar toplumda ve uluslararası alanda Trump’a karşı bir tepkiye yol açtı. J. Biden, Trump’un tepki çeken iç ve dış politikasındaki açıkları iyi kullandı. Genç nüfusun oylarını almayı başardı. Siyahi halk, Trump’ın ırkçı politikasına karşı duyduğu tepkiyi sandığa yansıtarak Biden’in kazanmasında belirleyici bir yerde durdu.

Uluslararası kamuoyu (Trump destekleyicileri hariç) Biden’in kazanmasını istiyordu. Bunun açık nedeni Trump’ın anlaşmalardan çekilmesi, ticaret savaşları vb.dir.

Bu değerlendirme, sevinç ve tepkiler ABD’nin ittifak güçleri, uşakları ve liberal insan hakları savunucuları açısından önemli bir yerde dursa da devrimci ve komünistler için fazlaca önemi yoktur. Biden ya da Trump, her ikisi de ABD tekelci burjuvazisinin temsilcidir. Birinin gelmesi, birinin gitmesi arasındaki fark sadece niceldir. Esas olan her zaman ABD’nin çıkarlarıdır. Demokrat Parti ya da Cumhuriyetçi Parti, hangi parti kazanırsa kazansın ABD’nin temel politikaların da bir değişim olmaz.

Biden’in seçim programına aldığı başlıkların tümü ABD’nin çıkarlarına uygundur. Onun uluslararası anlaşmalara geri dönecek olması, İran’la yeni bir anlaşma imzalamak istemesi, NATO’da ilişkileri düzeltme arzusunun tümü, hepsi ABD’nin çıkarlarına denk gelmektedir. Biden’in, ABD’nin çıkarına olmayan hiçbir şeye imza atmayacağı bilinmelidir.

Biden’le esen “barış” rüzgârının dünyada yarattığı iyimserlik havası geçicidir. Aynı iyimserlik havası 12 yıl önce Obama’nın seçilmesi döneminde de olmuştu. Obama’yla öyle bir “barış” havası yaratılır ki, bir anda, dünyada artık “savaş ve işgallerin” artık olmayacağı havasına kapılanlar da az olmamıştı.

Obama’nın rengine bakarak politik tahliller yapanlar ne kadar yanıldıklarını anladıklarında iş işten çoktan geçmişti. Obama’nın başkan seçilmesinden sonra siyahi halk, artık rahat bir nefes alacaklarını sanmıştı. Ne yazı ki böyle olmadı. Obama döneminde, Trump’ı aratmayan cinayetler işlendi.

George Floyd’un polislerce öldürülmesinden sonra “Bu ülkenin protestolarla kurulduğunu unutmayın. Buna Amerikan Devrimi deniyor” diyen Obama’nın, kendi döneminde öldürülen siyahları unuturcasına verdiği tepkinin anlamsız olduğu açıktı. Obama döneminde Ferguson’da, 18 yaşındaki Michael Brown bir polis tarafından öldürüldüğünde mahkemenin verdiği takipsizlik kararına karşı oluşan tepkilere, “ABD kanunlarla yönetilen bir ülkedir. Karara saygı duymalıyız. Sakin olun” diyen yine Obama olmuştu.

Aynı dönemde New York’ta 44 yaşındaki Eric Garner, ırkçı bir polis tarafından boğularak öldürüldüğünde susan yine Obama’ydı. Keza, 2014 yılında Ohio’daki bir süpermarkette, 22 yaşındaki John Crawford, ırkçı bir polis tarafından vurulup öldürüldüğünde Obama başkandı. Güney Karolina’da, 50 yaşındaki Walter Scott, sekiz kurşunla vurularak öldürüldüğünde, Baltimore’da ırkçı altı polis tarafından 25 yaşındaki Freddie Gray linç edilerek öldürüldüğünde Obama bir kınama mesajı dahi yayınlamadı.

Obama iş başına geldiğinde dünyada esen “barış” havasının içinin boş olduğu bizzat yapılan silah anlaşmalarıyla tersine döndü. Obama iş başına geldiği ilk yıllardan 2016 yılına kadar toplamda ”278 milyar dolarlık silah satışına” imza atarak, Bush döneminde imzalanan ”128.6 milyar dolarlık satışın” iki katı silah satışı yapmış oldu.

Obama, Bush döneminde alınan “teröre karşı savaş politikalarına karşı savunma” harcamalarını kendi dönemin de en yüksek seviye çıkarttı. Obama, henüz başkan adayı olduğu 23 Mayıs 2008 tarihinde Florida’da yaptığı bir konuşmada, Küba’ya yıllardan beri uygulanan izolasyon politikasının doğru olmadığını, başkan seçildiği takdirde Küba lideri Raul Castro’yla görüşmek istediğini açıklamıştı.

Obama’nın iş başına geldiği dönemde Küba’yla yaptığı anlaşmanın “barış”ın ilk adımı ve simgesi olarak yorumlanırken.  Aynı Obama, 2009 yılının Eylül ayında yaptığı bir açıklamada, ”Küba’ya yönelik Amerikan ambargosunu bir sene daha uzattığı”nın açıklamasını yapıyordu.

Arap Baharı’yla birlikte Libya’nın işgal edilmesine imza atan yine Obama oldu. Keza, Suriye iç savaşında Esad’ı devirmek için El-Kaide içinden çıkarıp büyüttüğü IŞİD’i vekalet savaşında Suriye iç savaşına süren de Obama’ydı.

Obama’nın Başkan Yardımcısı olan J. Biden’in, tüm bu saydıklarımızda imzası olan biri olarak beklenen “barışı” getirmeyeceği açık! ABD’nin yeni işgaller yapmayacağını kim garanti edebilir? Aksi ABD’nin varlık nedenine terstir. Biden, ABD’nin çıkarına olmayan hiçbir şeyin uygulayıcısı olmayacaktır. Biden’in İran’la yapmak istediği yeni anlaşma dahi ABD’nin çıkarınadır. İran’la anlaşma, ABD’nin Ortadoğu’da güçlü bir ülke olması anlamına geliyor. Güçlü bir NATO, ABD’nin de güçlü olması demektir.

ABD Devrimci Komünist Partisi’nin, Devrimci Tavır Adına Sergilediği Sınıf İşbirlikçi Tutum

ABD başkanlık seçiminde tartışılmaya değer bir diğer konu da ABD-Devrimci Komünist Partisi’nin(ABDKP) seçim tavrıdır.

ADKP, hep sol çizgisiyle bilinir. Dünya çapında Halk Savaşı tezi en popüler politikalarıydı. Böyle bir partinin soldan en sağa, revizyonizme gelip demirlemesi şaşırtıcı olmamıştır.

ADKP Başkanı Bob Avakian, ABD başkanlık seçiminde kaleme aldığı “Uyur gezer Olmak ve Trump/Pence Rejimi Kabusu” başlıklı yazısında Biden’e verdiği desteği şöyle teorileştiriyor: “Adaletsizlikleri ve gezegenimizin tahribatını umursadığını, daha iyi bir dünya için çalıştıklarını iddia eden pek çok kişi halen Trump/Pence rejiminin faşizmini ve dünya için nasıl bir tehlike olduğunu saçma sapan bir şekilde rasyonalize etmeye çalışıyor ve bu rejime gerekli şekilde muhalefet etmiyor.” “Trump’ın diğer siyasetçilerden bir farkı olmadığını ve Trump’a karşı çıkmak, Trump/Pence rejimini defetmek için kitlesel bir şekilde mobilize olmak için bir ihtiyaç bulunmadığını iddia ediyor” dedikten sonra J. Biden’in neden desteklenmesi gerektiğini ise şöyle formüle ediyor:

Açık olmak gerekirse, bu durum kazanma şansı olmayan bazı adaylar için “tepki oyu” vermek değildir, Trump’a karşı etkili şekilde oy kullanmak Demokrat Parti adayı Biden’e oy vermek anlamına gelir.” (Aktaran; Gazete Patika)

ADKP’nin, Devrimci Enternasyonal Hareket (DEH) döneminde sol çizgisinden taviz vermeden hep “doruklarda” dolaşarak, sağa sola akıl veren bir parti olarak şimdi, kendi özüne dönmesi bizi hiç şaşırtmadı. ADKP, DEH içinde önce Peru’ya dayandı. Peru Komünist Partisi’nin(PKP) verdiği mücadeleye yaslanarak, dünyada Halk Savaşı’nın keskin savunucusu kesildi.

Gonzalo yoldaş esir düştükten sonra PKP’den uzaklaşarak bu sefer de sırtını Nepal Komünist Partisi’ne dayamaya başladı. ADKP, DEH içinde dünya komünist hareketinin “önderi” gibi hareket ederek varlığını sürdürmeye çalıştı. NKP’nin devrime ihaneti ve DEH’in de dağılmasıyla birlikte Bob Avakian, ”Yeni Sentez” tezleriyle de başarılı olmadı.

ADKP’nin bu tavrını net olarak belirlemek gerekirse sınıf işbirlikçi bir tavırdır. Bu tavır, doğru ile yanlış çizgi arasındaki duruşun revizyonizme gelip demirlemesidir. Türkiye’de belediye seçimlerine katılmayı dahi sağ bir çizgi olarak mahkûm eden, seçimlere katılmayı “ihanet” olarak gören bir ADKP’den söz ediyoruz!

Bu çizgi, ABD’deki devrimci durumdan ayrı olarak değerlendirilemez. Açık kiesas neden; mecali kalmayan, devrim iddiasını kaybeden bir partinin umudu burjuvazide görme tavrıdır. Biz, bu tavrın aynısını II. Enternasyonal döneminde görmüştük. II. Enternasyonal partileri de “ana vatan” savunması kisvesiyle burjuvazinin yanında olmuş ve savaş bütçelerine evet diyerek işçi sınıfına ihanet etmişlerdi. Aynı ihanetin ADKP içinde geçerli olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu