Siyasi işleri hukuka havale etmek demek sadece hukuk-siyaset ilişkilerinde basit bir uygunsuzluk anlamına gelmez, bir savaş düzenini sürdürmek anlamına gelir. Siyaset üç sonuçlu bir düzenlemedir hukuk ise iki sonuçlu. Siyasette ben kazanırım, sen kazanırsın ya da bir orta yol buluruz, hukukta ise ya mahkûmiyet ya beraat vardır; savaşın bir devamı ya da aracı olarak kurulan mahkemelerde ise hep sen kazanırsın.
YARGI GÖRÜNÜMLÜ SAVAŞ SAHNESİ
Yarın görülecek Kobanê davası sadece iktidarın son 22 yıllık hukuksuzluklarının basit bir örneği değil, cumhuriyet tarihini kat eden eşit yurttaşlık mücadelesine karşı yürütülen savaşın son mevzisi niteliğindedir. Başka türlü söylersek Kürtleri egemenlik paylaşımından uzaklaştırma savaşında bugünkü iktidarın kurduğu mevzilerden biridir.
Gezi davası da benzer bir konseptle kurulmuş bir yargı sahnesidir, daha doğrusu yargı sahnesi görünümlü savaş sahnesidir:
Kobanê davası Kürtleri eşit ve egemenliğe ortak yurttaşlıktan uzaklaştırma maksadı taşıyor ise Gezi davası da eşitlik, özgürlük ve demokrasi için (Kürtlerle işbirliğine girmek dahil) her tür mücadeleye hazır kişi ve grupları yine bir savaş mantığıyla siyasetten uzak tutma maksadı taşır.
İki davanın da siyasi olduğu ve Mithat Sancar hocanın dile getirdiği gibi iktidarın yolunu temizlemek için kullandığı doğrudur elbette. Diktatoryal bir düzenin önünü açmak için gerekli yol temizliği öncelikle bir temel hedefi içerir: Bu yolu tıkayabilecek kişi ve grupların tasfiyesini mümkün kılmak.
ŞARK İSTİKLAL MAHKEMELERİNDEN BUGÜNE
Bu haliyle Kobanê davası, Türkiye Cumhuriyeti’nin inşası ve sistemin yerine oturtulması için kurulan iki önemli yargısal sahnenin devamı niteliğindedir: İstiklal Mahkemeleri/Şark İstiklal Mahkemeleri ve Dersim yargılamaları.
Kobanê Şark İstiklal Mahkemelerinin mantığıyla, Gezi davası ise (İzmir suikasti sonrası) İstiklal Mahkemeleri’nin mantığı ve hedefi ve mantığıyla kuruldu.
Şeyh Sait ve Seyit Rıza ile yoldaşlarının idamıyla hitama eren yargılamalar esasen yargıyı iktidar elinde basit ama çok etkili bir aparata çevirmenin sonucuydu. Son (askeri) savaşı kazanan, zaferini yargı eliyle tahkim etmek istiyordu.
İlk sahnede (Şark İstiklal Mahkemeleri) yargıçlar Ankara’nın emir ve talimatları ekseninde iş görüyordu, ikincisinde (Dersim) bir generalin iki dudağının arasından çıkan emir ve talimatlara bağlanmıştı yargı. Tek partiden sonraki devirlerde 1959’daki 49’lar davası, 12 Mart sonrası DDKO davası ve 12 Eylül sonrasındaki Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesi/DGM davaları ile KCK yargılamaları aynı maksat ile düzenlemiş diğer sahnelerdi. Kobanê davası işte bu serinin finalidir.
PARALEL BİR SERİ
Bu seriye paralel olarak 1944 Turancılık davaları, Yassıada davası, 28 Şubat yargılamaları, Ergenekon-Balyoz davalarını ve 15 Temmuz sonrası görülen Gülen cemaatine ilişkin davaları da eklemek yararlı olur:
İlk seride hedef daima Kürtlerin eşit yurttaşlık ve egemenlik paylaşımına ket vurmaktır, ikinci seri ise aynı iktidar için rekabet eden gruplar arasındaki mücadeleler ekseninde şekillenir. Orhan Gazi Ertekin, 15 Temmuz sonrası yargılamaları İzmir Suikasti sonrası yargılamalara benzetirken haklıydı: İkisinde de mesele siyaseti yargısallaştırmak, yani yargıyı siyasal hedeflere ulaşmak için aparat haline getirmek söz konusuydu.
GEZİ DAVASI
Gezi davası ise iki seriden de farklı olarak (yargılama usulü, yargılama mantığı aynı olsa bile, yani hukuksuzluk mutlak olsa bile) doğrudan demokrasi karşıtlığının ilham verdiği bir yargılama sürecidir. Gezi konu olunca ortada ne egemenlik paylaşımı arzusunda bir ulus vardır ne de iktidar ortaklığı için rekabet eden bir klik, fakat bu Gezi davasını temelsiz ve hedefsiz, yani mantıksız hale getirmez.
Mevcut iktidar için Gezi gibi bir davayı mümkün kılan (ister Kürtlerin ya da başka -Aleviler mesela- kesim ve kümelerin siyasal hedefleri söz konusu olsun, ister aynı iktidar için mücadele eden kliklerin hedefleri söz konusu olsun) aynı mantıktır: Yeni bir rejimin kuruluşu ve yerleştirilmesi için yargıyı bütün sorun çıkaran kişi ve gruplardan kurtulmak için kullanmak.
Gezi davası bu haliyle hem her iki serideki yargılamalara benzer hem de özellikle 12 Eylül sonrası DGM yargılamalarını çağrıştırır.
DGM yargılamaları, yargıyı yeni nizamın özelliklerini oturtmak için kullanma mantığına dayanıyordu elbette, fakat DGM’lerde baskın hedef ne Kürtler ne de kliklerdi; baskın hedef 1960 ve 70’li yıllarda gelişip yükselen işçi sınıfı mücadeleleri ve sol sosyalist mücadeleleri silmekti.
HUKUK VE SİYASET
Bütün bu davaların ceza hukuku açısından özel önemleri vardır: Suçta bireysellik yani suçun şahsiliği ceza hukukunu hukuk yapan şeydir; şahsiliğin görmezden gelinmesi ceza yargısı sahnesini ahlaki ve ideolojik kargaşanın hakim olduğu bir tiyatroya çevirir.
Elbette şahsilik, sadece yargılanan kişiye ait bir işlemler bütünü anlamına gelmez, öncelikle onun bir yurttaş olduğu ve bu anlamda bütün yurttaşları ilgilendiren bir muhakemenin mecbur olduğu anlamına gelir. Daha da önemlisi ceza yargılama sahnesi devlet (ve onun çekip çeviren hükümet) ile yargılananın kişi arasında taviz verilmez bir eşitlik fikrini getirir; devlet organlarının temsilcisi olarak savcı ve hâkim ile yargılanan (silahların eşitliği kuralı gereği) eşit tutulmuyorsa artık hukuka uygun bir ceza yargılamasından bahsedemeyiz.
Şeyh Sait ile başlayıp Kobanê ile biten seride suçun şahsiliği, eşit yurttaşlık, silahların eşitliği filan asla gözetilmez, çünkü hedef hukuki bir yargılama değil, savaşın başka araçlarla sürdürülmesidir.
Hasılı kelam Kobanê davası, Türkiye tarihini kat eden hukuksuzluklar dizisinin bugünkü güncellenmesidir. Bu hukuksuzluk dizisi, Kürtleri eşit yurttaşlıktan uzak tutma hedefinin yargıya havale edilmiş kısmına denk düşer. Bu hukuksuzluğa karşı mücadele “Adalet isteriz” demenin yeterli olmadığı bir mücadeledir, Kobanê yargı sahnesini kurduran Kürt düşmanlığına karşı kökten bir politik dönüşüm hedeflenmediğinde adalet de istenmiş olmaz.
Bugün anlaşıldığı Gezi davasında bazı dönüşümler söz konusu, bir yolunu bulup Gezi adaletsizliği bitirilmek isteniyor sanki. Öyleyse bunun tek anlamı vardır: Gelin Gezi adaletsizliğinden kurtulalım ve hep beraber Kobanê adaletsizliğini devam ettirmeye bakalım. Yoksa bu Kürtler egemenliğimize ortak olacak.
(artı-gerçek. 15 mayıs)