Son günlerde sessiz sedasız birçok yasa meclisten geçirilkiyor. Bu yasalar, çıkarılan yeni genelgeler vb. hukuki mevzuat üzerinden, doğal yaşamın katledilmesiyle sonuçlanacak bir çok farklı iş kolunda yeni sömürü alanları oluşturuluyor.
AKP Hükümeti ve patronlar yeni sömürü alanları için yasa vb. ile sorunu çözemediklerinde ise hukuk vb.’de pratikte tanımıyor ve doğayı katletmekten, kasalarını doldurmaktan geri kalmıyorlar. Durumun daha iyi anlaşılması için farklı iş kollarından somut örneklere bakmak yeterli olacaktır.
Manisan’ın Turgutlu ilçesine 12 km uzaklıktaki Çaldağı’nın altında 6 milyar dolar piyasa değeri olan 40 milyon ton rezervi olan nikel bulunuyor. Bu nikel çıkarılıp işlenip piyasaya sürülünce yatırımcı şirket buradan 35-40 milyar dolar kazanabiliyor. Fakat bunun hem çevreye hemde çevredeki bütün yerleşim alanlarına ödeteceği ağır bedelleri bulunuyor. Çünkü buradaki nikeli çıkarmak için en ilkel madencilik yöntemleri kullanılmaktadır.
Çaldağı’ndaki 2 milyon ağaç kesilerek madeni çıkarmakta kullanılacak sülfirik asit havuzları kazılıyor. Bu havuzlara 15-18 milyon ton sülfirik asit doldurulacak. Açık havada ki bu asitin 54 bin tonu havaya karışıyor. 15 yıl açık ortamdaki havuzlara her gün 3 bin ton sülfirik asit dökülecek. Sonuç, dünyanın 7. Türkiye’nin en verimli tarım havzası olan Gediz havzası asit yağmurlarıyla yıkanacak. Çaldağı, Gediz havzasının orta yerinde denizdeki ada gibidir. Böylece yıllar içinde şuanda 2,3 milyon liralık tarım üretimi sona erecek, yerealtı suları zehirlenecek. 10-15 yıl içerisinde İzmir susuz kalma tehlikesiyle yüz yüze kalacak. Uzmanlar bu yöntem ile madenin çıkarılmasına göz yumuyorlarsa Gediz havzasının yüz yıllar boyunca kendini toparlamayacağını belirtiyor. Kullanılmak istenen yöntem en ucuz yöntem fakat tüm avrupada yasak.
Dünyada sadece Avustralya’da ama çölün ortasında uygulanıyor. Bunlar bir kısmı yaşama geçirilmiş olan talan ve doğanın katli ile bitecek bir projenin teknik yönleridir. Bu projenin siyasi-ekonomik yönüne gelelim. Eski İngiltere büyük elçisi David Logan’ın görev aldığı Saroles Nikel Madencilik 2007 yılında AKP Hükümetine bu proje için başvuruyor.
Fakat dönemin Çevre Bakanı Osman Pepe’yi ‘ikna’ edemediklerinden pratiğe geçmiyor. Pepe’nin bakanlığına maal olan bu durum, Veysel Eroğlu’nun Çevre Bakanı olmasıyla sonuçlanıyor. Veysel Eroğlu bu şirkete 2009, 2026 yılına kadar Çaldağının ayrı 1832 hektarını bu amaçla tahsis ediyor. Bölgeden yerel seçim öncesi yükselen itirazlar üzerine 2011 yılına kadar durum askıya alınıyor. Ardından İngiliz şirket buraki yatırımın 2011’de VTG Holding’e 40 milyon dolar gibi komik bir rakama devrederek perde arkasına çekiliyor. Şuan ağaçların kesilmesi ve havuzların kazılmasına başlanmış durumda.
Başka bir örnek Hatay, İskenderun’da yaşanıyor. İskenderun’da deniz kenarındaki ormanlık alan önce organize sanayi bölgesi(OSB) ilan edildi. Ardından 820 dönümlük orman arazisinde ağaçlar kesildi, buradaki göller kurutuldu ve termik santral inşaatına başlandı. Yok edilen orman arazisi metra karesi 1 tl’ den Azganlık Belediyesiyle Tosyalı Holding ile ve Atakaş Şirketler Grubuna satıldı. 786 bin metrekarelik bir parsel bu holding ve şirketler grubuna satılarak özel bir (OSB) yapıldı. Bu bölgede doğa katledilerek demir-çelik fabrikası kuruluyor. Üstelik bölgedeki demokratik kitle örgütlerinin İdare Mahkemesi’nden ağaç kesiminin yasalara aykırı olduğu ve bu alanın orman olduğu, amaç dışı kullanılamayacağı yönünde aldığı karara rağmen, Hatay valiliğinin desteğini alarak bu fabrika kuruluyor. Yasa- Mahkeme kararı vb’de talan ve yağma yolunda tanınmıyor.
Bir diğer örnek Amed ve Trakya’nın uygulama alanı seçildiği ‘kayagazı’ çıkarılmasıdır. Tükenen petrol ve doğal gaza alternatif olarak gösterilen kayagazının çıkarılması için yapılanlar tam bir çevre katliamı.
Kayagazı elde etmek için 4-5 km dikine sondaj yapıldıktan sonra 3km kadar da yatay sondaj yapılıyor ve bu sondajlanan yerden gazın çıkması içinde 632 çeşit kimyasal maddenin bulunduğu yüksek basınçlı ve çok büyük miktarda su kullanılıyor. Türkiye petrol ortaklığı (TPAO) Amed’te sarı buğday tarlasında kaya gazı aramaları sürdürüyor. Ayrıca uluslar arası şirketlerden Shell ve Mobil’ede Amed ve Trakya için arama izni verildi.
AKP Hükümetinin doğayı katlederek yeni sömürü alanları açan yasal düzenlemeleri ve pratik uygulamaları bunlarlada sınırlı değil. Hükümet, mesire yerlerinin kullanım haklarını yerek yönetimlerin ellerinden aldı. İlgili yönetmelikte yapılan değişikliklerle mesire yerler artık doğrudan 29 yıllığına özel sektöre kiralanabilecek.
Özel sektör bu alanları işletirken yönetmeliğe göre “tarihen doğa ile uyumlu” yapı ve tesisler kuracak ama özel sektörün tercihinin herzaman en yüksek kar olması nedeniyle mesire yerlerininde katledileceği açıktır. Doğayı katledecek bir diğer yasa ise henüz tasarı aşamasında olan tabiat ve biyoloji çeşitliliği koruma yasasıdır.
Bu tasarı meclisten geçip yasalışırsa hazine arazileri, meralar, ormanlar ve su havzaları özel şirketlere açılabilecek; bakanlıklar şuanda kendilerinde olan doğal alanlarla ilgili izin yetkilerini, intifa veya irtifak haklarını üçüncü şahıslara devredebilecek. Ki bu şahıslar benzer örneklerinde görüldüğü gibi izni isteyenlerin maaşlı-paralı elemanı olmaktadırlar. Bu yasa ile milli parklar, doğal SİT alanları vb yasalar ile korunan alanlarada şirketlerin faaliyetlerine açılıyor. Böylece HES’lerin önündeki engeller, mahkeme kararıda kaldırılmak isteniyor.
AKP hükümeti şehirleri ‘kentsel dönüşüm’ politikası ile ranta açarken kırsal kesimlerdeki yer altı ve yesütündeki her türlü zenginliğimizi yaşamı hiçe sayarak ve doğan yaşama geri dönüşü yy sürecek zararlar verecek şekilde ranta- talana açmış durumda. Her ilde, ilçede, bucakta, köyde bu talanın yansımaları pratik karşılığı olacaktır. Halkı bu somut olaylarla ilgili bilinçlendirerek hem somut olaylar üzerinden tepkilerini örgütlemek hemde bu tepkiler üzerinden politik bilinçlerini ilerletmek gibi bir sorumlulukla karşı karşıyayız.