“Siz biz 20’leri asıyorsunuz, arkamızdan 20 binler gelecek intikamımızı almaya.” Bedros Torosyan (Dr. Benne)
“Der Hayr*, bu kuru mendili anama ver. Bilsin ki hiçbir zaman gözyaşlarıyla ıslanmamıştır!” Yervant Topuzyan (Panvor)
“Öleyim ama o ideal uğruna…” Murad Zakaryan (Hagop)
“Yoldaşlar! Oyalanmanın zamanı değildir. Biz artık Türklerle birlikte yaşayamayız. Ya isyan edelim, çarpışalım ve kurtulalım ya da hep beraber ölelim, katledilelim, daha fazla dayanamayız. Eğer galip gelmemiz mümkün değilse, her gün parça parça öleceğimize, bir günde hepimiz ölelim…” Boğos Boğosyan
“Damla damla öleceğimize ve yok olacağımıza, Ermeniler birlikte ölecektir ki Ermenilik yaşasın!” Madteos Sarkisyan (Paramaz)
Bu sözler 15 Haziran 1915’te idam edilen Sosyal Demokrat Hınçak Partisi’nin önderlerine ait. Kimi darağacında son nefesini vermeden önce söylenmiş (Dr. Benne, Panvor ve Hagop) kimi 1909 Adana Katliamı sonrasında acıyla haykırılmış (Boğos ve Paramaz)!
Sosyal Demokrat Hınçak Partisi ve idam edilen önderleri 20’ler, tarihin gizli ve tozlu sayfaları arasında gizlenmek istenen bir direniş geleneğidir aslında. Onların bu kadar bu gizli ve tozlu sayfalar arasına gizlenmesi TC devletinin Türkiye’deki devrimci hareketin tarihine dönük sansürcü uygulamasının yanı sıra esasta Ermenilere dönük düşmanlığından kaynaklanıyor. 1915 Soykırımı sürecinde aydınları, yazarları, Ermeni cemaatinin ileri gelenlerini sürgüne ve dolayısıyla ölüme gönderen İttihat ve Terakki’nin faşist mirasını devralan TC devleti Ermeni ve bilumum Hıristiyan cemiyetlerin kaynaklarını, araştırmalarını, kitaplarını, dergilerini ve hatta matbaalarını yasaklamış, yakmış, yıkmış ve yok etmiştir. Ancak tarih TC faşizminin zincirlerinden kendini özgürleştirdiğinde açığa çıkan “7 düvele karşı kahramanca savaş vermiş” bir devlet gerçekliğinden ziyade bu kadim coğrafyada Türk-İslam sentezine uygun bir zihniyette ulus-devlet yaratmak amacıyla tüm uluslara, azınlıklara, farklı inanç ve topluluklara emperyalist ve kapitalist devletler eşliğinde yok etme politikası uygulayan bir katliamcı devlet gerçekliğine ulaşmış oluruz.
Paramaz ve 19 yoldaşını incelediğimizde de tarih algısının özgürleştiğine tanık olacak ve birçok ezber, yerini tarihsel gerçekliğe terk ederek, birçok sorgulamayla bizi karşı karşıya bırakacaktır.
En azından benim için öyle oldu.
“Zehirli, karanlık, cehennem gibi tarih önümüzde…”
Kasım ayında Evrensel Basım Yayın bir kitap yayınladı. “Beyazıt’ta 20 Darağacı-Paramazlar” isimli bu kitabı Evrensel yazarlarından Nevzat Onaran; Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı kapsamında Evrensel’in “Utanç ve Onur” kitap çalışması sırasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı’nda keşfediyor.
Yetvart Çopuryan tarafından derlenen Ermenice yazılmış olan bu kitap ilk olarak 1921’de bir Ermeni matbaasında basılmış ve içerisinde birbirinden değerli tanıklıklara, 20 Hınçak önderine ilişkin anılara, onların ardından kaleme alınmış intikam sözlerine ve ağıtlara, belki hepsinden daha da özeli Paramaz ve Vanik’in kendi kalemlerinden çıkan yazılara ve son olarak da Sosyal Demokrat Hınçak Partisi’nin programına yer veriyor. Yani Hınçakları incelemek için eşsiz bir kaynak diyebiliriz.
Aris Nalcı tarafından günümüz Türkçesine çevrilebilmesi için özel emek harcanan bu kitaba dair ek bir eksiklik olarak belirtebiliriz ki; “Sosyal Demokrat Hınçak Cemiyeti Nizamnamesi” olarak belirtilen bölümde parti programı Osmanlıca olarak kitapta yer alıyor. Bu durum da haliyle programı okumayı ve anlamayı zorlaştırıyor ve Hınçakları tanımak isteyenlerin bu isteğini karşılamıyor.
Bu kitabı okuduktan sonra algımda kırılan bazı noktaları ve kafamda tartışmaya neden olan kimi konuları paylaşmak istedim:
1- Aslında şu anda üzerinde yaşadığımız toprakların aynı zamanda soykırımla yok edilmiş bir ulusa yani Ermenilere ait olduğu ve 1,5 milyon ve daha fazla insanın çeşitli zamanlarda uğradığı katliamlar, son olarak da soykırım sürecinde akıtılan kanlarıyla sulanmış bir coğrafya gerçekliği…
2- Sosyal Demokrat Hınçak Partisi’ne dönük yaklaşım: Hınçaklar ve Taşnaklar TC devletinin tarih derslerinde Ermenilerin azılı ve kanlı örgütleri olarak bir zehir gibi bu “azılı terör örgütlerine” düşman kesilmek enjekte edilirdi. Daha sonra toplumsal muhalefet içerisinde yer aldığında ise “milliyetçi örgütler” olarak geçiştirilir ve öyle bilinirdi. Ancak özellikle TC’nin ezberci bir gençlik zihniyetine karşı okuma-yazma, araştırma yapma, üretme konusunda kısır olan bizlerin bu hastalığına bir de şovenizm denilen tarihsel zehir eklenince bu baştan savmacı, ezberci anlayış kendine devrimci, demokrat, yurtsever kesimlerde de yer buluyor ve tarih algısının gerçek anlamda özgürleşmesi mümkün olmuyor.
Oysa bu kitapta Hınçakların ve Taşnakların birbirlerinden önemli farklarla ayrıldığı göze çarpıyor. (En azından parti önderleri 20’lerin idam edildiği sürece kadar…) Örneğin 1909’da Adana’da başta Ermeniler olmak üzere gayri-müslim kesimlere yönelik Osmanlı askeri ve yerel faşist güruhlarla örgütlenen ve yüz bine yakın insanın katledildiği dönemin ardından Osmanlı Devleti’nin dümenini eline geçiren İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından düzenlenen kimi kanunlarla gayri Müslimlerin gözü boyanmak istenir ve kimi anayasal düzenlemelerle gayri Müslimlerin yaşadığı bölgelerde “barış ve bahar rüzgarları” estirilir.
Taşnaklar bu düzenlemeleri gözü kapalı kabul eder ve propagandasını yaparken Hınçaklar bu sürece mesafeli bir yaklaşım sergiler ve bunun bir aldatmaca olduğunun propagandasını yaparlar. Kitapta yer alan ve Paramaz tarafından kaleme alınan “Ermenilerin Talebi” isimli makalede bu konuda şunlar yazar: “Daha dün Hamid rejiminde işkence görmüş Ermeniler, ‘Anayasa’ya sarıldı ve canavarca vahşilikleri unutarak, kendini ülkeyi yeniden inşa etmeye, yeniden doğuş için çalışmaya adadı.”, “Zehirli, karanlık, cehennem gibi tarih önümüzde… Ermenilerin bugünkü tarihi de yüzyıllık acıları, kalp kırıklıkları, yıkıntıları ve katliamları ile bunun devamı, hatta öncekinin tam tamına aynısıdır.”, “İttihat-Almanya reformlarının, Ermenileri yok etmek için hazırladığı yeni tuzaklar, Ermenilerin doğal arzusunun bir parçası değildi.”
Bir başka örnek daha vermek gerekirse 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’na hazırlanan İttihat ve Terakki’nin ordu birliklerine Taşnaklar gönüllü bir şekilde katılırken, Hınçaklar bu konuda da mesafelerini korumuşlardır.
Aklımdaki “deli” sorular…
3- 1915 Soykırımı, 24 Nisan’da Ermeni yazar, aydın ve bilumum Ermeni cemaatinin önderlerinin sürgünü ile başladı sayılır. Ancak İttihat ve Terakki, akıl aldıkları Almanya devleti ile birlikte soykırımı planlarken ilk olarak 1914’ün sonunda “Padişaha suikast girişimi” iddiasıyla Ermeni Hınçak devrimcilerini tutuklar ve yargılamadan 15 Haziran 1915’te idam eder. Aydın, yazarlar vb.’den önce Ermeni halkının devrimcilerinin hedef alınması faşizmin temel yasalarındadır ve tarihte soykırımı buradan başlatmak gerekmez mi?
4- Son nokta: Türkiye devrim hareketine dair şimdiye kadar yapılmış en geniş tarih yazımında bile tarih Mustafa Suphi’nin TKP’si ile başlatılır. Türkiye’nin komünist parti tarih yazımı ayrı bir konudur elbet, ancak Türkiye devrim tarihinde Paramazlar’ın Sosyal Demokrat Hınçak Partisi’nin yeri yok mudur? Paramazların idamının ardından Hınçakların çizgisi değişmiş olmasına rağmen Paramazların Hınçak Partisi programının ilk bölümünde “Müstahsil (amele-ben ekledim) sınıfının hürriyet-i hakikiyeye malikiyeti tabiriyle millet, kavim ve cins (sexe ) farklarına bakmaksızın cemiyet-i beşeriyenin siyasi ve iktisadi bir hürriyet-i tammaye malik bulunması anlaşılır” (age; sf: 143) vb. şekillerde yer alan programatik görüşler ve Hınçakların işçi direnişlerine yaptıkları önderlikler, illegal mücadele yürütme tartışmaları ve silahlı mücadele pratikleri onların “devrimci” bir parti oluşlarına ilişkin ipuçlar verirken; benim iddiam bunun güçlü bir olasılık olduğu ve derin bir araştırmaya ihtiyaç duyduğudur. Yanlışın neresinden dönsek kârdır, öyle olabilir de-olmayabilir de… Ancak tek kaygım; şimdiye kadar bununla yüzleşmememizin nedeninin şovenizm zehiri olmasıdır!
Paramaz ve 19 yoldaşını, dik duruşlarını ve mücadelelerini bu kitap aracılığıyla tanıdım. İzmirliyan’ın** dediği gibi “Adaletin olmadığı yerde, her türlü sadakat sahtedir” gerçekliğini bilerek… Geç de olsa onların onurlu mücadeleleri ve anıları önünde saygıyla eğiliyorum!
(Bir ÖG okuru)
*Ermeni kilisesinde evli din görevlisine verilen ad.
** Madteos II. İzmirliyan: Türkiye Ermenileri 75. Patriği. Paramaz’ın “Ermeniler damla damla ölüyor” yazısında alıntıladığı İzmirliyan bu sözü, doğuda Ermenilerin yaşadığı 6 vilayette yapılacağı vaat edilen düzenlemelerin yapılması için Bab-ı Âli’ye yaptığı talep ve baskıdan dolayı II. Abdulhamit tarafından 1896’da Kudüs’e sürgün edilirken söylediği belirtiliyor.