Kültür&Sanat

Ahmed Arif: Kalbim Dinamit Kuyusu

Amed: Devrimci edebiyatın köşe taşlarından biridir Ahmed Arif. 1927 yılında Amed’in tarihle bezenmiş evlerinin birinde dünyaya hoş gelmiş, sefa gelmiş, halkın sanatçısı, halkın savaşçısı.

Memleketi yüzyıllar boyu sömürülmüş, ezilen halklara ev sahipliği yapmış.

Çocukluğunun geçtiği yıllar kozmopolik bir yapının emsali-temsili olan, Amed’te Ermeniler, Kürtler, Süryaniler, Türkmenler birlikte 5 km uzunluğundaki surlarla çevrili bir ortamda büyümüştür. Böyle bir ortamda büyüyen Ahmed Arif toplumsal, gerçekçi şiirleriyle karşımıza çıkacak. Yıllar yılı Nazım’ın ardılı diyecekler, Cahit’in ardılı diyecekler. Ahmed Arif, Nazım Hikmet’ten ve Cahit Külebi’den etkilenmiştir lakin yakaladığı özgünlük şiire yeni bir soluk aldırmıştır artık.

Yaşadığı toplumun gelenek-görenkleriyle büyüyen Ahmed Arif ismini bile “Ahmed” olarak yazması ve telaffuz etmesi, geleneğe-kültüre ne kadar bağlı olduğunu gösterir. İsmi, “Ahmed” ise “Ahmed” olarak kalacaktır. Belki de bu, Türkçeleştirilmek istenen isimlerin sonu “d” ile bitenlerinin t’ye dönüştürülmesine tepkidir. İmzasında da “d” harfini özellikle kullanarak başkaldırmıştır. Adiloş Bebenin Ninnisi şiirinden “doğdun, üç gün aç tuttuk, meme vermedik sana, hasta düşmeyesin diye, töremiz böyle diye, saldır şimdi memeye, saldır da büyü” diyerek içinde harmanlandığı toplumu yansıtmayı bilmiştir. Artık şiirleriyle toplumu bihaber oldukları olaylardan haberdar etmek için canlı tutabilmek için 33 kurşun demiştir.

33 kurşun devletin katlettiği sınır köylülerinin kaçakçılık yaptıkları gerekçesiyle 33 insanı katletmesidir. “ Bilmezlikten değil, fıkaralıktan, pasaporta ısınmamış içimiz, budur katlimize sebep suçumuz, gayri eşkiyaya çıkar adımız, kaçakçıya, soyguncuya, hayına” Yazdığı bu şiirle halkın sanatçısıdır artık. 33 Kurşun Şiiri sebep gösterilerek ceza evine atılmıştır. O dönemde cesareti kuşanan tek şair olmasından kaynaklı artık ceza evi günleri başlamıştır. “İçerde” der artık haberin var mı taş duvar. Var olan devlet düzeninde kendisine karşıt-tehlike yaratacak şairleri ya sürgün etmiştir, ya cezaevlerine kapatmıştır, ya da derileri yüzülerek hunharca cezalar verilmiştir. “Yalnız Değiliz” demiştir artık.

Anadolu da ezilen-sömürülen işçileri taşımıştır şiirine. Mevsimlik tarım işçilerini, pazarcıları, balıkçıları. Sokaklardan, Kıyılardan, Gök mavisinden, Ekmeğinden, Canevinden ayrı düşmeye Yani bütün hasretlerin kahrına. Ve zehrine çaresiz kalmaların, İlk nefesi Hızır gibi yetişir. Cibalide sarılan cıgaranın… Ahmed Arif Vay Kurban’da ölüm karşısında yoksulluğun çekilmez ıstırabı dillendirilir: “Ölüm bu, Fıkara ölümü” yoksullukla geçen hayatını yine en anlamlı kendisi ifade etmiştir.

Çok şeyler yazmak istiyorum ama aklım başka sorunlarda. Mesela henüz ocak aylıklarını alamadık. Benim kooperatiften edindiğim daire 4 aydır boş. Banka taksitleri de cabası! Yani tam anlamıyla” itten aç, yılandan çıplak haldeyim” Böyle bir şairin döneminde niye bu durumda olduğu ortadadır.

Umudunu yitirmemiştir hiçbir zaman gelecekten umutlu bir yoldaştır artık. Düzenin tekerine çomak sokarak devletin “yüzsüzlüğünü” şiirleriyle ortaya koyarak geleceğin ellerimizde can bulacağını söylüyordu artık halkın yiğit evladı.

Kalbim dinamit kuyusu” diye haykırıyordu artık Çığlık çığlığa, Erir, kar gibi vücudun… Nicedir, Kahpe ağzında. Bir salgın, Bir deprem gibi künyemiz. Nicedir, Başımıza zindan dünyamız. Biz ki. Yarınıyız halkın, Umudu, yüzakıyız, Hıncı, namusu… Şafakları, Taa şafakları Hey canım, Kalbim Dinamit kuyusu

Ahmed Arifin sonsözünden bir önceki sözü.

Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü…”

“Dağlarına bahar gelmiş memleketimin.”

“Ve umut; dağlara çekilmiş çoğalmakta.”

AMED YDG

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu