Makaleler

ABD ve Kuzey Kore krizi ve siyasi nedenleri

Tarihsel arka planında 1950’lerde yaşanan Kore savaşına kadar giden, Kuzey Kore-ABD krizi her dönem aralıklarla dünya kamuoyunun karşısına çıktı. Son yıllarda ise K. Kore’nin nükleer denemeleri ve dünya kamuoyuna dönük açıklamaları, ABD cephesinden krizlere sebep oldu. En son olarak K. Kore’nin depreme sebep olan hidrojen bombası denemesi, ABD’ye bağlı Guam adalarını hedef aldığını açıklamasının ardından kriz tekrar gündeme geldi.

Atom bombası, nükleer bomba veya hidrojen bombası kendi içlerinde yıkıcılık ve çalışma mekanizması açısından farklılıklar gösterse de, üçünün de ortak noktası büyük yıkımlara sebep olmasıdır. Bir bomba saniyeler içerisinde milyonlarca insanı, şehirleri, canlı cansız bütün varlıkları yok edecek çaplı büyük bir güce sahiptir. İşte bu yüzden nükleer silahların dünya kamuoyunca tehlikeli bir silah olduğu kabul edilse de, devletlerarası siyasi ilişkilerde caydırıcı bir güç olarak kullanılmaktadır.

Nükleer silahlar bu denli tehlikeliyken, birçok ülke bu silahları elinde bulundurmaktadır. Dünyadaki birçok ülke tarafından kabul edilmiş bulunan, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesine İlişkin Antlaşma (NPT) gereğince, ABD, Rusya, Çin, Birleşik Krallık ve Fransa nükleer silahları elinde bulundurma hakkını taşıyor. Dünya genelinde 189 ülke tarafından onaylanmasına rağmen, Hindistan, Pakistan, İsrail ve Kuzey Kore tarafından bu antlaşma tanınmamaktadır. Aynı şekilde İran’ın nükleer çalışmalarında, nükleer silah olup olmadığı bilinmediği için net bir görüş olmamaktadır.

ABD’nin elinde 5 bini aktif 8.500 nükleer silah bulunmaktadır. Rusya’nın, 8 bini aktif, 11 bin, Çin’in 245, Birleşik Krallığın 225, Fransa’nın 300, Hindistan 80, Pakistan 90 ve İsrail 80 nükleer silaha sahiptir. Kuzey Kore’ye dair ise resmi bir rakam bulunmamaktadır.

İki ülke arasındaki gerilime neden olan sebeplerin görünen yüzü, nükleer silahlar olmaktayken, perde arkasında iki taraf için de farklı sebepler bulunmaktadır. ABD tarafından baktığımızda, ABD’nin uluslar arası arenada uyguladığı bilinen siyasetleri görmekteyiz. Dünyanın hakimi konumunda olan ABD kendisi dışında bir gücün varlığını kabul etmemekte ve buna uygun politikalar uygulamaktadır. Benzer şekilde Ortadoğu ile olan politikalarını artık nihayete erdirmek isteyen ABD, yeni hedef olarak kendisine Çin özgülünde Güneydoğu Asya’yı seçmektedir. Kuzey Kore ise büyük oranda iç sebeplerle bu gerilimi sürdürmekte ve ABD’yi zorlamaktadır. Daha öncesinde ABD ile çelişen ülkelere baktığımızda birçoğu ABD işgaline uğramış ya da bir şekilde iç savaşlara sürüklenmiştir. Irak, Libya, Suriye önemli örneklerden birkaçıdır. Bu yüzden ABD öncülüğündeki uluslar arası güçlerin işgalinden çekinen K. Kore, nükleer silahları caydırıcı bir güç olarak kullanmaktadır. Aynı zamanda 1950’lerden beri süren kriz ve K. Kore’ye uygulanan ambargo K. Kore’nin belini bükmekte ve zor zamanlar yaşatmaktadır. Nükleer güç sayesinde kendine dünya kamuoyunda yer edinmesi K. Kore’nin büyük oranda belini doğrultmasına neden olacaktır.

Savaş ihtimaline gelecek olursak, 1950’lerde yaşanan Kore savaşı taraflar açısında büyük bir yıkıma neden olmuş, 3 milyon insanın ölümü ve Kore yarımadasının baştan aşağı yıkılmasına sebep olmuştur. Böylesine bir yıkımdan daha büyüğünü göze almak iki taraf içinde zor gözüküyor. Aynı şekilde kuruluşundan bu yana K. Kore’nin en büyük müttefiki Çin’in de yanıbaşındaki K. Kore’nin yıkılmasına göz yummayacağı aşikârdır. Benzer bir şekilde savaş durumunda K. Kore’nin nükleer silahları kullanıp kullanmayacağı ise ABD için bir tehdit oluşturmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres krizin askeri biçimde değil, siyasi diyaloglarla çözülmesi gerektiğine dönük açıklamaları bulunuyor. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda ABD-K. Kore geriliminin bir savaşa dönüşme ihtimalinin zayıf olduğunu söyleyebiliriz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu