3 Kasım 2020 tarihinde ABD’de gerçekleşen başkanlık seçimi bir kez daha gözleri ABD’ye çevirdi.
ABD başkanlık seçimi birçok açıdan diğer emperyalist güçleri yakından ilgilendiriyor. ABD’ye rakip ülkeler ABD’nin dünya jandarmalığını elden bırakmayacaklarını biliyorlar. Onların ilgilendiği esas olarak ABD dış politikasında nelerin değişeceğidir. Dış politikadaki bu değişimin seçilecek başkan adaylarıyla doğrudan ilgili olduğu bilindiği için, dünya kamuoyu ister istemez ABD başkanlık seçimiyle yakından ilgileniyor.
ABD başkanlık seçimlerinin bir Obama döneminde bir de bu dönem oldukça fazla ilgi görmesinin nedeni, ABD dış politikasında ilişkilerin nasıl şekilleneceği üzerinden değerlendiriliyor. Yani diğer bir ifadeyle ABD dışında ABD seçimleriyle ilgilenenler gerçekte kendi çıkarlarıyla ilgileniyor. Bu elbette Türk hakim sınıfları ve onların devleti TC rejimi içinde geçerlidir.
ABD başkanlık seçimleri tarihsel olarak her zaman iki parti arasında geçmektedir. Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti her zaman seçimin iki esas yarışan partisi olarak iktidarı elden ele değiştirip duruyorlar. Başka hiçbir partinin ya da bağımsız adayın şansının olmadığı seçim, aslında ABD’de ‘demokrasinin’ sandığa nasıl yansıdığıyla da doğrudan ilgili.
Bir “seçim demokrasi”si varmış görünmesine rağmen, gerçekte bir demokrasi yok ve olan, sadece 4 yılda bir tekelci burjuvazinin el değiştirmesinden ibarettir.Trump ve J. Biden arasında nasıl bir fark var ve kim hangi vaatlerde bulundu? Bu soru ABD seçmeni açısından önemliydi. Bu, sadece ABD seçmeni açısından değil, diğer emperyalist ülkelerin yanı sıra, İran, Türkiye, İsrail ve hatta Avrupa açısından da önem arz etti. Trump, başa geldiğinde ABD iç pazarını güçlendirmeyi esas aldı ve diğer ülkelerle olan ticaret ilişkisini bunun üzerine inşa etti. Çin’le girdiği ticaret savaşının nedeni de buydu.
Trump, birçok uluslararası anlaşmadan geri çekilerek, bu anlaşmaların ABD’ye yük olduğundan hareket etti. Trump, ‘para verirseniz güvenliğinizi sağlarız’ dış politikasıyla yaptığı işgallerin parasını diğer ülkelerden aldı. Ortadoğu’da, Suudi Arabistan, Katar vb. ülkelerle milyar dolar askeri anlaşmalar yaparak ABD ekonomisini canlandırma yoluna gitti. Trump, koronavirüsle birlikte Dünya Sağlık Örgütü’nden çekilerek bu yükten de kurtulduğunu açık açık dile getirdi.
Trump döneminde ırkçılık ABD’de büyük bir toplumsal sorun oldu. Kadınlara karşı nefret söylemleri, göçmenlere karşı aldığı sert önlemler, Meksika ve ABD sınırına duvar örmesi ile Trump tüm dikkatleri üzerine çekti.
Biden, toplumdan ciddi tepkiler alan bu uygulamalara son vereceğini, uluslararası bazı anlaşmalara geri döneceğini açıklayarak hem ABD’de hem de uluslararası alanda destek gördü.
Biden, başa gelmesi durumunda herkese covid-19 aşısının bedava yapılacağını seçim vaatleri içine aldı. Göçmenlere karşı ılımlı bir politika yürüteceğini ve yılda en az 125 bin kişiyi ABD’ye kabul edeceğini açıkladı.
Dış politikada başta İran olmak üzere yeni anlaşmalar imzalayabileceğini açıkladı. NATO içinde bozulan ABD imajını düzelteceğini ve Trump’ın Almanya’dan Polonya’ya 12 bin ABD askeri götürmek istemesinin doğru olmadığını açıkladı.
Trump ve Biden’in seçim vaatleri bunlardan ibaret. Bunların tümünün hayata geçip geçmeyeceği duruma göre değişecektir. Hiçbir seçim vaadi mutlak olarak yerine gelmez. Obama’da iş başına gediğinde, dünyada esen ‘barış rüzgarı’ bir süre sonra yerini işgal ve savaşlara bırakmıştı. Ortadoğu’yu karıştıran yine Obama oldu.
ABD Emperyalizminin Politikalarını Değişmeyecektir!
ABD başkanlık seçiminde kim başa gelirse gelsin ABD tekelci burjuvazisinin çıkarları esastır. Dış politikadaki iyimserlik havası, geliştirilmek istenen ilişkilerin toplamı ABD’nin emperyalist çıkarlarının dizayn edilmesinden başka bir anlam ifade etmez.
Unutmamak gerekir ki seçimi kazanan J. Biden, ABD “derin devleti”nin yetiştirdiği önemli kişilerden biridir. 36 yıl aralıksız ABD Senatörlüğü yapmıştır. Adalet Komisyonu ve Dış İlişkiler Komisyonu üyeliklerinde bulunmuştur.
Bir önceki ABD Bakanı B. Obama’nın yardımcısı görevinde bulunmuştur. ABD’nin tezgahladığı birçok darbede örgütleyici olarak görev almıştır. Biden, başkanlık seçimini kazanmış görünüyor. D. Trump’a karşı uluslararası alanda J. Biden’in desteklenmesinin nedeni yine karşılıklı çıkarlardır. Avrupa Birliği J. Biden’in kazanmasından yanaydı. İran J. Biden’in kazanmasını istiyordu. TC rejimi ise her zamanki öngörüsüzlüğü ile D. Trump tercih etti. Ne var ki TC rejimi J. Biden ile çalışmakta zorluk çekmeyecektir. Sonuçta belirleyici olan, TC rejiminin ABD emperyalizminin yarı sömürgesi olmasıdır!
ABD emperyalizminin tarihi kanlı bir tarihtir. Tüm ABD başkanlarının elinde mazlum hakların kanı vardır. Vietnam’da ABD emperyalizmi on binlerce insanı katletti. ABD emperyalizmi Latin Amerika’da gerçekleştirdiği darbelerde binlerce devrimcinin kanına girdi. Latin Amerika’nın tüm zenginliklerini talan etti. ABD emperyalizmi Irak’ı işgal etti.
1 milyon Irak’lı hayatını kaybetti. ABD emperyalizmi milyonlarca insanın katledilmesinden ve yerlerinden olmasından sorumlu bir emperyalist devlettir. ABD emperyalizmi, yeşil kuşak projesiyle “Komünizmle Mücadele Dernekleri”nden Taliban’a oradan IŞİD, El-Kaide vb. dinci ve gerici örgütleri kurmaya ve desteklemeye kadar izlediği politikalarla ezilen dünya halklarının katliamlara uğramasında birinci dereceden rol oynayan bir güçtür.
Sonuç olarak ABD seçimlerinde J. Biden’in kazanması, işçi sınıfı ve ezilen dünya halkları açısından temelde bir değişikliği içermeyecektir. Emperyalistler açısından temel mesele kendi çıkarlarının korunmasıdır.
Amaçlanan “Amerikan Müesses Nizam”ın yani ABD emperyalizminin daha güçlü bir şekilde tesis edilmesidir. Bu ise emperyalizmin çıkarlarının ön plana alınması demektir. Dolayısıyla ne D. Trupm’ın yenilgisi ne de J. Biden’in seçim zaferi işçi sınıfı ve ezilen dünya halkları açısından son tahlilde bir şey değiştirmeyecektir.
İşçi sınıfı ve ezilen dünya halklarının başta ABD emperyalizmi olmak üzere, emperyalizme ve her türden gericiliğe karşı mücadele etmekten ve kendi sınıf çıkarları doğrultusunda isyan etmekten başka yolu yoktur. Bu sınıf mücadeleleri tarihinin bize gösterdiği tek doğru çözüm yoludur.
Joe Biden’nin kazanmış olması ABD dış politikasında köklü bir değişim getirmeyecektir. İç savaşlar, darbeler, saldırganlık üzerinden ABD egemenlik yarışında diğer rakiplerinden geri kalmayacaktır. Genel olarak emperyalizm ve özel olarak ABD ile ezilen halklar arasındaki çelişki devrimle çözülmediği müddetçe ABD emperyalizmi dünya haklarının başına bele almaya devam edecektir.