Pembe Hayat LGBTİ+ Derneği, 20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü’ne ilişkin bir açıklama yayınladı. 20 Kasım’ın tarihinin öneminin hatırlatıldığı açıklamada, “Bundan 21 yıl önce, Amerika Boston’da yaşadığı evde göğsünden aldığı 21 bıçak darbesiyle hayata gözlerini yuman Rita Hester’ın ölümüyle simgeleşen ve tüm dünyada heteropatriyark sistemin eril nefretinin hedefinde olan biz transların anıldığı bugün, var oluş ısrarımızla hayatın her alanında olduğumuzu hatırlattığımız bir gün” denildi.
Anayasa ve yasalarca tanımlanmayan nefretin çeşitli formlara bürünerek her an transların varoluşunu hedef haline getirdiği ve birçok transın hedef haline geldiği vurgulanan açıklamada, “Aile, okul, üniversite, çalışma hayatı, iş hayatı, sokak, adliye koridorları? Hayatın aktığı her alanda kurumsallaşmış nefretin hedefi haline gelen translar; en temel insan hakları olan yaşama, barınma ve sağlık hizmetlerine erişim gibi hayati haklara erişemiyor; yaşamın kıyısına sürükleniyor, gettolara mahkum ediliyor, yaşamını yitiyor. Eril nefretin gün be gün örgütlediği şiddetin çıplak gerçekliğine karşı yapayalnız bırakılan biz translar; tüm bu nefret kumkumasına rağmen eşit yurttaşlık talebini yükseltiyor ve artık ölmek istemiyoruz” ifadesi kullanıldı.
“Trans cinayetleri de intiharları da politiktir”
Türkiye’nin trans cinayetlerinde Avrupa birincisi, dünya dokuzuncusu olduğu vurgulanan açıklamada, failleri koruyan, mağdurları suçlayan ve nefrete bahaneler üretme bahanesi haline dönüşen yargı nedeniyle adalete erişimi engellenen transların, ölümle burun buruna hayata tutunduğu kaydedildi.
Transların uyum süreçlerinde de transfobik sağlık çalışanlarının şiddetine uğradığı ve sağlık hakkına erişemediği belirtilen açıklamada, trans cinayetlerinin de intiharlarının da politik olduğunun altı çizildi.
“Nefrete inat, yaşasın hayat”
Açıklama, şöyle devam etti:
“Dilek İnce’den Eylül Cansın’a; Hande Kader’den, Esra Ateş’e; Buse Şeker’den Okyanus Efe’ye? Transfobik dünyanın hedefi haline gelerek katledilen ya da yaşamın dışına itilerek intihara sürüklenen translarız biz. Akademisyeninden hakimine, polisinden esnafına, patronundan pezevengine nefret saikiyle yaşamını sürdüren transfobiklerin hedefinde olan translarız biz. Tüm bu saldırılara ve ayrımcı şiddete rağmen nefrete inat hayatı seçen, kaybettiği dostları için de yaşayan, özgürce var olmak isteyen, kendi olmak isteyen ve kendi hikayeleriyle tüm dünyanın özgürleşmesi için inadına var olan translarız biz. Dün de vardık, bugün de varız ve yarın da var olacağız! Tüm dünya fobiden arınana, sokaklarında özgürce yaşayabildiğimiz bir dünya var olana, hayatlarımız yaşama sevincinin kaideleri olana dek mücadelemizi sürdüreceğiz.
“Hayatın her alanında bizlere yönelen ayrımcılığa ve nefrete rağmen örgütlenmeye devam edecek; her yerde olmamıza alışılana dek ses çıkarmaya devam edeceğiz. Nefretin olmadığı, özgürlüğün solunduğu ve yaşama sevincinin kurumsallaştığı bir dünya inşa edilene dek var olmakta kararlıyız.
Nefrete inat, yaşasın hayat”