Faşist Türk devletinin Rojava’ya yönelik işgal saldırısı başladı. Hazırlıkları aylar öncesinden başlatılan saldırı ve işgal girişiminin ön hazırlığının saldırıdan önce ABD’de de gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler toplantısında alındığı anlaşılmaktadır. Kapalı kapılar ardında emperyalistlerle yapılan pazarlık sonrasında emperyalist güçlerin faşist R.T.Erdoğan’a ve faşist Türk devletine izin verdiği anlaşılmaktadır.
Hatırlanırsa Erdoğan emperyalistlerin “barış kürsüsü” olarak propaganda ettiği Birleşmiş Milletler kürsüsünden işgal planının haritasını göstermiş ve saldırıyı açık açık ilan etmişti.
Hiç kuşkusuz ki Erdoğan ve faşist TC rejimi emperyalist güçlerden icazet almadan işgal saldırısına başlamamıştır. Bu gerçeklik, Erdoğan ve ABD emperyalizminin temsilcisi Trump arasında gerçekleşen telefon diplomasiyle açığa çıkmış durumdadır.
Hatırlanırsa Trump daha sonra attığı twitter mesajlarında bu gerçeği ifade etmiş ve Erdoğan ve faşist TC rejimine yol verdiğini ifade etmişti. Trump ayrıca faşist rejimin işgaline karşı “belli limitleri” olduğunu ve “DAİŞ’lilerin sorumluluğunu Türkiye’nin üstlendiği”ni duyurmuştu. Bunların ne kadar gerçekleşebilir olduğu elbette sahadaki gelişmelerden sonra anlaşılacaktır.
Ancak bilinmektedir ki faşizmin belli bir limiti yoktur ve ırkçı, soykırımcı saldırısını sonuna kadar zorlayacaktır. Cin şişeden çıkmıştır ve emperyalistler ne kadar limit koyarlarsa koysunlar, “hava sahasının açık olması” örneğinde olduğu gibi, faşizmin katliamlarının ölçeği olmayacaktır.
Son derece eşitsiz koşularda faşizm, teknik ve teknolojik üstünlüğünü kullanarak Rojava’yı işgal etme ve kendi denetiminde çetelere bağlamayı amaçlamaktadır. Tıpkı daha önceden El Bab-Cerablus ve Afrin’de yaptığı gibi. Bu bölgelerdeki işgal saldırısından sonra yaşananlar bilinmektedir. Tam bir ırkçı, şovenist, soykırımcı, işgalci bir zihniyet ve politikayla karşı karşıya olduğumuz açıktır.
Şimdiki durumda yaşanacak olan da budur. Ki faşist TC’nin DAİŞ’lilerin sorumluluğunu üstlenmesi esprisinde bununla ilgidir. Erdoğan ve faşist TC rejimi ile DAİŞ anlayışı arasında hiçbir fark yoktur.
DAİŞ’e tırlar dolusu mühimmat desteği yapan TC faşizmi, şimdiki işgal saldırısıyla yenilgiye uğrayan “öfkeli çocukları”na bir kez daha yardım eli uzatmış durumdadır.
Bilinmektedir ki Türkiye’de DAİŞ zihniyeti, Türkçü ırkçı şoven milliyetçilikle birlikte iktidardadır. Faşizmin kendini var ettiği bir damar Türkçülükse, diğer damar ise İslamcılıktır. Dolayısıyla Erdoğan ve TC rejiminin DAİŞ’lilerin sorumluluğunu almasında bir beis yoktur. Bunu seve seve yapacaklardır.
Trump’ın çelişkili görülen açıklamalarından anlaşılan, ABD emperyalizmi Kobani ile Kamışlı arasında 20 km’lik bir bölgeyi TC faşizmine vermeyi taahhüt ettiğidir.
TC faşizminin bunun karşılığında ne verdiği bilinmemekle birlikte, bir NATO üyesi olan ve bölgede emperyalizmin jandarmalığını yapan TC faşizminin son dönemde Rusya’yla geliştirdiği ilişkileri tersine çevirmek ve “stratejik müttefik”liğe uygun davranmak olduğu anlaşılmaktadır.
Rojava Direnecek, Ezilen Halklar Kazanacaktır!
Bu arada öteden beridir, Türkiyeli sosyal şoven anlayışların propaganda ettiği, Kürt Ulusal Özgürlük Hareketinin ABD emperyalizminin güdümünde olduğu, kurulan taktik ilişkinin “emperyalistlerden medet umma”ya evrildiği yalanları da tuzla buz olmuş görünmektedir.
Mesele Trump’ın fevri davranışlarından öte bir yerdedir ve asıl olarak, emperyalizm ve bölge gericiliğinin Rojava’nın ilerici halkçı, demokratik deneyimiyle “kan uyuşmazlığı”nda yatmaktadır.
Bu durumda emperyalizmin başta da ABD emperyalizminin NATO’da uşağı olan TC faşizmini tercih etmesi son derece anlaşılırdır. Anlaşılır olmayan ise kendine ilerici, solcu ve hatta komünist diyenlerin Rojava devrimi karşısındaki tutumlarıdır. Ya da başka bir ifadeyle bu çevrelere yön veren sosyal şoven, Kemalist ideolojik tutumdur.
Faşizmin Rojava’ya yönelik işgal saldırısının arkasında yatan nedenler bilinmiyor değildir. Faşizm iç politikada yaşadığı başta ekonomik kriz, işsizlik ve yoksulluk olmak üzere bir dizi sorunu geri plana atmak ve “yeniden safları” dizme ihtiyacı içindedir. Nitekim işgal saldırısından sonra sağcısından “sol”cusuna saflar, Erdoğan ve TC rejiminin arkasında dizilmiştir.
Faşizm bütün imkan ve olanaklarını kullanarak halkı işgal saldırısına ikna etmeye çalışmakta, bu da yetmemekte işgale işgal diyen ve faşizmin saldırısına karşı sosyal medya paylaşımlarında bulunan yüzlerce kişiyi gözaltına almakta, bir kısmını tutuklamaktadır.
TC faşizmi bütün faşist zor aygıtlarını kullanarak işgal saldırısını meşru göstermeye çalışsa da, gerek uyguladığı faşist katliamlar ve gerekse de Rojava’daki direnişin muazzamlığı karşısında, dünya kamuoyunda teşhir olmuş durumdadır.
Öyle ki faşizmin Rojava’ya yönelik işgal saldırısını “yavru vatan” “KKTC” Cumhurbaşkanı’nı dahi ikna edemediği koşularda geriye kalan sadece “Türk’ün Türk’e karşı propagandası” kalmıştır. Yüzbinlerce insan sokaklara çıkmış, faşizmi lanetmiş ve Rojava direnişiyle dayanışmasını göstermiştir. Emperyalistler ve gerici devletler kendi kamuoylarının tepkileri nedeniyle faşist TC devletini kınayan ve yaptırım talep eden açıklamalar yapsalar da, TC faşizmini desteklemektedirler.
Rojava devrimi savunması elbette hiçbir emperyalist güçten ve bölge gericiliğinden destek alarak ayakta kalmayacaktır. Yaşananlar bu gerçeği bir kez daha göstermiş durumdadır. Elbette kimi dönem hayatın ve politikanın olağan akışı gereği kimi taktiksel ilişkiler geliştirilse de esas olan kendi öz gücüne dayanmasıdır. Bu savunmada Rojava halkının en büyük desteği, ezilen dünya halkları ve proletaryasıyla dayanışmasıdır.
Dolayısıyla bugün Rojava devrimini savunmak ve faşist rejimin işgaline karşı çıkmak, aktif bir eylem sürecinde olmak Türkiye devrimi açısından yaşamsaldır.
Diğer bütün devrimci görevler tali duruma düşmüş durumdadır. Her devrimci çalışma faşizmin Rojava’yı işgaliyle ilişkilendirilmek durumundadır. Rojava devrimiyle dayanışmak, direnişi bulunduğumuz her alanda yaşama geçirmek, faşist rejimin işgaline karşı durmak gerekmektedir. Anın devrimci görevi budur.