Seçimler İrlanda ve Çekya’da cuma, Fransa dahil bazı ülkelerde cumartesi, aralarında Almanya’nın da bulunduğu çoğu ülkede ise pazar günü yapılacak. 28 üyeli Avrupa Birliği’nde 26 Mayıs’a dek sürecek olan AP seçim sürecinde yaklaşık 418 milyon seçmen 751 milletvekili için oy kullanacak.
Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu (ATİK) da Avrupa Parlamentosu Seçimlerine yönelik bir açıklama yayımladı.
” Mücadele etmek asli görevlerimizdendir!” denilen açıklamada şu sözlere yer verildi:
“Avrupa Parlamentosu Seçime Gidiyor!
Avrupa Birliği üyesi ülkelerinde 23-26 Mayıs tarihleri arasında Avrupa Parlamentosuna gidecek milletvekilleri seçimleri yapılacaktır. Politik mücadelenin bir aracı olarak, Avrupa parlamento seçimlerinde, göçmenlerin, işçi ve emekçilerin, ezilen halkların taleplerini savunan ve bunu kendi programına alan, demokrat, ilerici adayları desteklemek güncel politika açısından önemlidir. Bu, Avrupa’da yüksel ırkçılığa ve gelişen faşizme karşı mücadele alanlarının geliştirilmesi politikasıyla bütünlüklü olarak ele alınmalıdır.”
“İngiltere’nin AB’den ayrılması AB içerisinde huzursuzluğu arttırmıştır”
Açıklamada, AB’nin , bloklar arası pazar paylaşımı dalaşında kendi içinde de sorunlar yaşadığına dikkat çekilerek şöyle denildi:
“AB’nin iç ve dış politikasında etkin güçlerin birbirinden farkı görüşlere sahip olması, ortak bir politika belirleme önünde ciddi bir engel oluşturmaktadır. ABD’nin uzun yıllardır AB üzerinde tesis ettiği siyasi ve askeri otorite, AB’nin diğer üyeleri olan Portekiz, Hollanda ve Belçika’nın NATO’ya olan ciddi bağımlılıkları, AB’nin blok çıkarları doğrultusunda adım atmasının önünde ciddi sınırlandırmalar getirmektedir.
NATO sorunu ve İngiltere’nin AB’den ayrılması ve ABD çıkarları doğrultusunda hareket etmesi, AB içerisinde huzursuzluğu arttırmıştır. Tüm bu ve diğer etkenler AB’nin gücünü, ABD ve Rusya’ya karşı ciddi oranda etkilemektedir. Özellikle son 20 yıldır, AB adına inisiyatif ve yaptırım gücü yüksek yetkili kurumların oluşturulacağı, ortak savunma politikalarının hayata geçirileceği, AB temsilcileri tarafından etkin biçimde sürekli gündemde tutulmaktaydı.”
“Irkçı partilerin temelde sınıfsal karakteri aynıdır.”
Açıklamada, Avrupa’da emperyalistlerin yaşadığı krize paralel bir şekilde ırkçılık ve milliyetçiğin de körüklendiğine değinildi. “Emperyalist – kapitalist sistemin yaşadığı ekonomik kriz; buhran ve kaos dönemlerinde (günümüzde olduğu gibi) ırkçılık yansımasıyla sermayenin en temel siyaseti olarak, hep öne çıkmıştır.” denilen açıklamada şu sözlere yer verildi:
“Özellikle 2008’de dünyayı sarsan mali kriz, henüz tam olarak atlatılmamışken, bugün yeni krizler kapıya dayanmış bulunmaktadır. Egemenler mevcut krizleri atlatmanın bir yolu olarak, içe dönük ırkçılığı geliştirirken, dışa yönelik ise zengin coğrafyaların Pazar alanları üzerinde çatışma ve savaş siyasetini uygulamaktadırlar. Sömürücüler bu özlemlerini gerçeğe dönüştürmek için, günümüzde olduğu gibi, her buhran ve kaos döneminde en ırkçı ve en şoven faşist partileri iktidara taşıma ihtiyacı duymuşlardır. Bu gerçeklerden hareketle, ismi geçen bütün ırkçı partilerin temelde sınıfsal karakteri aynıdır.
İdeolojik olarak aynı kaynaktan besleniyorlar. Irkçı ve faşist ideolojinin coğrafyası, mekânı ve zamanı yoktur. Her yerde, her daim rengi aynıdır. Bu temel nedenler ışığında, insanlığın en büyük düşmanı olan ırkçılık ve ayrımcılık güçleniyor. Bu güçlenmeye ön ayak olan egemen sınıflar, geçmişten günümüze kadar faşist, ırkçı parti ve örgütleri bağırlarında korudular, beslediler ve büyüttüler. Bütün ırkçı saldırılar görmezden gelinerek adeta tolere edildiler. Irkçı saldırılara karşı açılan davalar ya düşürüldü ya da az ve komik cezalarla geçiştirildiler.”
“Mücadele etmek asli görevimiz”
Açıklamasında Avrupa Parlamentosu seçimleinrin hangi koşullarda gerçekleştiğine yönelik detaylar paylaşan ATİK son olarak şunlara dikkat çekti:
” Demokratik yasal kurumlara karşı yoğun baskılar, yasaklamalar soruşturmalar ve tutuklamalar olağan bir duruma gelmişken ezilen halklara dönük saldırılar gün be gün artarak devam etmektedir. İnsanlık için yıkım olan bu gelişmelerin esas sorumluları emperyalist egemen sınıflardır.
İşte bu gerçekler ışığında mevcut adaletsizliklere ve anti-demokratik duruma karşı; emekçilerin, yoksulların, işsizlerin ve ayrımcılığa maruz kalmış çeşitli göçmen halkların sesi olmak, aynı zamanda da birlikte ve barış içinde yaşamak için, mücadele etmek asli görevimiz olmuştur.
Sonuç olarak: bu nesnel tabloda öne çıkan nokta, bugün olduğu gibi gelecekte de ezilen yerli ve göçmen halkları sıkıntılı günler beklemektedir. Bu günlerin coşkulu yarınlara everilmesi için, anti-faşist, anti-emperyalist geniş demokratik kitlesel birliklerin ortak mücadelesini her alanda örgütlemek, günümüz açısından elzemdir.
Kitlelerin gücüne sahip olabilmek, ancak mücadele ile gerçekleşebilir. Son tahlilde ezilen halkların kesintisiz mücadelesi, sömürücü sınıflarına karşı mutlaka kazanacaktır.”(Haber Merkezi)