GüncelMakaleler

MAKALE | Ortadoğu’nun çok bilinmeyenli denkleminde stratejik bir nokta: Golan Tepeleri

"Son yerel seçimlerde AKP reisinin balkon konuşmasında takındığı yüz ifadesi nasılsa, Golan sırtlarında Ortadoğu’yu izleyen ABD başkanının yüz ifadesi de aynıdır. Her ikisi de baktıkları yerde kendi sonlarını görmektirler. Onlar için baktıkları resmi belirginleştirecek olan ise Türkiye Ortadoğu halklarıdır"

ABD başkanı Donalt Trump, işgal altındaki Golan Tepelerinin İsrail toprağı olduğunu kabul eden bir kararnameyi geçtimiz günlerde imzalayarak Ortadoğu ateşine bir bidon benzin döktü.

Hatırlanacağı gibi daha önce de Doğu Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul eden çıkışı ile gündem olmuştu. Elbette ki ABD Başkanının aldığı bu kararlar, kimilerinin iddia ettiği gibi dengesiz bir adamın kestirilemeyen, başına buyruk kararları değildir.

Trump’ın tüccar olması bir an için bir tarafa bu hamle zar oyununa da benzetilemez. Tam aksine Ortadoğu denkleminde emperyalistlerin karşılıklı yaptığı hamlelerin bir sonucudur. Belli bir stratejik yapıya sahiptir ve oyun içinde oyun kurmak olarak da tarif edilebilir. ABD’nin bu hamlesi karşısında AB ve Rusya bu kararı tanımadıklarını, Golan Tepelerinin Suriye toprağı olduğunu beyan eden açıklamalar yaptılar.

Tarihe Altı Gün Savaşları olarak geçen İsrail-Arap savaşı sonucunda; İsrail’in Doğu Kudüs, Batı Şeria, Sina Yarımadası ve Golan Tepelerini işgal etmesi ile İsrail’in eline geçti. İsrail 1967 yılında işgal ettiği Golan Tepelerini 1981 yılında ilhak ettiğini duyurmuştu. Ancak fiili durum bu olsa da “uluslararası hukuk”un işletilmesi bağlamında hiçbir ülke Golan Tepelerini İsrail’in toprağı olarak kabul etmemişti. Golan Tepeleri uluslararası sözleşmeler temelinde halen Suriye toprağı olarak kabul görüyor.

Tarihsel bir hatırlatma olarak 1967’de İsrail Golan işgalinin sonucu 20 bin Arap katledilirken 130 bin insan (Türkmen ve Araplardan oluşan) zorla göç ettirildi. Bugün Golan’da halen 25 binin üzerinde Dürzi Arap yaşıyor. Ve bu insanlar kendilerini Suriye vatandaşı olarak görüyorlar.

Yine işgalin devam eden yıllarında İsrail Golan’ı İsrailli yerleşimcilere açarak bölgenin demografik bileşimini kendi lehine değiştirmek üzere hamlelerde bulunmuştur. On binlerce İsraillinin işgalden bu yana Golan’a yerleştirilmesi de fiili olarak da bu işgali mutlaklaştırmak gibi stratejik bir anlama sahip. İsrail buradaki nüfus varlığını belli bir program dahilinde 150 bine çıkarmayı hedefliyor.

Golan Tepelerini İsrail için vazgeçilmez kılan etkenlerin başında buranın sahip olduğu su kaynakları ve Ortadoğu’nun düzlüklerinde bir bıçak gibi uzanan jeo-stratejik konumu gelmektedir. İsrail toplam su ihtiyacının üçte birini buradan temin ediyor.  Golan Şam’a altmış kilo metre uzaklıkta ve öyle ki Golan Tepelerinden Şam’ı izlemek mümkün. Ayrıca Lübnan da Golan sırtlarının kapsama alanı içerisinde yer alıyor. İsrail bu kavşağı tutarak Şam ve Lübnan’ı tehdit ediyor.

ABD Başkanının Golan’ı İsrail toprağı olarak kabul etmesi hakkında çesitli seneryolar konuşulmakta. Bunların başında bu kararın İsrail başbakanı Benyamin Netanyahu’nun ABD ziyaretine denk getirilmesini, ABD başkanının yaklaşan İsrail seçimleri öncesi iç politikada gerileme içerisinde olan ve başı muhalefetle bir hayli dertte gibi görünen Netenyahu’ya verilen destek olarak yorumlanmaktadır. Fakat aynı zaman da hem Kudüs’ün başkent olarak tanınması hem de Golan Tepeleri çıkışı Trump’ın seçim sürecinde demokratlara kaptırdığı Yahudi desteğini arkalamak olarak da yorumlanıyor.

Diğer yandan Trump’ın Golan Tepeleri’ne ilişkin kararnameyi imzlaladığı sıralarda İsrail helikopterleri Filistin üzerine bomba yağdırıyordu. HAMAS ile İsrail arasında devam eden “barış” görüşmeleri ise karşılıklı roketlerin ateşlenmesi ile kesintiye uğramıştı.

Ancak elbette durum bundan ibaret değil, zira sözkonusu Ortadoğu olduğunda seneryo birçok aktörü içine çekecek biçimde genişlik kazanıyor. Ülkeler, sınırlar, farklı çatışma merkezleri ve karşılıklı oyun kurmalarla sonu yazılamayan bu senaryonun her aktörünün her günü farklı çıkar hesapları ile kendine bir strateji oluşturduğunu belirtmekte fayda var.

Örneğin 2013 yılında Golan’da bulunan petrol yatakları üzerinde ABD emperyalizmi merkezli şirketlerin ortakları bulunmaktadır. Suriye’de Rus emperyalizminin kendi konumunu her geçen gün pekiştirerek Suriye’nin gelecegi hakkında son sozü söyleyebilecek esas aktör konumuna gelmesi ve Çin emperyalizminin bu alanda uzun vadeli olarak yaptığı yatırımlarla birlikte bu coğrafaya yerleşmesi ABD’nin yeni hamleler üzerinde düşünmesini sağlıyor. Ortadoğu coğrafyasında işlerin, her geçen gün ABD açısından hiç de iyiye gitmediği görülüyor.

AB ülkeleri her zamankinden daha fazla ABD’nin öncülük ettiği kararlara şerh düşüyor. NATO içerisinde yüksek gerilimli fay hatlarının oluştuğu da bir sır değil. Bu fay hatlarının kırılma alanlarının başında ise elbette Ortadoğu gelmektedir.

ABD’nin Ortadoğu’daki bu hamlesinin orta vadede bölgede yeni çatışma zeminleri oluşturduğunu, karşılıklı safların yeniden dizileceğini şimdiden öngörmemek mümkün değil.  DAİŞ’in Suriye’de yenilgiye uğratılmasından sonra Suriye ve hamisi Rusya’nın İdlib üzerinden son hamlesini yapmak ve Suriye’nin geleceğini garanti etmek açısından son vurucu hamleleri planlamaları belirleyici noktalardan birini oluşturuyor.

İdlib sorununun Rusya’nın geliştirdiği bir strateji ile çözülmesi durumunda ABD’nin bu başarısızlığının bölge üzerinde domino etkisi yapması yüksek ihtimal. Suriye’yi Irak’ın izlemesi ise kaçınılmaz görünüyor. İran’ı da içine çeken ve bölge üzerinde İran’ın ağırlığını belirgin biçiminde artıracak olan bu senaryoda, İran selefi olduğu gruplar üzerinden daha fazla bu çatışmaların içerisine dahil olacak. İran’ın Suriye’de askeri varlığını artırması, Suriye savaşından Hizbullah’ın askeri kapasitesini güçlendirerek çıkması, bu savaş sonrası Golan Tepelerinin statüsünü ön plana çıkaracaktır.

Bir ikiyüzlü figüran: Türk devleti

Trump’ın Golan açıklamasına tepki gösterenlerin arasında Türk devleti de vardı. Ortadoğu parantezinde işgalci ve katliamcı yüzüyle yer alan TC devleti bu kararı tanımadıklarını ve ABD’nin işgalini özendirdiğini ifade eden açıklamaları dış dünyanın yanında artık iç kamuoyunu bile ikna etmekten uzak olarak değerlendiriliyor.

AKP’nin ve onun başkanının İslam coğrafyasının liderliğine soyunması ve fakat Arap coğrafyasında pek de ciddiye alınmaması öncelikle Türk devletinin ikiyüzlü karakterinden kaynaklıdır. AKP’nin içeride yaptığı dünya liderliği propagandası da kitlelerde istediği karşılığı bulmakta zorlanıyor. Zira TC’nin İsrail’le geliştirdirği ekonomik ve askerı anlaşmalar onun siyaseten de İsrail’e karşı pozisyon alamayacağının garantisidir. TC devleti ve İsrail, ABD’nin Ortadoğu’da jandarmalığını yapan iki devletten başka da bir şey değildir. Ve bu açıdan Filistin ve Ortadoğu’da işgal ve katliamlarda ortak bir mesaileri vardır.

Yapılan kınama mesajlarının birbirinin tekrarı olması bir tarafa bugüne kadar İsrail karşısında ve Filistin sorunu bağlamında bugüne değin pratik bir tutum içine girmemiştir. TC’nin İsrail’le olan ekonomik ve askeri anlaşmaları ortaklıktan ziyade bağımlılık üzerinden şekillenmektedır. Öyle ki AKP’nin ve onun başkanının ideolojik akrabalık ilişkileri içinde gördüğü HAMAS dahi, İsrail’le yürüttügü “barış” görüşmelerinde Mısır’ı tercih ederek TC’yi oyun dışı bırakmıştır.

Sözkonusu işgal ve katliam olduğunda bölge halkları Osmanlı’dan miras TC’nin işgalci, ilhakçı yüzüne yabancı değildir. Son Afrin işgali ve TC’nin İdlib’deki varlığı AKP’nin propagandasının aksine bölge halkları tarafından işgal olarak tanımlanmaktadır.

Son yerel seçimlerde AKP reisinin balkon konuşmasında takındığı yüz ifadesi nasılsa, Golan sırtlarında Ortadoğu’yu izleyen ABD başkanının yüz ifadesi de aynıdır. Her ikisi de baktıkları yerde kendi sonlarını görmektirler. Onlar için baktıkları resmi belirginleştirecek olan ise Türkiye Ortadoğu halklarıdır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu