28 ilde167 kişi gözaltına alındı. Polis operasyonunun adını “DHKP-C operasyonu” koymuştu. Oysaki bugüne kadar örgütlere yönelik tüm operasyonlarına “şafak-çekiç-balyoz…” vb adlar takmışlardı.
İlk defa operasyona bir örgüt ismi vermiyorlardı. Bu polistin-devletin yaratmak istediği manipülasyonla doğrudan bağlantılıydı. Devlet yaptığı operasyonun gerçek niteliğini gizlemek için bilinçli olarak operasyona “DHKP-C operasyonu” adını vermişti.
Zira legal bir sendika konfederasyonuna yönelik bir operasyona yapılmaktaydı. ABD Büyükelçiliğine yönelik saldırı ile henüz gündeme yerini, koruyorken kitlelerin bilincini bulandırmak ve en demokratik eylemleri kriminalize hale getirecek KESK’e saldırmak için operasyona bu ad verilmiştir.
Devlet daha öncede KESK’e yönelik bu türden operasyonların KCK adı altında yapmış bilinçleri bu adla bulandırmaya çalışmıştı.
KCK operasyonları olarak 2009’da başlatılan operasyonlar ile iyice doruk noktasına çıkarılan keyfi gözaltı ve tutuklamalar bu operasyonda da devam etti.
Artık tanıdık-bildik halen gelen burjuva hukuk normlarının bile açıkça çiğnediği öyküler bu operasyonda da tekrarladı. Kimi KESK’liler kemoterapi tedavisi görürken kimisi 3 aylık bebeğiyle gözaltına alınmıştı. Kimi doktorlara, TTB çatısı altında yardımı muhtaç olanlara verilmek üzere toplanmış ilaçları neden evinde bulundurduğu sorulup bu ilaçların örgüte gönderileceği iddia edildi. Kimi sendika üyelerine, 1 Mayıs’a katılıp katılmadıkları soruldu.
Katıldığı basın açıklamaları suçluluğunun delili olarak gösterildi. Kimyager Özden Doğanöz Bilgiç’e biyo-çeşitlilik ile ilgili bir broşür, bomba yapımını anlatıldığı doküman olduğu ve evinde bomba yapımı anlatan bu dokümanı ele geçtiğini kabul ettirmeye çalıştılar.
KCK davasında, delil olan silahla ilgili beraat veren ama o silahla yapılan eylemler nedeniyle müebbet vermeyi başaran burjuva hukuk sistemi bu operasyon da yaratıcılığını gösterdi ve 167 kişiden onlarca insanı tutuklayıp hapishanelere gönderdi.
KESK’e yönelik farklı adlarla yürütülen bu pervasız operasyonların asıl amacı KESK’i teslim almak, bunun yapılması durumunda ise onu etkisiz hale getirmektir.
Devletin yürüttüğü ve operasyonlarla ilgili olarak KESK Genel Başkanı Lami ÖZGEN, Birgün gazetesine şu açıklamada bulunuyor. “Ne zaman bir mücadele kampanyası başlatsak mutlaka ardından bir operasyonla karşılaşıyoruz. 21 Aralık’ta yaptığımız eylem sonrası operasyon; Mart programının hemen öncesinde operasyon 4+4+4 eğitim sistemine karşı geliştirdiğimiz eylemler sonrası operasyon, Mayıs ayında geliştirdiğimiz grev sonrası operasyon… Bunların hiçbiri tesadüf değil… Yine son operasyon KESK’in ülke genelinde başlattığı örgütlenme kampanyasının ilk gününde gerçekleştirildi. Nihayetinde onlarca KESK üyesi, yöneticisi tutuklandı.
AKP hükümeti en küçük örgütlü mücadeleye, demokratik kazanıma pervasızca saldırmakta ve bunları yaparken de ileri demokrasicilik söylemlerine de hız kesmeden devam etmektedir.
Parasız eğitim talep eden öğrenciyi önce aylarca iddianame eklemek üzere hapse atmakta, ardından “öğrenci olduğu için değil,
örgüt üyesi olduğu için” onlarca yıl hapse mahkum etmekte; yaptığı haberden, siyasal görüşlerinden rahatsızlık duyduğu gazetecileri aynı şekilde tutuklayıp, yine “gazeteci oldukları için değil, terörist oldukları içini” yargılamakta, mahkum etmekte; siyasetten rakip olduğu partinin çalışmalarını, belediye başkanlarını “politikacı oldukları için değil, silahlı örgüt üyesi oldukları için” hapislere atıp yargılamaktadır.
KESK operasyonunda da insanlar “sendikalı oldukları için değil, örgüt üyesi oldukları için” tutuklanıp duruyorlar. Hükümetin her tür muhalif güce karşı devreye soktuğu bu bastırma sindirme ve nihayetinde muhalefeti kontrol altında tutma aracı artık geniş kitleler nezdinde de deşifre olmuş durumdadır.
Kitlelerin, yapılan anketlerde en az gücendiği kurum olarak adalet sisteminin çıkması ve yine “yargının siyasallaştığı yönlü düşüncenin doğru olduğunu inananların oldukça yüksek çıkması bu durumu yansıtmaktır.
Hükümet AKP iktidarı siyasal krizlerini muhalif odakları kontrol altında tutmadan aşamaz. Her türlü demokratik muhalif güç bu nedenle AKP iktidarının hedefi konumundadır.
Yapılan her saldırı olarak görülüp geniş kitlelere teşhir edilmeli ve kitlelerde oluşan adaletsizlik bilinci daha da derinleştirilmelidir. Bunu başardığımız oranda hem saldırılara göğüs gerecek güce sahip olur, hem de kitlelere yeni bağlar kurabilmenin olanaklarını yaratabiliriz. (Sincan 1 Nolu F Tipi Hapishane)