Hasan Sivri, Filistin davasının efsanevi ismi Leyla Halid ile FHKC’nin kuruluşunun 51. yıldönümünü, Gazze’nin İsrail yönetiminde istifalara neden olan direnişini, Netanyahu’nun erken seçim kararını, FHKC’nin Lübnan Komünist Partisi ile toplantısını ve ABD’nin bölgeden çekilme kararını Medya Şafak için konuştu.
(2017 yılında, FHKC’nin kuruluşunun 50. yıldönümünde Beyrut’ta siyasi büro başkanı Semir Loubani ile Medya Şafak için yaptığımız röportajımızı buradan okuyabilirsiniz.)
“FHKC, Filistin solunun yola çıkışıdır”
Hasan Sivri: Geçen hafta sizin de üyesi olduğunuz Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin 51. kuruluş yıldönümü kutlanıyordu. Mücadelenizle sizin de sembolü olduğunuz FHKC’ye dair neler söylemek istersiniz?
Leyla Halid: Biz FHKC olarak yola çıkışımızı, Filistin solunun yola çıkışı olarak görüyoruz. O dönemde sahada devrimci bir sol yoktu. Özellikle de Filistin toprağının tamamen işgal edildiği 1967’de, işgale yanıt verebilecek bir sol yoktu. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), özgürlük amacıyla silahlı mücadeleyi bir yol olarak benimsedi ve mücadeleye başladı. Bugün hala biz ve Filistin ulusal ve İslami güçleri, silahlı mücadele yolunu benimsemiş bir şekilde savaşımıza devam ediyoruz. Bizim, geçmişimizde olduğu gibi bugün de izlediğimiz hat budur. Netanyahu liderliğindeki faşist İsrail’in, halkımıza ve davamıza karşı her türlü saldırı yoluna başvurmasına rağmen bizim çizgimiz ve mücadele yolumuz bellidir.
Yıldönümü, şehitlerimizi andığımız ve esirlerimize saygı sunup selamlarımızı gönderdiğimiz bir duraktır. Onlar bu vatan için ve bu vatanı geri almak için şehit oldular. Esirlerimiz ise düşman İsrail’in başvurduğu tüm cezalandırma yollarına rağmen mücadeleye devam eden cephenin ön safında yer alanlardır.
Biz bugün zor ve tehlikeli bir döneme şahit oluyoruz. Trump, yönetimin başına geldiği günden beri “Yüzyılın Anlaşması” isimli bir anlaşmadan bahsediyor. Anlaşmanın tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz ama şimdiye kadar yansıyan hali ve taşıdığı özellikleri ile bizim açımızdan ne olduğu açık. Bu girişim, Filistin Davası’nı tasfiye etme hedefini taşıyan bir anlaşmadır. Bu anlaşma, düşmanımız Siyonist İsrail’e karşı özgürlük için verilen savaşımızı sonlandırma hedefi taşıyor.
FHKC’nin kuruluş yıldönümü, silahlı mücadele zamanlarından ve Filistin mücadelesinin ağırlık merkezini İşgal Altındaki Topraklara taşıyan 1987’deki Filistin İntifadası’ndan güzel anılar taşıyan bir yıldönümüdür. Bugün Filistin halkının önünde, başta silahlı mücadele yöntemi olmak üzere tüm çeşitleri ile direnişten başka bir seçenek yoktur. FHKC’nin yıldönümünü biz bu şekilde ele alıyoruz. Yıldönümünü bir kutlamadan ve slogan atmaktan ibaret görmüyoruz. Biz, bir kısmı hala işgal altında bir kısmı ise mülteci olarak Filistin dışında yaşan bir halkın topraklarını özgürleştirme yolundaki Filistin solunun çocukları olarak tarihimizle gurur duyuyoruz.
Biz ne hedeflerimizi ne de yolumuzu değiştirmiş değiliz. Bugün Filistin’in önündeki en büyük sorunlardan biri, üzerinden 25 yıl geçen başarısız Oslo Anlaşması’dır. Her zaman olduğu gibi bugün de bu anlaşmanın sonlandırılması, bunun ve düşmanın tanınmaması çağrısı yapıyoruz. Çünkü bu durum artık çok açık ki ne halkımızın ne de davamızın çıkarınadır. Dolayısıyla Filistin’deki bölünmüşlük de Filistin mücadelesinin önüne bazı zorluklar çıkarmıştır. Filistin, Arap ve uluslararası olmak üzere farklı alanlar ve düzeylerde, dostlarımızla birlikte bu bölünmüşlüğün ve Oslo’nun bıraktığı olumsuzlukların sona ermesi için büyük uğraş veriyoruz. Bu zor bir aşamadır. Bu savaşı kazanmak için bize her türlü faşizan yol ile, Nazi yöntemleri ve diğer tüm saldırı şekilleriyle saldıran bu düşmana karşı devrimci şiddet yolunu benimsememiz gerekiyor. Biz bu şekilde bir anlayışa sahibiz ve özgürlüğü için mücadele veren diğer halklardan öğrendiğimiz de budur.
“Gazze’deki Ortak Operasyon Odası”
Hasan Sivri: Gazze’deki silahlı fraksiyonlar, İsrail’in son saldırılarına nitelikli bir cevap verdi ve bu cevap İsrail yönetimi içerisinde, seçim öncesinde birçok krize neden oldu. Gazze’deki silahlı grupların füzeleri İsrail’in Demir Kubbesi tarafından düşürülemedi. İsrail askerlerini hedef alan nitelikli operasyonlar düzenlendi. Arından İsrail yönetiminde istifalar gerçekleşti. Netanyahu, Nisan ayında yapılmak üzere erken seçim ilan etti. Bu sırada yine Netanyahu, Filistin kuzeyinde Hizbullah’a ait tünellerin bulunduğunu iddia ediyor ve operasyon sinyali veriyor. Bütün bu gelişmeleri ve silahlı Filistin direniş gruplarının Ortak Operasyon Odası’ndan komuta ettiği Gazze Direnişi’ni nasıl okumak lazım?
Leyla Halid: Ben az önce “başta silahlı mücadele olmak üzere tüm şekilleriyle direniş” derken Gazze’de 30 Mart’tan bu yana süren Geri Dönüş Yürüyüşleri’ne de işaret ediyordum. Geri Dönüş Yürüyüşleri her defasında yenileniyor. İşgalci güçler de her defasında, Gazze’deki Geri Dönüş Yürüyüşü kitlesinin silah kullanması için çaba sarf ediyor. Biz 1. İntifada’dan dersler aldık, çok şey öğrendik. Kitlelerimiz ses çıkartmak, protesto etmek ve sözünü söylemek için sokağa çıktıklarında silah kullanmıyor. Bu yöntem, İsrail’in caydırıcı olamadığı ve durduramadığı bir direniş yöntemidir. Gazze’de Mart’ta başlayan Geri Dönüş Yürüyüşleri’ni, işgal güçleri tüm çabalarına rağmen durduramadılar.
Geçen ay içerisinde İsrail işgal güçleri, Gazze’de Han Yunus Kampı’na bir operasyon düzenledi ve Direniş grupları bu operasyonu başarısızlığa uğrattı. Ve hemen ardından silah taşıyan tüm Filistinli fraksiyonlar bir Ortak Operasyon Odası kurdu. Biz de bu operasyon odasındayız. FHKC’ye bağlı Ebu Ali Mustafa Tugayları, Hamas, İslami Cihad, Ulusal Direniş ve Filistin halkını silahlı mücadele ile savunmaya inanan diğer tüm fraksiyonlar, bu operasyon odasında beraber hareket ediyor. Düşman İsrail’in, Gazze’de gerçekleştirmek istediği operasyon Filistin silahlı gruplarınca başarısızlığa uğratıldı. Diğer tarafta Batı Şeria, eşzamanlı olarak nitelikli eylemlere şahit oldu. Ateş açılan eylemlerden tutun da diğer şekilleriyle birçok eylem gerçekleştirildi.
Dolayısıyla bugün düşman kendi içerisinde ciddi seviyede bir siyasi kriz yaşarken, Direniş’in çatışmayı şiddetini yükselterek sürdürmesi, İsrail yönetiminde ve sokağında paniğe neden oluyor. Bugün içte ciddi ihtilaflar yaşıyorlar. Savunma Bakanı Lieberman ve birçokları hükümetten istifa etti. Erken seçime gidiyorlar. Biz çok iyi biliyoruz ki bu an, tam olarak Filistin içerisindeki bölünmeleri bitirme ve ulusal birlik sağlama zamanıdır. Bunun için Filistin içerisindeki bölünmelerin bitirilmesine ve ulusal birliğin sağlanmasına çağrı yapıyoruz. Çünkü biz bugün ulusal kurtuluş aşamasındayız. Ulusal birlik, zafere giden en önemli silahlardan biridir.
Hasan Sivri: Netanyahu’nun seçim öncesinde Gazze’ye veya kuzeyde Hizbullah’a karşı bir savaşa girişmesi mümkün mü?
Leyla Halid: Evet mümkündür. İsrail’de hükümetler krizlerini dışarıya daima savaş şeklinde ihraç ederler. Buyursunlar denesinler, diyoruz. Direniş’in etrafında bir olmayı başarabilen halkı görecekler.
Hasan Sivri: Bugün Batı Şeria’da bazı gelişmeler var. Bazı eylemler gerçekleştiriliyor. Bu eylemler “Taş İntifadası”nın 31. yıldönümüne denk geldi. Batı Şeria’daki gerginliğin tırmanması her zaman akıllara aynı soruyu getiriyor: Batı Şeria’da silahlı direniş hazırlığı mı var? Filistinli fraksiyonların bu konuda hazırlığı var mı? Buna dair İranlıların da “Batı Şeria için hazırlıklarımız var” açıklaması mevcut.
Leyla Halid: Öncelikle şunu söyleyeyim hazırlık her zaman vardı. Direniş’e inanan Filistinli gruplar her zaman hazırlık içerisinde. Lakin bugün bu meselenin, Batı Şeria’da askerlerin ve yerleşimcilerin hedef alındığı eylemlerle yenilenmesi bir çeşit direniş yaklaşımıdır. Bizim, şartların uygun olduğu her an başvurduğumuz bir yaklaşımdır. Bugün maalesef Filistin yönetimi İsrail işgal güçleri ile güvenlik koordinasyonu içerisindedir. Bu da Filistin içerisinde bir çeşit caydırıcılık yaratma girişimidir. Bu anlama gelmektedir. Fakat bu durum bir Filistinliyi, bıçak taşımaktan ve kendi toprakları üzerindeki işgal askerini bıçaklamaktan alıkoymuyor.
“ABD Suriye’nin zaferini idrak etti”
Hasan Sivri: Bölgede önemli bir gelişme daha var. ABD, bölgeden çekileceğini ilan etti. “Yüzyılın Anlaşması”nın uygulayıcılarından Suudilerin, İsrail ile birlikte, ABD’nin bölgede kalmasını istediklerini biliyoruz. İsrailli yetkililer rahatsızlıklarını belli eden ve endişe duyduklarını ifade eden açıklamalar yaptı. Siz bu gelişmeyi nasıl okuyorsunuz? Bu çekilme sizce Suriye’nin bir zaferi olarak mı okunmalı yoksa durumu “ABD başarısız olmamıştır, bir sonraki plana geçiş için çekiliyor” şeklinde değerlendirenler gibi mi anlamalıyız?
Leyla Halid: Bana kalırsa Amerikalılar, halkının desteğini alan Suriye Ordusu’nun kazandığı zaferleri idrak etmeye başladılar. Tabii Suriye hükümetinin resmi daveti ile orada bulunan Suriye’nin iki müttefiki İran ve Rusya da Suriye Ordusu’nun yanında durdu. Trump, Suriye Ordusu ve müttefikleri ile çatışmaya girip kendini utandıracak bir durum yaşamak istemedi. Şunu öncelikle net olarak söylemek gerekiyor. Amerikalılar açısından, ABD’nin müttefiki yoktur, Amerika’nın çıkarları ve Amerika için çalışanlar vardır. Tarihlerine bakılınca bu açık bir şekilde görülür. İran Şahı’ndan vazgeçtiler, Şili’de Pinochet, Mısır’da Hüsnü Mübarek, Tunus’ta Zeynel Abidin’den ve birçok yerde birçok rejimden vazgeçtiler. Amerika ne bu ülkelere, ne de halklara, müttefik veya dost gözüyle bakar. Çıkarlarına uygun olduğu anda, geçici olarak koruma sağladığı rejimlerden vazgeçer. Bunun örnekleri pek çoktur. Amerika’ya güvenen herkesin şunu hatırlaması gerekir: Emperyalistler hiçbir zaman halkların safında durmaz.
Trump geçenlerde göç ile mücadele hakkındaki bir açıklamasında “Artık sınırımızı korumanın zamanı gelmiştir” dedi. Trump bugün, 8 yıl boyunca terör gruplarına ve işgalcilere karşı kararlı bir şekilde duran Suriye devletine karşı masayı devirebilir pozisyona sahip değil. Suriye devleti, terör gruplarına ve işgalcilere karşı zaferler kazanınca bu durum Amerikan liderliği cephesinde şüphesiz kafa karışıklığına yol açtı. Trump Amerikan güçlerini Afganistan’dan da aşamalı olarak çekecek. Bugün Suriye’de işgalci konumundaki Amerikan güçleri, Suriye’den de aynı şekilde aşamalı olarak çekilecek. Trump daima sürpriz kararlar veren biri oldu. Amerikalılar, Trump’tan güçlerinin çekilmesini talep ettikleri zamanlarda bu talebi Trump’ın kendisi reddetti. En nihayetinde uykudan uyanıp, Amerikan Savunma Bakanı’nın da istifa etmesine neden olan Suriye’den çekilme ilanı ile geldi.
Hasan Sivri: İsrail bu çekilmeden hiç memnun olmadığını açıkladı. İsrailliler “Biz kendimizi savunmaya devam edeceğiz” diyor. İsrail’in, Suriye’deki Amerikan güçlerinden beklentileri nelerdi?
Leyla Halid: İsrail’in siyaseti her zaman aldatıcıdır. Daima kendilerinin savunma pozisyonunda olduklarını söyleyip savaşlar açarlar. Suriye’yi birkaç defa bombaladılar. Suriye Ordusu, IŞİD ve Nusra gibi teröristlerle savaşırken İsrail uçakları Suriye’yi bombaladı. Suriye’nin teröristlerle meşgul olduğu dönemi fırsat bilip Suriye’yi bombalayan İsrail bugün kendini savunmaktan bahsediyor. Sanki İsrail değil de Suriye’nin kendisi saldıran pozisyonda. İsraillilerin bu ve buna benzer açıklamaları dünya kamuoyunu aldatmaya yöneliktir.
“LKP ile birlikte Arap Direniş Cephesi çağrısı yapıyoruz”
Hasan Sivri: Son sorum ise Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ile Lübnan Komünist Partisi (LKP)arasında Beyrut’ta gerçekleştirilen toplantı ile ilgili. Bu toplantıda Arap Direniş Cephesi kurma önerisi dile getirildi. FHKC ile LKP bu cephe ile neyi hedefliyor? Bugün FHKC ile LKP’nin, bu hedefleri gerçekleştirme yolundaki imkânları hangi düzeydedir?
Leyla Halid: Sol güçlerin üzerine düşen, Filistin ve herhangi bir Arap ülkesinde, Direniş bayrağını göndere çekmeye yönelik yollar yaratmaktır. FHKC ve LKP, sadece Filistin veya Lübnan için değil, kapsayıcı bir Arap Direniş Cephesi inşa etme çağrısı yaptı. Daha önce 1982’de inşa edilen Lübnan Ulusal Direniş Cephesi tecrübesi var. Başta Lübnan Komünist Partisi olmak üzere bu cephe içerisinde Filistinli ve Lübnanlı fraksiyonlar vardı. O zamanlar Hizbullah yoktu ve Lübnan Ulusal Direniş Cephesi, Lübnan’ı işgal eden İsrail’e karşı ülkenin güneyinde savaşlar verdi. Bu tecrübenin, daha kapsayıcı ve geniş bir şekilde tekrarlanma vakti gelmiştir. “Yüzyılın Anlaşması” sadece Filistinlileri değil, tüm Arap milletini hedef almaktadır. Bugün Netanyahu’nun Arap devletlerinden nasıl resmi ziyaretler aldığına ve bu devletlerde nasıl dost olarak kabul gördüğüne şahit oluyoruz. Bazı Arap devletleri, ABD’yi razı etmek için düşmanımız İsrail ile normalleşme siyasetini benimsemiş durumda. Dolayısıyla “Yüzyılın Anlaşması” sadece Filistin’i değil tüm bölgeyi hedef alan tehlikeli bir anlaşmadır.
ABD’nin, Siyonistlerin ve Batılıların bölgemize yönelik politikalarına, ancak Filistin Direnişi ve bu direnişe inanan diğer güçlerle birlikte karşı koyabiliriz. Bu aşamada Arap Direniş Cephesi’nin inşa çağrısını yapıyoruz. “Yüzyılın Anlaşması”na karşı koymak isteyen herkesi bu cepheye katılmaya ve ana direği silahlı mücadele olmak üzere tüm şekilleriyle direnişe desteğe davet ediyoruz.
Kaynak: Medya Şafak.10 Ocak 2019