İstanbul: Sabahın erken saatlerinde kahvaltıya yetişmeye çalışıyoruz. Eylül bizi bekliyor, biraz da geç kalıyoruz ama neyse ki vardığımızda kahvaltıyı birlikte hazırlayacak kadar zamanımız kalmış oluyor.
Eylül ya da diğer ismiyle Türkmen Karabak, 30’lu yaşlarında, iki çocukla İstanbul’da yaşamaya, ayakta kalmaya çalışıyor. Tabii ailesinden de destek alıyor. Keza bizi kapıda Eylül’ün annesi karşılıyor ve sohbet boyunca yanımızdan ayrılmıyor. Eylül işe çıktığında çocuklara bakmaya geliyor, kendi çocuklarının ardından torunlarını da büyütüyor. Neşeli ve güçlü bir kadın…
Evin tatlı mı tatlı iki küçük yaramazı var. Biri Zilan Devrim, henüz beş yaşında ama nerde ne giyeceğini de çok iyi biliyor, süsüne düşkün ve biz gelen ablalarından kendisine makyaj yapmamızı istiyor. Kısa sürede kaynaşıyoruz. Çoraplar, kıyafetler, makyaj ve anaokulu temel gündem maddelerimizi oluşturuyor. Asmin Eylem ise iki yaşını geride bırakmış, esmer ve zayıf ablasının aksine kumral ve şimdiden ablasıyla aynı boyda, hafif çekik gözlü dünya tatlısı… Biz eve vardığımızda gece uyumadığından ve de uyutmadığından hala uyuyordu. Ancak uyandığında gerçek Asmin ile tanışacaktık.
“Gökyüzünü görmek bizim de hakkımız”
Eylül, Van F Tipi Hapishane’de tel örgülerle havalandırmanın kapatılmasına karşı 100 gündür ölüm orucunu sürdüren Kadir Karabak’ın eşi… Hakkında “gizli tanık” ifadeleri olduğu için iki yıl önce Antalya’da gözaltına alınarak tutuklanan ve o günden bu yana beşinci hapishanesi olan Van F Tipi Hapishane’de tel örgülerle havalandırmanın kapatılmasını “Bizi kafese kapatamazlar” diyerek protesto eden TKP/ML davasından yargılanan Karabak, MKP dava tutsağı Esat Naci Yıldırım ile birlikte 17 Eylül’de açlık grevine başladılar.
Tel örgülerle havalandırmaların kapatılması inşası sürerken Bu insanlık dışı bir uygulamadır. Kesinlik hiç kimsenin böyle bir uygulamaya maruz kalmaması gerekiyor. Bizi kafese kapatamazlar, gökyüzünü görmek bizim de hakkımız. Bunu elimizden alamazsınız” diyen Esat ve Kadir, 24 Eylül’de açlık grevi eylemlerini ölüm orucuna çevirdiklerini duyurdular.
Hapishane idaresi, tel örgülerin Gülen cemaati tutukluları için olduğunu, kesinlikle siyasi tutsaklara dönük olmadığını, 28 hapishanede yapılmaya çalışılan bu tel kafes projesinin direkt bakanlık talimatı olduğu için kendilerinin bu konuda çaresiz ve arada kaldıklarını, ailelere, avukatlara ve tutsakların kendilerine ifade etse de tutsaklar durumun böyle olmadığının farkında… Keza tel örgüler başladıktan sonra açlık grevine başlayan tutsaklar, eylemlerini ölüm orucuna çevirdikleri andan itibaren tel örgülerin durdurulduğunu ve bu iddianın bu süreçten sonra ortaya atıldığını belirtiyorlar. Ha bir de ister cemaat tutukluları ister siyasi tutsaklar olsun, böyle bir uygulamanın kabul edilemeyeceğini söylüyorlar.
“Telefonda da olsa selamlaşamazsınız!”
Sohbet ederken Eylül’ün telefonu çalıyor, telefon Kadir’den… Eşiyle, kızıyla konuşuyor, sağlık durumlarından ve son gelişmelerden bahsediyor Kadir… Biz de kısaca selamlaşmak istiyoruz ancak bu selamlaşma, tutsakların telefonlarını dinleyen idare tarafından engellenmek istenerek telefon daha görüşmenin beşinci dakikasında kapatılıyor. Kadir tekrar aradığında öğreniyoruz ki, Özgür Gelecek muhabiri ile selamlaşmak yasakmış ve bu nedenle keyfi bir şekilde haftalık 10 dakikalık telefon hakkı gasp edilebiliniyormuş!
Kadir, tel örgüye karşı direnişlerine kararlı bir şekilde devam ettiklerini, gardiyanların sayım adı altında sabah ve akşam koğuşa baskın yaptıklarını anlatıyor ve “Bu saldırılarla tutsakların ve toplumun iradesini teslim almaya çalışıyorlar ama bunu başaramayacaklar” diyor. Esat’la sağlık durumlarının iyi olduğundan bahsediyor.
“Bakanlık talebi, eylemi bireysel gördüğü için kabul etmiyor”
Telefonun ardından Eylül ile sohbet ediyoruz. “Van Barosu, Özgürlükçü Hukukçular Derneği, İHD ilgileniyor konuyla… Çeşitli girişimleri var, Adalet Bakanlığı’na yazılan dilekçeler var. Onların sağlığı için Tabipler Odası’nın Van’daki hastanelere başvurusu var mesela. İsimlerini hastanelere verdiler: ‘Eğer olur da Esat ve Kadir isimli bu tutsaklar hastanelerinize getirilirse mutlaka haberimiz olsun. Çünkü onların tedavileri herkese uygulanacak bir tedavi değil. Aramızda bu tedavilerle ilgili uzman olan arkadaşlar var. En az hasarla atlatabilmemiz için tedaviyi biz üstleniyoruz. Biz tedavi zamanında müdahil olacağız.’ Böyle güzel bir girişim var” diye anlatıyor Eylül.
Tutsakların tedaviyi kabul etmediğini de söyleyen Eylül, bakanlıkla da görüşmeler yapıldığını ama bakanlığın eylemi “bireysel” gördüğü için kabul etmediğini anlatıyor:
“Avukatlar da birer gün arayla ziyarete gidiyorlar, çünkü yormak istemiyorlar. Önceleri daha sık gidiyorlardı. Avukatların hapishane idaresi ile de görüşmeleri var, ancak idare her seferinde ‘Elimizden gelen bir şey yok, talepleri bizi aşıyor. Tamamen bakanlıkla alakalı bir durum’ diyorlar. Bu arada bakan yardımcısı, özel kalemiyle görüşüldü. HDP milletvekilleri Dilşat Canbaz ve Bedia Özgökçe birebir randevu talep edip görüşüyorlar, ama görüşmelerden bir sonuç çıkmıyor. Neden çıkmıyor? Kadir ve Esat eylemlerini bireysel başlattıkları ve cezaevinde bu sebepten kaynaklı başkaca bir eylem ve tepki olmadığı için bakanlık bunu iki kişinin bireysel eylemi olarak değerlendiriyor.”
“Onun dışarıdaki sesi olmaya çalışıyorum”
Ölüm orucu zorlu bir eylem şeklidir. Tutsaklar, bu eylem şekli ile kendi bedenlerini bir direniş alanına çeviriyorlar. Kuşkusuz kimi siyasi yapılar bu mücadele şeklini ilk tercih kimi son tercih kimi de dönemsel olarak görüyor ve bu eylemlerin ülke tarihinde farklı dönemlerde olumlu-olumsuz birçok örneği yaşandı. Etkileri ve etkisizlikleri görüldü. Bu ayrı bir tartışma konusu…
Peki bu direnişi sergileyen kişinin en yakınındaki halkasında olan aileleri, sevdikleri bu süreci nasıl yaşıyorlar? Eylül’e soruyoruz bunu…
“Onun dışarıdaki sesi olmaya çalışıyorum. Evet iki çocuğum var, evet İstanbul gibi bir metropolde yaşıyorum, çok kalabalık ve iki kişinin çalışıp da bir ailenin geçinemediği bir yer. Hayat zor ve çok da fazla zorluyor artık. Ama benim tek düşüncem, onların sağlığı… En az hasarla atlatmalarını istiyorum. Esat’ın ailesi de çok üzgün, sonradan öğrendiler oğullarının böyle bir eylem yaptığını… Esat, annesi hasta diye başta söylemedi sanırım.
Umuyorum, talepleri kabul olur ve o tel örgüler kalkar.
Günlük işlere gidiyorum. Sabit bir işte çalışamıyorum, çünkü çocukların sorumlulukları bende, Kadir’in sorumluluğu bende… Sabit bir işe girdiğimde Kadir ile ilgili yapmak gerekenleri yerine getiremem. Ya da çocuklarım rahatsızlandığı zaman onların yanında olamam. Çalışırken de sürekli aklım onlarda ‘Acaba ne oldu?’ Mesela geçen gün yanlış bir anlaşılma sonucu onların hastaneye kaldırıldığı haberi geldi. Tabii panik oldum, çünkü ciddi bir mesafe var. Gönül istiyor ki, kapalı da olsa her hafta gidip bir kez göreyim. Ama Van’da oldukları için bu ciddi anlamda çok zor.”
Eylül ile sohbetimiz ara ara onun saçına kendince şekil vermeye çalışan Asmin’in müdahaleleri ile kesilse de, Asmin sohbetin bitmesinden memnun… Birlikte fotoğraf çektiriyoruz. Zilan’ın ise sohbet yüzünden makyajın ertelenmesine kızgın, biraz da oynamaktan yorgun uyuyakaldığını fark ediyoruz. Makyaj başka bir zamana kalıyor, evdekilerle vedalaşıyoruz.
Van’dan İstanbul’a uzanan bu tel kafes uygulamasında hedefin sadece içeridekiler değil de tüm toplum olduğu açıkça görülüyor. Eylül’ün de dediği gibi “İnsanlar cezaevlerinde bir şekilde yaşamlarını sürdürüp kendilerini mutlu edebiliyorlar. Ama bu uygulama ile iyice yaşanmaz hale getirip dışarıya korku salma gibi bir politikaları var.”