Kültür&Sanat

FİLM | Dersu Uzala: Yoldaşlık hikayesi. Yolun getirmiş olduğu samimi, sıcaklık bir arkadaşlık ilişkisi

"Akira Kurosawa, yaşamı notunca onlarca film yapmış, sinema tarihinde iz bırakmayı başarmış bir insan. 1975 yapımı Dersu Uzala, Sovyet-Japon ortak yapımı bir film"

Yüzbaşı çevreyi tanımak coğrafyayı hakkında bilgiler almak için yanına askerleri alarak yola çıkmış. Bu yolculuk zor, koşullar olabildiğince yıpratıcı. İyi bir rehberin varlığı var olan durumu kolaylaştırabilir, yeri geldiğinde canını bile kurtarabilir.

Akira Kurosawa, yaşamı notunca onlarca film yapmış, sinema tarihinde iz bırakmayı başarmış bir insan. 1975 yapımı Dersu Uzala, Sovyet-Japon ortak yapımı bir film. Belki de biraz magazinsel olacak, o dönemde Kurosawa Japonya’da para bulamadığı, bunalımdan intihara teşebbüs ettiğinden bahsedilmektedir.

Kurosawa yapmış olduğu bir konuşmasında yönetmen olmak için birçok şeyin deneyimlenmesini, insanların dolması sonrasında ‘taşabileceğini’ ifade ediyor. Film yapmak için senaryo yazmak gerektiğini ancak bu şekilde filmin inceliklerinin öğrenileceğini bunun için gerekli olan şeyin, kağıt-kalem olduğunu söylemekte. Evet belki de çok sıkıcı, tahammül edilemez geliyor bazen yazmak. Kelimelerin doğasında sanki hapsedilemez bir şey var.

Ne vakit ben kalemi elime alsam uçuşup dört bir yana dağılmaktalar. Sabır gerektiren ağır bir yük galiba. “Bir dağa tırmanmaya başlarken size söylenen zirveye değil, yere bakmanızdır. Her seferinde adım adım sabırla tırmanmayı sürdürürsünüz.

“Sürekli zirveye bakarsanız ümitsizliğe düşersiniz. Yazmakta buna benziyor” demekte Kurosawa.

Her şeyin bir anda gerçekleşmesini istemek konusunda doğa aslında sayısız örnek göstermekte bizlere. Ağaçların yapraklarını dökmesinden tutun da bir fırtınanın oluşumuna kadar. Kimsenin ölmeye dahi vaktinin olmadığı bir yaşam. Dersu Uzala’yı seyrederken ‘Doğanın karşısında insanın çok zayıf kaldığını’ tekrardan hatırladım. Dersu, yüzbaşı ve arkadaşlarının bir ormanın içerisinde karşılaştıkları birisiydi.

Çevreyi tanımasından kaynaklı, yüzbaşı ondan yardım ister. Dersu teklifi geri çevirmez. Bulundukları noktadan harekete geçerler ve ilerleyince bir kulübe görürler. Dersu yüzbaşından pirinç, tuz ,ister ve oraya bırakır. Anlayamazlar bunu. Dersu’ya sorarlar, onun cevabı ise; “Geçenler aç kalmasın” diyedir. Kentten gelen askerler, başta Dersu ile dalga geçerler. Onun gibi “ilkel birisinin” yardımı komiktir. O kadar ‘ilkeldir ki’ Dersu birçok kez onların yaşamını kurtarır.

 

“Hayvanları bir hiç uğruna öldürmek kötüdür”

Kurşunları boş yere harcayan askerlere sinirlenir Dersu “Siz ne yapıyorsunuz?” Aynı şekilde keyfi bir biçimde önlerine çıkan hayvanı öldürecek olan askere bağırır Dersu, “Hayvanları bir hiç uğruna öldürmek kötüdür” diye haykırır.

Askerler ile yolculuğu biten Dersu’ya yüzbaşı kendisiyle kente gelmesini önerir. Dersu artık o kadar yaşlanmıştır ki, gözleri görmez olmuştur. Çaresizliği, doğadaki bu zayıflığı ölmekle eş değerdir. Kente gider ancak insanların kutularda yaşamasını, nehirde çok su olmasına rağmen suya para vermelerini, oduna para vermelerini anlayamaz. Bir gün ortadan kaybolan Dersu’yu polis göz altına almıştır. Neden mi? Parktaki ağaçları kesmeye gitmiştir, odun ihtiyacını karşılamak için. Bu sahne bana Gurbet(Nihat Behram) kitabında ki bir kesiti hatırlattı. İsveç’te parkta yaban ördeklerini gören Sabri çok şaşırır, neden kimse onları avlamıyor diye.

Parkta ki kızılcığı görünce toplamaya gider. Polis tarafından gözaltına alınır.

Dersu, sen, ben, biz, belki de hepimiz… İyi seyirler

Bir ÖG okuru

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu