CHP, İYİ Parti ile seçim ittifakında anlaştıktan sonra merakla beklenen İstanbul ve Ankara adaylarını da açıkladı.
Aslında bu iki aday, çok önceden biliniyordu. Dolayısıyla bir sürpriz yok.
CHP Parti Meclisi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adaylığı için Ekrem İmamoğlu’nu, Ankara için de Mansur Yavaş’ı resmen ilan etti.
Aslında PM, Kılıçdaroğlu’nun kararını onayladı. CHP Genel Başkanı’nın ne zamandır bu iki isim üzerinde durduğu söyleniyordu.
Hatta belki de mart ayında yapılan tüzük değişikliği ile adayların partili olma zorunluluğu bu nedenle kaldırılmıştı.
CHP’nin İstanbul adayı İmamoğlu, halen İstanbul Beylikdüzü Belediye Başkanlığı görevini sürdürüyor, merkez sağ bir geçmişi var. Sıkı bir inşaatçı! (Şimdilik bu kadarla yetinelim)
MHP’nin eski Beypazarı Belediye Başkanı olan Mansur Yavaş ise 2014’deki yerel seçimde CHP adına Ankara Belediye Başkanlığı seçimine katıldı. Herkes tarafından bilinen sandık hileleri nedeniyle kaybetti. 2016’da da CHP’den istifa etti.
Ama iki yıl sonra CHP’yi yönetenler, Ankara Belediye Başkanlığı’nın olsa olsa Mansur Yavaş tarafından kazanılabileceğine inandıkları için olsa gerek, yine aynı isim üzerinde karar kıldılar.
Bu seçimde hile hurda olmayacağını düşünmüş olmalılar!
Böylece belki de seçimin ve dolayısıyla iktidarın kaderini belirleyecek iki önemli şehirde CHP, iki sağcı adayla seçime girme kararı almış oldu.
Bu, Kemal Kılıçdaroğlu ve çevresindeki bazı CHP yöneticilerinin vazgeçmedikleri bir takıntı. Başarılı olabilmek ve iktidarı sağ partilerin elinden alabilmek için onlar gibi sağcı politikaları uygulayarak o kesimdeki seçmenleri ikna edebileceklerini düşünüyorlar.
Bütün başarısız deneylerine rağmen de asla bu düşüncelerinden vazgeçmiyorlar. CHP, Kılıçdaroğlu başkanlığında bugüne dek bütün seçimlere aynı devletçi ve sağcı takıntı ile girdi. Bundan önceki genel Başkan Baykal’ın yolunu aynen izledi. Sonuç fiyasko oldu. CHP değil seçim kazanmak, oy oranında bir arpa boyu ilerleme bile sağlayamadı.
Ama pes etmedikleri ortada.
Adayları belirlemekle iş bitmiyor. Şimdi bu adayların kazanabilecekleri oy oranlarına nasıl ulaşabilecekleri meselesi gündemin ön planına çıkacak. Çünkü ittifak anlaşması gereğince İYİ Parti, bu iki ilde aday göstermeyecek. Buna rağmen, yani İYİ Parti’nin mevcut oy potansiyeli CHP adaylarına yönelse bile, seçim çantada keklik değil. İki partinin oy toplamı AKP-MHP İttifakı’nın oy oranını yakalayamıyor.
Şimdi herkes önüne, önceki seçim sonuçlarını koyup hesap kitap yapıyor.
Ama nasıl bir hesap kitap yapılırsa yapılsın ortaya çıkan sonuç şu:
Bu iki önemli şehir ile Aydın, Antalya, Adana ve Gaziantep gibi büyükşehirlerde, bu ittifakın HDP seçmeninden oy almadan başarılı olması söz konusu bile değil.
Bunu CHP’nin aklı başındaki yöneticileri de mensupları da biliyor ve söylüyor.
CHP, Ankara ve İstanbul’da HDP oylarına muhtaç
CHP’nin İstanbul ve Ankara’yı kazanması için HDP oylarına, daha doğrusu Kürt seçmenlerin ve HDP’nin diğer bileşenlerinin oylarına ihtiyacı var.
Hesapsa, hesap kitap ortada. HDP’nin İstanbul’da oy oranı yüzde 12,7. CHP-İYİ Parti’nin toplam oyu yüzde 36. Bunların toplamı yüzde 48,7 oluyor.
AKP-MHP ittifakının oranı ise yüzde 51’i buluyor.
İmamoğlu, HDP’nin oylarının tamamını bile alsa arada yine de bir fark var. Tabii bu kapatılamaz bir fark değil.
Her ne kadar Mansur Yavaş, iddialı bir şekilde ben bu seçimi mutlaka alırım diyorsa da Ankara’da da durum ortada görünüyor.
AKP-MHP bloğunun yüzde 53,5’luk oyuna karşılık CHP-İYİ Parti bloğunun oyu yüzde 39,7. Buna HDP’nin yüzde 12,1’lik oranını da katarsak yüzde 51,8 oluyor.
Aslında bu gerçeğin CHP’nin bütün merkez ve yerel yöneticileri de farkında.
Yerel yönetimlerde iktidarı yenilgiye uğratabilmeleri için HDP ile işbirliği yapmaları gerektiğini onlar da biliyor. Ama bilmelerine rağmen adım atamıyorlar. HDP ile değil işbirliği, seçim ittifakı için yan yana durmaktan bile kaçınıyorlar.
Sebebi malum. İktidarın HDP’ye yönelik terörist suçlamaları CHP’yi rehin almış durumda. İktidarın, “teröristlerle işbirliği yapıyorsunuz” suçlamalarından CHP’yi yönetenlerin ödleri kopuyor.
Sadece bu korku değil, devletçi, vesayetçi ve tekçi geçmişleri de onların böyle bir işbirliği yapmasını engelliyor. Geçmişleriyle hesaplaşmaya da asla yanaşmıyorlar.
Altı milyon oya sahip dinamik bir muhalefet gücünü, onlar da iktidar gibi yok saymayı tercih ediyorlar.
Kürt meselesine ve diğer birçok meseleye aynen iktidar gibi bakıyorlar.
Böylesine önemli bir güçle bir arada, birlikte olmayı reddettikleri için de ülkeyi baskıcı iktidara mahkûm ediyor, ciddi bir muhalefet gücü olamıyorlar.
Böylece, ülkenin yaklaşık yüzde 30’luk bir kesimini temsil eden devasa bir muhalefet potansiyelinin de önüne set çekmiş oluyorlar.
İşin başından beri Kürt oylarına, HDP seçmenine ihtiyaçları olduğunu biliyorlar ama bunu görmezden geliyorlar. Saadet Partisi’yle İYİ Parti’yle konuşmakta bir sakınca görmüyorlar ama HDP ile asla yan yana görünmüyorlar. Arada sırada yerel ölçekte ya da gayri resmi görüşmeler olsa da bu temaslar sanki hiç olmamış gibi davranıyorlar.
Söz gelimi Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’le kameralar önünde poz vermekten bugüne dek hiç çekinmedi. Buna karşılık, Kürtlerin saygın politikacılarından ve Mardin’in görevden alınan Belediye Başkanı olan Ahmet Türk’ü arka kapıdan odasına aldı ve gizlice görüştü.
Bu görüşme dahi, CHP’nin Kürt oylarına duyduğu ihtiyacın açığa vurulmamış utangaç bir ifadesiydi.
CHP’li yöneticiler HDP’den uzak durmalarının gerekçesini şöyle açıklıyorlar:
“Üst düzeyde ittifaka gerek yok. Seçmen sandıkta ittifak yapar”
Kürt oylarını aşağılamanın adı ‘sandıkta ittifak’
Bu laf bile aslında Kürt ve HDP’li seçmene yönelik ağır bir hakaret içeriyor.
“Onlarla görüşmeye gerek yok. Nasılsa oylarını bize vermek zorundalar. Özellikle ülkenin Batı’sında aday çıkarsalar kazanma şansları yok. Öyleyse bize oy vermeye mecburlar” demeye getiriyorlar.
Bu nedenle İYİ Parti ile ittifak yaptıkları illerde çıkardıkları adaylarla ilgili olarak, Kürtlerin ve HDP seçmeninin en azından hassas olduğu konular ve sorunlarına ilişkin herhangi bir değerlendirme, bir araştırma yaptıklarını duymadım.
Şimdi Ankara ve İstanbul başta olmak üzere (Buna Aydın gibi başka illeri de ilave etmek gerekebilir) tayin edilen sağcı adaylara Kürtlerin oy vermesi bekleniyor. Bunu açıkça söylemeseler de durum bu.
Kendi yöneticileri, CHP’yi destekleyen gerçekçi kalemler söylüyor.
“Kürtleri yok sayarak seçim kazanamayız” diyorlar.
Kuşkusuz Kürtler ve HDP de durumu değerlendiriyor. Eş Başkan Sezai Temelli geçenlerde yaptığı bir açıklamada, “Çıkarılacak adaylara göre Batı’da bazı yerlerde aday çıkartmayabiliriz” dedi.
HDP, birkaç gün sonra resmî kararını açıklayacak.
HDP de bu faşist koalisyonun yerel seçimde ağır bir yara almasını ve gerilemesini istiyor. Bunun iktidar için sonun başlangıcı olabileceğini düşünüyor.
Hatta Kürtlerin, HDP’nin iktidarla görülecek bir kayyımlar hesabı da var.
Bu seçimlerin, Kürt illerinde bu hesabın görüleceği bir seçim olacağını HDP baştan ilan etti. Ülkenin batı ve güneyinde ise iktidarın büyük kentlerin yönetiminden uzaklaştırılması için her türlü işbirliğine açık olduklarını da defalarca dile getirdiler.
Buna rağmen CHP’den ses seda çıkmadı. “Sandıkta ittifak” lafının Kürtlere ve HDP seçmenine hakaret olduğunun bile farkında değiller.
Üstelik sadece Ankara ve İstanbul’da değil, İYİ Parti ile ittifak yaptıkları 21 ilin en az 6’sında daha Kürtlerin, HDP’nin oylarına muhtaçlar. Adana, Antalya, Hatay, Manisa, Denizli, Balıkesir’de bu oylar CHP-İYİ Parti ittifakının kazanmasını sağlayabilir.
HDP yönetimi hatta onlardan daha önemlisi sandığa gidip iradesini belirtecek olan Kürtler ve HDP’li seçmeni şimdi önemli bir sorumluluk bekliyor.
Böylesine hayati tarihsel bir dönemeçe denk gelen bu seçimde değerli oyunu nasıl kullanacak?
Bana kalırsa, bu seçimi de AKP’ye teslim etmeye hazırlanan Kılıçdaroğlu ve ekibinin, “sandıkta ittifak” hakaretine rağmen HDP seçmeni, demokrasi dersi vermeye hazırlanıyor.
Kaynak: Artı Gerçek. 19 Aralık 2018