Devrimcilerin yaşamı örgüt yaşamıdır. Örgüt dediğimiz şey proletaryanın ve emekçilerin sömürü sistemini yıkmak için iktidara yürüdükleri en temel aracıdır. Örgütü, kitlelerin aracı haline getirecek olan ise o örgütün militanlarıdır. Bunun böyle olmasının nedeni devrimcilerin toplum içinde daha ileride bir konumlanma içerisinde olmaları ve emekçilere bilincin dışarıdan götürülmesi gerektiğidir. İşte bundan kaynaklı devrimciler, kitleleri örgütlerken aynı zamanda kendi yaşamlarını ve kendi faaliyetlerini de örgütlemek zorundadırlar. Her somut göreve, nesnel gerçekliğe göre planlama yapmak ve bunu bir program dâhilinde yürütmek sınıf mücadelesinin pratik seyrinde daha örgütlü ve bilinçli bir yapıya kavuşmamızı sağlar.
Yürüttüğümüz faaliyetin başarılı olmasında planlama yapmanın belirleyici etkisi vardır. Planlama bilgidir, program bilinçtir. Çünkü kitlelerin yaşamında planlama yapma, kendi yaşamına bilinçli şekilde yön verme zayıftır. Kitleler kendi yaşamlarını ve günlük faaliyetlerini kendileri planlamazlar. Kitlelerin yaşamlarına yön veren, günlük yaşamlarını örgütleyen ve bunu denetleyen sistemin kendisidir. Kaçta işbaşı yapacağı, hangi saatler arasında öğrenim göreceği, evden işe işten eve hangi yollardan gidip geleceği vs. her şey sistem, yani egemenler tarafından belirlenmekte, programlanmaktadır. Bunun için kitlelerin kendiliğinden yaşamı örgütsüz ve dağınıktır. Yaşamında bilinç-bilgi değil, sürüklenme vardır. Sürüklendikleri şey belirsizlik ve geleceksizliktir. Ve bu, doğallığında düşünmemeyi, sorgulamamayı beraberinde getirir.
Devrimcilerin ise bilinçsiz ve örgütsüz kitleler gibi yaşamaya, düşünmeye ve hareket etmeye hakları yoktur. Tam tersine kitlelerin dağınık ve sistemsiz olan yaşamlarını örgütleme ve belli bir hedef doğrultusunda sınıf mücadelesinin bilinçli öğesi haline getirme sorumlulukları vardır.
Sorumluluk için bilgi ve bilinç gerekir. Devrimciler faaliyetlerini örgütlerken planlama yapmak zorundadırlar… Planlamalar, politikalarımızın derli toplu hale getirilmesi, belli bir sisteme kavuşup nesnel gerçekliğe uygun hale getirilmesidir. Doğal olarak planlamalarımızın pratikte yaşam bulması için doğru bir politika ve nesnel gerçeklik tarafından doğruluğu ispatlanmış, güçlü bir teoriye ihtiyaç vardır. Teori sınıf mücadelesinin yasalarıdır. Yani materyalist felsefe, ekonomi politik ve bilimsel sosyalizmdir. Bu üç alana hâkimiyet sağlanamadan doğru politika üretilemez. Politika üretilemediğinde de devrimci pratik örgütlenemez.
Bilgilenme, bilinçlenme konusuna gelmeden önce yaşamımızın devrimcileşmesi konusunda yaşadığımız yetersizliklere vurgu yapma gereği vardır.
Devrimci dendiğinde; kitleler tarafından genellikle disiplinli, attığı her adımı düşünerek atan, yaşamı belli bir sistem dâhilinde olan, ne yaptığını bilen kişiler olarak bilinir ve devrimcilerin yaşamı kitlelere örnek teşkil ederdi. Fakat günümüzde bırakalım kitleleri, devrimcilerin kendi yaşamlarına yaklaşımı zayıf veya yetersiz kalmaktadır. Devrimci faaliyetlerinde ve yaşamlarında kendiliğindenci bir tarz yaşanmaktadır. Kendiliğindenciliğin sürüklenme pozisyonu yarattığı, meselenin irade yönünün zayıf kaldığını ifade etmek gerekir. Nasıl yaşanmaktadır? Öğrenci ise uyanabildiği ölçüde okula gitmekte, derslerini verebilmişse dışındaki öğrencilerle ilgilenmekte, internetten başını kaldırabilmişse gazeteye yazı yazmaktadır vb. Eğer işçiyse gazetenin dağıtımı ve kitle çalışması hafta sonuna kalmakta, kitap ve yayınları okuma, politik çalışma yapma “zamanın olmadığından” kaynaklı aksamaktadır…
Buna benzer örneklerin hepsi düşüncede, pratik yaşamda dağınıklığın; dahası örgütsüzlüğün göstergeleridir. Bilgiye ve gerçeğe olan yabancılığın yaratmış olduğu kavrayış geriliğidir.
Devrimcilerin yaşamı değerlidir… Bu yaşamı değerli kılan, içeriğinin devrimciliğindedir. Hem hiçbir keyfinden vazgeçmeyip hem bu yaşamın içeriğinin devrimci olduğunu iddia etmek ise çocukları bile kandıramaz; hele ki bizim gibi binlercesini görmüş örgütü ve halkı kandırmak olası bile dedğildir. O zaman ya bu yaşamın hakkını vereceğiz ya da kenara çekileceğiz.