Manşet

DESA işçilerinin sebatla sürdürdükleri kavga büyüyor

DESA işçilerinin mücadelesi 2008’den bu yana gündemdedir. Türkiye’nin en büyük deri firmalarında olan DESA’da kötü çalışma koşullarına ve yoğun sömürüye karşı işçilerin verdiği mücadele uluslar arası alanda da dikkat çeken, önemli deneyimlerin edinildiği bir mücadeledir ve bugün de tüm yoğunluğuyla devam etmektedir.

2008’de DESA’nın Düzce ve Sefaköy (İstanbul) fabrikalarında sendikaya üye olan işçiler işten çıkarılmış ve işçiler kapı önünde direnişe başlamıştır. Düzce’de 41 işçi, Sefaköy’de ise Emine Arslan 400 güne yakın direnişi sürdürmüştür. Emine Arslan’ın verdiği mücadele ve yaşadığı baskılar (kızının kaçırılması, para teklifleri vb) kamuoyunun da ilgisini çekmiş ve İstanbul’da ve uluslar arası alanda kurulan dayanışma komiteleri ile beraber sendika ve üyeleri yoğun bir kampanya süreci sonucunda başarıya ulaşmış, patron masaya oturmuş, imzaladığı protokolle sendikayı tanımış, işçilerin bir kısmını işe geri almış, kalanlarının da yasal haklarını ödemiştir.

Ancak bir süre sonra DESA yönetimi sendika üyelerine baskıyı yoğunlaştırmış, protokolü ihlal etmiş ve sendikayı yok etmekle uğraşmıştır. DESA işçileri de sendikasıyla beraber buna direnmiştir. Bu anlamıyla toplusözleşme yapacak düzeye gelmemesine karşın örgütlenme çalışmasının sürdüğü en uzun işçi mücadelelerinden biri olmuştur. Sendika Düzce fabrikasında ciddi bir örgütlülük oluşturmayı başarmıştır ancak Sefaköy fabrikasındaki her örgütlenme çabası çok yoğun baskı sonucu istenilen düzeye gelememiştir. Bu nedenle sendika DESA’da örgütlülüğünü korumakla beraber toplusözleşme imzalayacak barajı geçememiştir. Bunda Sefaköy fabrikasındaki yoğun denetimin yanı sıra İstanbul’da çalışan işçilerle Düzce gibi kırsal kesimlerde çalışan işçilerin talep ve durumlarının farklılığı da etkili olmaktadır.

DESA yönetimi çok çeşitli taktiklerle işçiler üzerinde baskı uygulamış ve sendikal örgütlülüğü yok etmeye çalışmıştır. Çok çeşitli mobbing tekniklerine başvurmuştur. İşçileri fabrika içinde sürgün etme, tecrit etmenin yanı sıra işten çıkarmak için provokatif tavırlar sergilenmiştir. Baskı sonucunda birçok işçi psikolojik tedavi görmeye başlamıştır.

Bununla da yetinilmemiş performans ölçümü adı altında ayrımcılık yapılmıştır. Bu bazı zamanlarda yalnızca sendika üyelerinin performansını ölçmek şeklinde olmuştur. Bazı zamanlarda ise performans ölçüm sonuçlarının olduğu belge tam doldurulmadan işçiye imzalattırılmaya çalışılmıştır. Bu belgelerle işçilerin düşük performans sergilemesi kanıtlanmaya çalışılmıştır. Sendika üyeleri yeterince doldurulmayan bu belgeleri imzalamayı reddetmiş veya belgenin bir fotokopisini talep etmiştir. Ancak DESA yönetimi kötü niyetini açığa çıkaran bir tutumla fotokopiyi vermemiş, sendika üyeleri de belgeleri imzalamayı reddetmiştir. DESA yönetimi hiçbir yasal geçerliliği olmayan, şirket içi bir uygulama olan bu belgeleri işçiye rızaları dışında imzalatmaya zorlayarak da ayrıca suç işlemektedir. Kimse istemediği halde bir belgeyi imzalamaya zorlanamaz.

Dahası imzalamayan işçilerin evlerine noter kanalıyla ihtarlar gönderilmiştir. Bu ihtarlarda yönetimin istediğini yapmadığı halde işten çıkarılacakları belirtilmiştir. Fabrikada elden vermek yerine noter kanalıyla eve göndermekteki amaç ise işçinin ailesini de tedirgin etmektir. Şubat ayıyla Nisan ayı içerisinde 2 ay içerisinde 25 sendika üyesine 111 ihtar gönderilmiştir. Kimi sendika üyelerine neredeyse her hafta bir veya iki ihtar gönderilmiştir.

DESA yönetimi sendikal çalışmanın olduğu iki fabrikasında da sendika aleyhinde ırkçı, faşist açıklamalar yapmakta da ısrar etmektedir. İşçilere hem sözlü olarak hem de dağıttığı bildirilerle sendika yönetici ve çalışanlarının terörist, Kürt, Ermeni, komünist olduğu belirtilerek işçiler kışkırtılmaya çalışılmıştır.

Yakın dönemde de yeni sendikalar yasası sebebiyle işçilere sendikanın baraj altında kalacağını belirterek sendikanın sona ereceği, kapanacağı propagandasını yapmaktadır. Elbette bu doğru değildir. Birincisi sendikal hak ve özgürlük ile toplusözleşme ayrı meselelerdir ve sendika üyesine baskı yapmak suçtur. İkincisi ise baraj meselesi söz konusu olduğunda yetkili sendikalarla bu meseleyi çözmek zor değildir.

Tüm bu baskılara karşın Düzce fabrikasındaki işçiler ciddi bir direnç göstermektedir. Düzce’de yaşam sendikayla beraber değişmektedir. 2004 sonrasında halkın vergilerinden toplanan teşviklerle sanayiye açılan Düzce’de metal, kimya ve tekstil gibi sektörlerde çok sayıda büyük, çoğu yabancı sermayeli veya ihracata dönük üretim yapan fabrikalar kurulmuş, Düzce halkı bir anda kırsal, köy yaşamından sanayiye geçmiş, işçileşmeye başlamıştır. Köyle bağlarını sürdüren işçiler yılın belirli dönemlerinde fındık vb tarla işlerine gitmek için fabrikaları boşaltmakta, fabrika işçiliğini sigorta için tercih etmekte, tarlalarından ek gelirlerini korumaktadır.

Fabrikaların açılması aynı çatı altında binlerce kişinin çalışması kadın-erkek ilişkileri başta olmak üzere ciddi değişimlere de sebep olmuştur. Ülkenin en muhafazakar yerlerinden olan Düzce’de son 5 senedir çok sayıda sendika şubesi açılmış, işçilerde sendikal mücadeleye ilgi artmıştır. Deri-İş, Birleşik Metal İş, Teksif, Petrol İş, Türk Metal gibi sendikalar önemli çalışmalara imza atmıştır. Düzce’de artık işçi direnişleri yaşanmakta, 1 Mayıslar kutlanmaktadır. DESA işçilerinin mücadelesinin bu gelişimde önemli katkısı olmuştur. Şehirdeki ilk ve en kapsamlı direnişi örgütlemeleri, şehir merkezinde eylemler, açıklamalar yapmaları birçok önyargıyı bizzat kendilerinin yıkmasını sağlamıştır.

Sendika baskılara karşı işçi toplantılarıyla, fabrikada, Düzce’de, İstanbul’da eylemler örgütlemekle cevap vermiştir. Yine uluslar arası dayanışmayı etkin şekilde değerlendirmeye çalışmıştır. Marka imajının zedelenmesi, DESA’dan sipariş alan büyük markalar üzerinde baskı kurarak siparişlerini çekmelerini sağlamak vb stratejilerle hareket etmiştir. DESA yönetimi ilk protokol döneminde ciddi maddi zarara uğradığı için uluslararası baskıyı önlemek için her tepki geldiğinde görüşmeyi kabul etmiş, sosyal diyalog söylemini kullanarak sendikayla görüşmüş, sözler vermiş ve hiçbir sözünü tutmamış, görüşmeleri süreci uzatmak, oyalamak için değerlendirilmiştir.

Gelinen aşamada Düzce fabrikasında sendika üyelerine yönelik baskıların devam etmesi ve Sefaköy’de üye olmak isteyen işçiler üzerinde türlü baskıları, sorgulamaları, işten çıkarmaları, tecrit etmeleri sürdüğü ve görüşmelerinin samimi olmaması sebebiyle uluslar arası sendikal hareketin diyalogla sorunları çözme girişimlerinin sonuçsuz kaldığı anlaşılmıştır.

Her iki fabrikasında da işçiler üzerinde baskıların yoğunlaştığı ve işçilerin mücadelelerinin arttığı bu dönemde Deri-İş’in bağlı olduğu Küresel Sanayi İşçileri Federasyonu ve Avrupa Sanayi İşçileri Sendikası ortak bir kampanya başlatarak DESA işçilerinin sendikal hak mücadelesine destek veriyor. DESA yönetimine protesto mektuplarının gönderilmesi ve DESA’nın müşterilerinin bilgilendirilmesiyle başlayan kampanya süreci uluslar arası heyetlerin Türkiye’ye ziyareti ve uluslar arası eylem günü gibi çeşitli araçlarla büyütülerek sürdürülecektir. 2008’de o dönemki uluslar arası tekstil-deri işçileri federasyonu ile tüketici örgütlerinin yaptığı kampanyadaki olanakların çok daha fazlasına sahip olan bu kampanyanın çok daha etkili olacağı anlaşılmaktadır. Metal, tekstil, kimya, maden, enerji işkollarını birleşmesiyle 50 milyonu aşkın işçiyi temsil eden ve özellikle metal ve kimya federasyonlarının kampanya ve aktivizm deneyimine ve ciddi bir örgütsel ve finansal güce sahip olan IndustriALL Küresel İşçi Sendikasının Avrupa Sendikasını ve çok çeşitli tüketici örgütlerini de yanına alarak başlattığı bu kampanya şayet yereldeki işçilerin direnciyle sağlıklı olarak birleşirse DESA işçilerini 5 yılı aşkın süredir sebatla verdikleri hak mücadelesini kazanmaları oldukça mümkündür. (Bir DDSB’li)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu