H.Merkezi: Türkiye, Kürdistan ve Avrupa’da bulunan politik tutsaklarla dayanışma ve Türkiye tarihinde politik tutsaklar üzerinde geliştirilen saldırıların en travmatik olanı addedilen,12 Eylül 1980 Askeri Faşist Cuntası ile beraber Diyarbakır Hapishanesi’nde tutsaklara yönelen kimliksizleştirme ve kişiliksizleştirme saldırısı, ABD’nin tüm dünyaya yaydığı anti-terör patentli tretmanlarının TC versiyonuydu.
Uygulandığı tüm süreç boyunca 60 tan fazla kişinin ölümüne, birçok kişide kalıcı sakatlıklar ve psikolojik tahribata yol açan, Diyarbakır zindan süreci, uygulamaları ve direnişi, faşizmin yapısal karakteri ve insanlık dışı, doğadışı kapasitesi hakkında geniş bir değerlendirme zemini sunuyor izleyenlerine. Ne yazık ki hasbelkader bir uğrayıp geçmiş ve gerilerde kalmış bir karanlık sayfa ya da tarihsel istisna olarak değerlendiremeyeceğimiz bu yaşanmışlık ve acı deneyim; daha sonraki sivil iktidarlar süreçlerinde Hapishanelerde, sağ ve sol maskeli faşizm kliklerinin birbirinden hiçte geri kalmadığını gösteren Ölüm orucu süreçleri ve ironik olarak “yaşama dönüş” adıyla kodlanan başka saldırılara sahne oldu. Günümüz de hapishaneleri politik tutsakların tecrit edildiği ve sesinin kesildiği bir alan olarak mimarisi, kadrolaşması ve haishaneleri anlayışı ile bu tretmanların zamana yayıldığı ve süreklileşme riski taşıyan bir güncel kanayan yara halindedir.
İşte baskının her türlüsünün açık cezaevi haline getirilmiş Türkiye ve Kürdistan’da, sürekliliği yaşatılarak topluma adeta düşük yoğunluklu kanıksatma programlaması uygulanırken Politik tutsakların karşı karşıya bulunduğu ağır tehdidi ve riski anlatmanın önemli araçlarından biri idi İZ Belgeseli. Nitekim Stuttgart/Feurbach ta etkinliğe katılan kitle üzerindeki etkisi sarsıcı oldu. Etkinlik programının devamında ki müzikal kesiti katılan kitlenin ve Müzikal etkinlikte rolü olanların isteği ile iptal edildi. Ceza ve tutukevlerindeki politik tutsaklara etkinlik sonrası mektup kampanyası ve hemen orada iletilmek üzere toplu mesajlar yazıldı.
Düşünen sorgulayan ve mücadele eden kitlelerin önü bu tip saldırılarla kesilme olasılığı dün olduğu gibi bugünde Avrupa’da yaşayan muhalif kesimler ve halklar için bir tehdittir. Yükselen faşizm ve faşist iktidarlar, hak gaspları anti-demokratik ve polis devleti olma yönünde örneğin Bayern eyaletinde onaylanan polis yasası gibi adımlar birer alarm çanlarıdır. Turgut Kaya’nın Yunanistan devleti mahkemeleri kararı ile faşizmin hüküm sürdüğü bir devlete yani TC’ye iade kararı yine tüm politik ilticacılar üzerinden göçmenlere ve sığınmacılara birer gözdağıdır.
Demokratik mücadelenin önemli aktörleri olan Avrupada’ki demokratik kitle örgütleri, devrimci, sosyalist parti ve gruplar, sendikal örgütlülük ve işçi hareketinin gelişmelere karşı daha fazla inisiyatif alması toplumsal bilinç ve refleksleri geliştirecek program ve kampanyalar izlemesi bunun için İZ Belgeseli gibi çalışmalar ve başka üretimlere destek sunarak, Avrupada’ki göçmen kitlesini ve Avrupalı emekçileri daha fazla politize edecek siyasal kültürel çalışmalara ve eylemlere yönelme acil bir gerekliliktir. Elbette bu sarsıcı deneyimin bir kez daha yaşanmaması ve toplumsal belleğimize yenilerinin eklenmemesi neyle karşı karşıya olunduğunun bilince çıkarılması ve buna karşı mücadelenin kararlılıkla örülmesi ve yükseltilmesi ile ilgilidir.