Makaleler

Cihatçı çetelere ve emperyalistlere “Zeytin Dalı”: Efrîn’e bombardıman, saldırı ve işgal!

TC’nin Efrîn’e yönelik başlattığı ve oldukça ironik bir şekilde “Zeytin dalı”nın tarihsel anlamına adeta hakaret olarak “Zeytin Dalı Harekâtı” adını verdiği operasyon, yakında bir ayı dolduracak.

TC’nin havadan saldırılarla sonuç almaya çalıştığı ve bu sırada büyük bir yıkım, vahşet ve katliama imza attığı işgal operasyonu, DSG, YPG güçleri ile Efrîn halkının direnişi sonucunda istenilen başarıyı gösteremedi. TC’nin YPG mevzilerini, yerleşim yerlerini bombardımana tutarak etkisiz hale getirme, akabinde karada önden cihatçı çetelerle ilerleme taktiğini yaşama geçirmeye çalıştığı anlaşılıyor. Ne var ki söz konusu manevraların güçlü bir direnişle karşılaştığı ve işgalcilerin çok ciddi kayıplar verdiği de bir gerçek. Başbakan Binali Yıldırım’ın 15 maddelik talimatı gereğince burjuva-feodal medya “zafer” manşetleriyle, televizyonlarda “başarılı operasyon” analizleriyle süslenirken, sahadan ulaşan bilgiler ise karadan istenilen düzeyde bir ilerleme sağlanamadığı yönünde.

Suriye’de Efrîn operasyonuyla bir kez daha görüldüğü üzere, bir yanda Rusya’nın diğer yanda ABD’nin etrafında kümelenen, bölgenin gerici, faşist güçleri arasında kıyasıya bir mücadele sürdürülüyor. Ortadoğu’daki nüfus ve hâkimiyet mücadelesinin alanı haline gelen Suriye’de, her gücün hem rakipleriyle hem de kendi içinde oldukça karmaşık, sahadaki dengelere göre her defasında yeniden şekillenen bir ilişkisinin olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Bu bağlamda Efrîn’e yönelik saldırısı öncesi, başta Rusya ve ABD emperyalistleri olmak üzere bölge devletleriyle AKP iktidarının çok yönlü askeri ve siyasi diplomasi trafiği gerçekleştirdiği de herkesin bildiği bir sır durumunda. Bu bağlamda TC devleti, her güçle, niteliğine, temel çıkarlarına uygun bir ilişki geliştirerek işgal operasyonu için güçlü bir destek sağladı.

 

Rusya’nın Efrîn Stratejisi; Kürtlerin Burnunu Sürtme!

Efrîn operasyonu başladığında genel kanı, kaba haliyle TC’nin İdlip’ten uzak durmasına karşılık olarak Rusya’nın bu operasyona “sınırlı” yeşil ışık yaktığı oldu. Bu kanıyı güçlendiren veyahut aksini iddia eden çok sayıda görüş ortaya atıldı. Rusya Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü ve Uluslararası İlişkiler Rusya Konseyi uzmanı Anton Mardasov, Rusya’nın “İdlip’e karşı Efrîn” seçeneğine onay vermiş olabileceğini şu şekilde dile getiriyor:

“Rusya Türklerin Afrin’le ilgili taleplerini artık daha fazla engelleyemedi. Türkiye’nin Afrin’e saldırmak için mümkün olduğunca çok sayıda muhalif grubu İdlip’ten kaydırması gerekecek. Bu da Şam’ın İdlip’te çok sayıda yerleşim yerini kurtarmasını mümkün kılacaktır.

Benzer bir senaryo daha önce Doğu Halep’te uygulandı. Türkiye’nin binlerce asiyi geri çekmesiyle, kentin savunma hatları büyük ölçüde zayıfladı ve bu da Halep’in kurtarılmasına kolaylık sağlayan bir faktör oldu.”[1]

Şark-ul Avsat’a açıklama yapan YPG Genel Komutanı Sipan Hemo’nun, “Şam ile temaslarımız devam ediyordu, ancak Moskova, Ankara ile anlaşma sağladı ve Suriye liderliğinin Türk saldırganlığına karşılık vermesini engelledi” açıklaması da bu yaklaşımı güçlendiriyor.

Efrîn işgali başladıktan sonra Efrînli yetkililerin kamuoyuna yansıyan açıklamaları, Rusya’nın, kentin kontrolünün rejime teslim edilmesi şartıyla koruma teklifinde bulunduğu şeklinde. PYD/YPG’nin ise bu teklifi reddettiği ve Efrîn’i korumak konusunda kararlı bir tutum alarak, gerçekleşecek hava saldırılarından da Rusya ve ABD’yi sorumlu tutacağına yönelik bir tutum aldığı basına yansıdı.

İşin özü, Rusya’nın, Efrîn karşılığında Suriye rejimi ile büyük oranda TC’nin kontrolündeki cihatçı çetelerin çatıştığı İdlip’i istediği. Hatta yapılan anlaşma gereği, El Kaide uzantılı El Nusra, çatışmayı durdurup Ebu Zuhur Askeri Havaalanı’nı Suriye rejimine teslim etti. Açık ki Rusya bu adım üzerine TC’ye operasyon izni verildi. Tüm bu süreçte ABD ise, Rusya’nın kurguladığı oyunda denge siyaseti yürütmeyi çıkarlarına uygun buldu ve böylece Türkiye’nin Efrîn’e dönük saldırısının önü açılmış oldu.  

Rus Vzgliad gazetesinin baş editörü Pyotr Akopov’un Rusya’nın Kürtlere öneriler sunduğu ama Kürtlerin ABD ile hareket etme kararı alarak bu önerileri iyi değerlendirmediğine yönelik yorumu da bu görüşü güçlendiriyor.

Pyotr Akopov, Kürtlere, “artık tercihinizi yapın” imasında bulunuyor ve şunu söylüyor: “Erdoğan’ın şu andaki faaliyeti uzun sürmeyecek ve tam teşekküllü bir Türk-Kürt savaşına dönüşmeyecek. Ne Ankara, ne Moskova, ne Tahran, ne Şam bununla ilgilenmiyor. Türkler Kürt devletinin oluşumuna izin vermemek için kararlılıklarını gösterecek ve hepsi bu kadar. Rusya’nın teklifi için hala şansınız var!” Rusya’nın Efrîn’deki Kürtlere yönelik bir burun sürtme politikasını yaşama geçirdiği çok açık. Ne var ki Rusya’nın tutumu sahada özellikle de İdlip’teki gelişmelere bağlı olarak sürekli olarak güncelleniyor.

 

İdlip’te neler oluyor?

Biliyoruz ki AKP iktidarı bütün başarısızlıklara rağmen Suriye’de oyunda kalmak, Kürt bölgelerine saldırı, işgal için zemin yakalamak ve Esad yönetimine karşı savaşan cihatçı-tekfirci çeteleri sahadan tamamen silinmesini önlemek için Rusya’nın Astana sürecinde “gerilimi azaltma bölgeleri” oluşturma planına ortak olmuştu.

Rus emperyalizmi ise TC devletinin bu politikasını, Suriye’de cihatçı çeteler üzerindeki etkisi ve savaşın lojistik kaynağı olması sebebiyle kabul etti. Rusya, TC devletine kendi Suriye senaryosu ekseninde ve de ortak çıkarlar üzerinden işbirliği yapma yaklaşımı sergiliyor. Bu stratejinin diğer bir ayağı da TC’nin ABD’den uzaklaştırılmasıdır. Kürt sorunu TC’nin Rusya’ya yakınlaşması ve işbirliğinin geliştirilmesi için en etkili sinir uçlarından biri ne de olsa!

Elbette tüm bunlara paralel olarak ekonomik alanda stratejik yatırımlardaki işbirliğinin sürdürülmesi de en önemli başlıklardan. Bu ilişkinin Suriye’deki en kritik başlığını ise İdlib’de “seçici” çatışmasızlık rejimine geçilmesi oluşturuyor. Dört bölgede hayata geçirilmesi hedeflenen bu plana “gerilimi azaltma bölgeleri” denildi.

Hatırlanacağı üzere, geçen yıl Astana’daki görüşmelerin yedinci turundan çıkan mutabakata göre İdlib üç etki alanına bölünüyordu. Kuzeyden güneye inen tarihi demiryolunun doğusu “birinci bölge” olarak Rusların denetimine bırakılıyordu. Burası İdlib’in doğusuna ilaveten Halep’in güneybatısı ve Hama’nın kuzeyinden parçalar içeriyordu. Birinci bölge cihatçı çetelerden arındırılacak ve “askersizleştirilmiş bölge” olarak Rusya’nın gözetimine bırakılacaktı. Ruslar güvenliği temin ederken yereldeki sivil idarelere dokunmayacaktı. Adına “Üçüncü bölge” denilen Şam-Halep uluslararası otoyolunun batısı ise TC’nin gözetiminde olacaktı. TC’nin himayesindeki cihatçı çetelerde siyasi çözüme kadar burada konuşlanacaktı.

Demiryolu ile otoyol arasında kalan orta kısım ise “İkinci bölge” olarak adlandırıldı. Ateşkes dışı tutulan El Kaide bağlantılı Nusra Cephesi’nin (Şam’ın Fethi) başını çektiği Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) bu bölgeye hapsedilmesi hedefleniyordu. TC, himayesindeki cihatçı çeteleri hizaya sokabileceğini ve hedefteki örgüt HTŞ’yle uzlaşarak bir yol bulacağını düşündü. Nihayetinde “El Kaide ile birlikte çalışıyor” tespitlerine rağmen HTŞ ile anlaşarak İdlib’e girdi. HTŞ’nin kontrolüne son verilmemesi ya da hedef alınmaması koşuluyla TC ordusunun gözlem noktası kurmasına izin verildi. Hâlbuki Astana mutabakatı IŞİD, El Nusra ve bunlarla bağlantılı örgütlerle savaşın sürmesini öngörüyordu. İdlib’in TC’nin denetimine sokulması, aynı zamanda aynı zamanda bu bölgeden Rusya ya da Suriye güçlerine yapılacak saldırıların sorumluluğunu da yüklemiş oldu.

Nitekim 31 Aralık ve 5 Ocak’ta Hmeymim Üssü’ne düzenlenen saldırılardan sonra Rus basını TC’yi adres olarak gösterdi. Rus güçleri de elde ettikleri psikolojik avantajla Hama’nın kuzeyinden İdlib’e doğru başlayan harekâtın şiddetini artırdı. Son olarak 3 Şubat’ta Sukhoi Su-25 tipi uçağın Serakıp’ta düşürülmesinin ardından yine Rus medyası saldırıda kullanılan roketin (MANPADS) TC’den temin edildiğini yazdı.

Bu durum Rusya’nın İdlip’e yönelik bombardımanın şiddetini artırması için uygun fırsatı verdi. Görünen o ki, Suriye’de TC’nin hanesine yazılan her gelişme, Ankara’yı daha fazla Ruslarla işbirliğine mecbur eden sonuçlar üretiyor. Bu anlamda Efrîn işgal operasyonunun başlamasıyla İdlib’teki her gelişme, TC için daha kritik bir önem kazanmaya başladı. Burada sürecin Rusya’nın öngördüğü şekilde geliştiği bir gerçek.

TC’nin İdlib’e gözlemci yerleştirme kapsamında ilk hamle olarak Efrin’i işgal için Seman Kalesi ve Dar’et İzze tarafına asker konuşlandırdı. İkincisi ise Türk askeri konvoyunun Tel el Is bölgesine yerleştirilmesi oldu. 29 Ocak’taki ilk hamle Suriye rejiminin askeri konvoyun bölgeye intikalini önleyecek şekilde yaptığı bombardıman yüzünden başarısız oldu.

Tüm bunlar yaşanırken bölge daha önemli gelişmelere ev sahipliği yaptı: Suriye ordusu ve İran’la ilişkili müttefik güçler, Rusya’nın hava desteğiyle 26 Aralık’tan bu yana süren operasyonlarla gerilimi düşürme planındaki birinci bölgeyi TC himayesindeki cihatçı çetelerin elinden aldı. Geriye Rakka ve Deyr el Zor’daki hezimetten sonra Hama kırsalına çekilen IŞİD’in elindeki kuşatılmış küçük bir yer kaldı. Demiryolundan uluslararası otoyoluna doğru ikinci bölgede ilerleyen Suriye ordusu ve müttefikleri, TC’nin nüfuz alanının başladığı yere epey yaklaştı. Harekâtın görünürdeki hedefi Serakıb ise, 15 kilometre ötede. Bu bölgede HTŞ’nin yanısıra TC’nin şemsiyesi altındaki çok sayıda cihatçı örgüt etkili. Türk ordusunun konuşlanmaya çalıştığı Tel el Is’da sıcak bölgenin hemen önünde. Üstelik Astana mutabakatıyla çizilen üçüncü bölge sınırının epey ötesinde. Anlaşılan o ki TC, Fırat Kalkanı cebini (2 bin kilometrekare), Efrîn mıntıkasıyla (tamamı 4 bin kilometrekare) bağlayıp, aşağıya Idlib vilayetinin Türkiye’ye sınırdaş bölümünü (5 bin kilometrekare) içine alarak Suriye’nin kuzey batısında ters “L” biçiminde bir alanı “güvenlik bölgesi” olarak denetlemeyi hedefliyor. Ancak İdlib’te Suriye ordusu ve Rusya’nın tutumuna dair belirsizlik bu planın geleceğini de tartışılır kılıyor!

Hele de bir aya yakın bir süre geçmesine rağmen istenilen başarının sağlanamadığı Efrîn için Rusya’nın şimdiden çatışmasızlık bölgesi ilan edilmesine yönelik önerisi dikkate alındığında durum TC için daha karmaşık hale gelecek!

 

Efrîn’de TC’ye Destek, Suriye’de Kürtlere Yatırım

Diğer yandan Rusya’nın olurunu alan AKP “yeşil ışık” yandığında da ABD’ye göz kırpmayı ihmal etmedi. Böylece TC devleti, bir yandan Rusya ile iş kotarırken öte yandan ABD ve NATO’ya korkulacak bir durum olmadığının mesajı vermiş oldu. Bu cenahtan TC devletine Efrîn işgali konusunda açık bir destek geldi. Aslında bu, AKP’yi Rusya’dan uzaklaştırmanın bir fırsatı olarak görüldü. Ancak bu tür taktiklerin hareket alanı sınırlı. Zira bir yandan TC’yi destekleyerek Rusya’dan uzaklaştırma fırsatı var, ancak diğer yandan Kürtleri karşılarına almış olacaklar ve onları Rusya ile müttefikliğe yöneltmiş olacaklar. Bu da ABD’nin Kürtler üzerinden Suriye’de edindiği pozisyonu kalıcılaştırma kurgusuna bir “darbe indirme” anlamına gelir.

NATO üyeleri, TC’nin kazanılması, elde tutulması yaklaşımına sahip diğer yandan ABD’nin Kürtler üzerinden yürüyen kurgusunun güçlendirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Bunun anlamı şudur: “Efrîn’deki Kürtlere karşı Türkiye desteklenmeli ama ABD’nin müttefiki olan Kürtlere yoğunlaşılmalı.”

Bu da ABD’nin “Fırat’ın doğusu” kurgusuyla uyumluluk gösteriyor. Aslında Türkiye’den de aynı “uyumlu” çıkış geldi. Kürtlerin “Fırat’ın doğusuna çekilmeleri” meselesi Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından aleni bir şekilde söylendi. Ama bu konu üzerinde sözde “pazarlık” yapılıyor ve ABD’ye birer “koşul” olarak sunuluyormuş gibi dile getirildi. TC tarafından ABD’ye uzatılan “zeytin dalı” emarelerine bakacak olursak, birincisi İbrahim Kalın’ın, “Türkiye’nin ABD ile birlikte çalıştığı takdirde daha büyük stratejik çıkarları olacağını”[2] savunmasıdır. İkincisi, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Paris’te görüştüğü ABD’li mevkidaşı Rex Tillerson’dan geldiğini belirttiği “Suriye’nin kuzeyinde 30 kilometrelik güvenli bir hat” önerisini açıklarken, “ABD’yle güven ilişkisi yeniden kurulana kadar, bu konuların tartışılmasının doğru olmayacağını” söyledi. Ama asıl “uyumlu” hamle, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ’dan geldi. Bozdağ, “Bizimle bir dayanışma içine ABD girmek istiyorsa, bunun yolu basit. Silah vermeyi durduracak ve verdiği silahları toplayacak. PYD/YPG teröristlerine Türkiye’ye karşı savaşmayı bırakmalarını ve Fırat’ın doğusuna çekilmelerini söyleyecek. PYD/YPG’yi kim eğitti, kim donattı. ABD yaptı. O teknik silahları ABD dağıttı. Bunların eğitimini ABD verdi”[3] dedi.

Görüldüğü gibi aslında bütün meselenin büyüsü, “Fırat’ın doğusuna çekilme” cümlesinde saklıdır. Ve ABD tam da bunu kurgulamaktadır. Efrîn operasyonunun ardından QSD tarafından yapılan açıklamada “Soçi Konferansı ve sonuçlarını reddediyoruz, Ruslar pozisyonlarını tekrar değerlendirmeli” ifadeleri kullanıldı. Aynı açıklamada ABD ile ilgili olarak da şöyle denildi: “ABD Afrin açıklaması ile Türkiye’ye destek verdi. ABD’nin bu tavrı adaletsizdir ve tavrını yeniden değerlendirmelidir, biz onların IŞİD ile mücadelede ortağıyız.” QSD bir yandan ABD ile ilişkilerini sürdürürken diğer yandan ABD’nin desteklediği Efrîn işgaline karşı Efrîn halkının desteğiyle direnişe devam ederek bağımsız duruşunu korumaya çalışıyor.

 

İşgalciler yenilecek direnen halklar kazanacak!

Öte yandan TSK’nın günlük olarak net ölü ve yaralılar üzerinden rakamlar verdiği, adına “Zeytin Dalı” dediği ve ardından “çember, hilal, kelepçe, kıskaç” gibi terimlerle 4’ten 8 kola çıkarttığı operasyonun ömrü, kapsamı ve biçimi gün geçtikçe daraldı.

Üç saat bir haftaya, bir hafta bir aya, bir ay ise yaz aylarının başına ertelenen ve kapsamı tüm Efrîn’den 30 kilometreye, 30’dan 20 kilometreye, oradan da roket menziline kadar daraltarak devam eden operasyonda alarm zilleri çaldıkça Ankara’da toplantı üstüne toplantı yapılmaya başlandı. TC’nin Osmanlı’dan kalma fetihçi hayallerle şişirdiği zafer naraları Efrîn önlerine daha yaklaşamadan birer birer sönmeye başladı!

 

Kaynaklar:

1- Twitter hesabı: https://twitter.com/anton_mardasov

Bütün yazıları: https://vz.ru/search/?s_string=%C0%ED%F2%EE%ED+%CC%E0%F0%E4%E0%F1%EE%E2

2- https://tr.sputniknews.com/turkiye/201801241031942360-ibrahim-kalin-turkiye-abd-afirn/

* Afrin’e savaş, ABD’ye “zeytin dalı” – Hamide Yiğit/sendika.org

* Suriye’de resim belirginleşiyor- Aydın Selcen. GazeteDuvar

* Afrin aynasında İdlib ve Rus ruleti. Fehim Taştekin. GazeteDuvar

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu