Hapishanelerde tutuklu sayısının 250 bine yaklaştığı bu dönemde hak gasplarının, işkencenin de her geçen gün boyutu artıyor. Devlet yapılan operasyonlarla toplumun muhalif kesimleri hapishanelere doldurulmaya devam ediyor.
TC’nin Afrin’i işgal girişimiyle birlikte bu operasyonların sayısı her geçen gün artıyor. Sadece sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek tutuklananlardan tutalım da Afrin’i işgal girişimini reddeden, kınayan, işgal girişimine karşı Afrin halkıyla dayanışma içerisinde olan kurum temsilcilerini hedef alan operasyonlar hız kesmeden devam ediyor. İşgale ses çıkaranlar tutuklama tehdidiyle susturulmaya çalışılıyor.
Bir yandan yapılan operasyonlarla hapishaneler doldurulurken bir yandan da hapishanelerde yaşanan hak gaspları, işkence, tecrit-tredmanın boyutu da her geçen gün artıyor. Her gün hapishanelerden yeni bir hak gaspının ve işkencenin haberini alıyoruz. TC açısından hapishaneler her dönem ciddi saldırıların, katliamların hedefi olmuştur. Tutsakları hedef alarak dışarıda mücadeleyi sürdüren özneleri korkutmayı, yıldırmayı ve toplumu derin bir sessizliğe gömerek yaptıkları saldırı ve katliamları sessiz sedasız örtbas etmek istiyorlar. Bu yüzden hapishanelerde yaşanan süreç tesadüf değildir.
Baroların ve avukatların tutsaklarla yaptığı görüşmeler sonucunda hazırlayarak yayımladıkları hak ihlalleri raporları hapishanelerde yaşanan işkencenin boyutunu aktarmaya devam ediyor.
Özgürlükçü Hukukçular Platformu, Kocaeli (Kandıra) 1 No’lu F Tipi, 2 No’lu F Tipi ve 2 No’lu T Tipi’nde tutuklularla yaptıkları görüşmelerin ardından yaşanan hak gasplarına ilişkin rapor hazırladı. Rapora göre Kocaeli 1 No’lu hapishanede tutsaklar “propaganda yapılması, güvenliğin bozulması” gibi gerekçelerle haklarında açılan disiplin soruşturmaları sonucunda verilen “etkinliklere katılmaktan alıkoyma” cezası nedeniyle birçok haklarından yararlanamıyor. Raporda her iki hapishanede de tutuklu ve hükümlülere askeri nizamda yürüyüş dayatması yapıldığı, cezaevi müdürünün karşısında ise ayakta durmaya ve ceket/mont düğmesi iliklemeye zorlandıkları belirtiliyor. Tutsakların hastane ve mahkeme sevkleri sırasında hapishane girişinde çıplak aramaya zorlandıkları da belirtiliyor. Ayrıca kişi başı 10 kitap sınırlaması uygulandığı, çıplak aramaya direnenlerin disiplin cezasına tabi tutulduğu da raporda yer aldı. Diyarbakır Barosu’nun hazırladığı 2017 yılı hak ihlalleri raporunda ise neredeyse bütün hapishanelerde tutsaklara kelepçeli muayene dayatıldığı ve hastane sevklerinin gecikmeli yapıldığı vurgulandı. Aynı raporda; birçok hapishanede tutsakların çeşitli nedenlerle hapishaneden sevkleri sırasında ters kelepçe takıldığı, gardiyan ve askerlerin sözlü ve fiziki tacizlerde bulunduğu, banyo ve tuvaletleri görecek şekilde kameraların takıldığı, kimlik kartı taşımanın dayatıldığı ve bazı tutsakların kameralarla donatılan, “süngerli oda” olarak tabir edilen odalarda keyfi bir şekilde tutulduğu aktarıldı.
Elazığ, Tarsus gibi sürekli işkence haberleri ile gündeme gelen hapishanelerde cinsel saldırının kadınlara dönük bir işkence haline geldiği yine aynı rapordaki aktarımlardan anlaşılmaktadır. Hapishane içerisinde yaşanan saldırılara ilişkin devletin tutumunu ise geçtiğimiz günlerde Bolu’dan siyasi tutsakların olmadığı Manisa’ya sürgün edilen tutsakların yaşadıkları işkenceyi aktararak suç duyurusunda bulunmak istedikleri savcının söylemlerinde somut olarak gördük.
Sürgün/sevklerin bir işkence biçimi olarak yaygınlaştığı dönemde 5 tutsağın Bolu’dan Manisa’ya götürülüşleri ve Manisa’da yaşanan işkenceyi anlatmaları üzerine savcının “Gördüğünüz işkence gayet normal. Ne bekliyordunuz?” söylemi işkencenin hapishanelerle bilinçli ve sistemli bir politika olarak uygulandığını göstermeye yetmektedir.
Hasta tutsaklara “Nefes alıyorsun, serbest bırakılman için bir neden yok” zihniyeti ile yaklaşan iktidar ve onun sözcüleri, hapishanelerde katletmeye devam ediyor.
Geçtiğimiz günlerde hapishanede kalamaz raporuna rağmen serbest bırakılmayan hasta tutsak Celal Şeker yaşamını yitirdi. Tutsakların bu saldırılara ve dayatmalara dönük her reddedişi ve direnişi ise iletişim, görüş yasağı ve yeni davalar açılması ile sonuçlanmaktadır. Neredeyse hiçbir hapishane tutsaklara yayın, gazete, dergi vb. tutsaklara vermiyor. Disiplin cezaları, avukat görüş yerlerine takılan kameralar, kimlik dayatması vb. ile tutsakların dışarı ile iletişimi her geçen gün yeni bir saldırı ile engellenmeye çalışılıyor.
Artan hak gaspları ve işkenceleri daha kapsamlı bir teslim alma politikası olan tek tip kıyafet dayatmasından bağımsız düşünemeyiz.
Tek tip kıyafet dayatmasının KHK ile yürürlüğe girmesi ile birlikte hapishanelerde de tutsaklar çeşitli düzeylerde eylemliliklere başlamıştır. Buna paralel olarak saldırılar da boyut kazanmıştır. Şimdi bazı hapishanelere tek tip kıyafetlerin geldiği duyurulmakta/açıklanmaktadır. Devletin bu sürece bir hazırlık olarak ele aldığı ve tutsakların dışarı ile iletişiminin tamamen kesilmesi hedefi ile yaptığı bütün saldırılar tek tipe karşı dayanışma ile boşa çıkarılacaktır. Birçok yerde tek tipe karşı kurulan platformlar, yapılan eylem ve etkinlikler bunun adımlarıdır. Tek tip, direniş ve dayanışma ile boşa çıkarılacaktır.