Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, geçtiğimiz günlerde katıldığı AKP Yakutiye 4. Olağan İlçe Kongresi’nde ekonomide büyümeye dair çeşitli demeçler verdi. Türkiye’nin ekonomik büyümede Hindistan ve Çin’i geride bıraktığını söyleyen Akdağ, Avrupa’nın 14 katı bir istihdam hızına sahip olduklarını ve 8 milyon gence iş imkanı bulduklarını iddia ederken ne yüzü kızardı ne de utandı.
TÜİK’in son açıkladığı rakamlara göre TC ekonomisi 2017 yılının ilk altı ayında %5’lik bir büyüme kaydederken, yılın üçüncü çeyreğinde ise bu rakam 11,1’e yükselmiştir. TÜİK’in verilerinin böyle olduğunu varsayarsak eğer TC’nin Çin ve Hindistan’ı geride bıraktığı söylenebilir. Ancak asıl soru şu; Ekonomik büyümeden söz edilirken neyi baz almalıyız?
TC ekonomisi üretim alanlarını özelleştirmesi ve bu alana yönelik bütçe ayırmamasından kaynaklı ağırlığını ithalat oluşturmaktadır. İhracat için yerli üretim gerekir. Yerli üretim olmadığından ihtiyaçlar ithalat şeklinde karşılanmaya çalışılmaktadır. Özellikle tarım sorunu TC ekonomisi açısından önemli bir yerde durmaktadır. Bir ekonomik büyümeden bahsediyorsak eğer bunun tüm sektörlerde doğru orantılı olması gerekmektedir. Ağır sanayi, tarım-hayvancılık, ara sanayi, bilişim vb. birçok sektörde gelişimlerin olması durumunda ekonomik büyümeden bahsedebiliriz. Ancak TC ekonomisine baktığımızda ağırlık verilen tek alan inşaat sektörü iken, diğer alanlardaki gelişmeler negatif bir yönlüdür. %11.1’lik büyüme oranları üzerinden TC ekonomisinin geliştiği algısı yaratılmaya çalışılsa da, bu gelişmenin sürdürülebilir olmadığı ve inşaat sektörüne dayalı olduğu görülebilir.
Tarım ve hayvancılıktaki tükeniş “ithalat” ile çözülmeye çalışılıyor. Ancak bu tarım ve hayvancılıktaki tükenişi iyice hızlandırıyor. Mısır, tütün, fındık, üzüm üreticilerinin isyanları haftalarca televizyon ve gazetelerde yer aldı. Fındık üreticilerinin isyanı, fındık ağaçlarını kesmeye kadar uzandı. Gübrenin, her gün zam gelen mazotun, tohumun vb.lerinin girdilerinin sürekli fiyatlarını artması, çiftçilerin ise maliyetinin altında “satış” yapmaya zorlanmaları tarımın yok edilmesi anlamına geldiği gibi tarıma dayalı sanayi/hafif sanayinin de yok edilmesi anlamına gelmektedir. Buğday, mercimek, nohut, fasulye vb. ürünler ithal ediliyor. Hayvancılıkta da durum farklı değil. Saman ithal eden, et ithal eden bir ülkenin hayvancılığının durumu kasaplardaki et fiyatları gerçeği gösteriyor.
Asgari ücret: 3 verip 5 alma
Yeni yıl ile birlikte gelen zam ile asgari ücret 1604 TL oldu. Elbette ki yeni yıl ile birlikte gelen tek zam bu olmayacak. Her yıl düzenli olarak artan elektrik-su-doğalgaz faturaları ile birlikte 3 verildiyse eğer halktan çeşitli zamlar ile 5 alınacak. Yani yoksulluk sınırının altında olan bir ücret üzerinden büyüyen ekonomi vurgusu yapılırken, tüketim ihtiyaçlarına dönük zamlarla bu durum bu yılda tersine dönecek. Aylık 40 bin lira maaş alan Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde bu zamma yönelik eleştirilere karşı “elinize gözünüze dursun” demesi de yüzsüzlüğün ve devletin her zaman işverenlerin arkasında olduğunun bir göstergesidir.
Verilen rakamlar son dönemlerdeki faiz ve dolar artışı ile doğan olumsuz havayı dağıtma amacı taşımaktadır. AKP, şişirilmiş ve gerçeği yansıtmayan ekonomi rakamları ile ülkede “dış güçlere ve iç mihraklara” rağmen ekonominin büyüdüğü algısı yaratmaya çalışmaktadır. 2019 seçimlerine kadar da ekonomi alanında böylesi demeçlerle sık sık karşılaşacağımız aşikar.
Halihazırda ekonomi bu kadar ısınmışken, dünya ile kurduğu ilişkilerle yani dış politikada dibe batmışken, TC gibi ekonomisi yabacı sermayeye bağımlı olan ülkelerde ekonomik gidişatın iyi olması gibi bir durum söz konusu bile olamaz. Doların her gün artış gösterdiği ve yerel para biriminin sürekli düşüşte olduğu bir ekonomik tablo ile karşı karşıyayız. Üretim alanlarına bütçe ayırılmayan ve o alanları tasfiyeye yönelen bir ekonomi de, büyümeden söz edilemez. AKP’nin yoğun olarak oy aldığı Karadeniz’de fındık üreticiliği yaparak geçimlerini sağlamaya çalışanlar, fındık satış fiyatlarına karşı öfke patlaması yaşamıştı. Fındık üreticisinin kilosunu 3 TL’ye sattığı mahsuller, şehirlerde 30 TL’ye satılmaktadır. Arada muazzam bir fark bulunmakta ve bu fark vergi adı altında sermayenin cebine girmektedir. Aynı şekilde yine AKP’nin büyük bir kesiminden oy aldığı Adıyaman’da tütün üreticileri, tütünden vergi alınması ile büyük bir ekonomik girdaba girerken, şimdide gelen yasaklama kararları ile geçim kaynaklarını ellerinden kaybetmiş oldular. Kendiliğinden gelişen eylemler ile tütün üreticileri AKP’nin bu politikalarını protesto etmiş, sonrasında polisin sert müdahalesi ile karşılaşmıştı. Ülke ekonomilerinin düzeyini belirleyen temel kavram, çoğulun yoksulluk oranlarıdır. Nüfusunun yüzde 20’si yoksul olan Türkiye, OECD ülkeleri arasında en yoksul 3’üncü ülke olmuş durumda. 33 ülkenin üye olduğu OECD üyesi ülkelerde yaşanan ekonomik krize rağmen yoksulluk oranları değişmezken Türkiye’de yoksulluğun oranı 2017’de yüzde 2 düzeyinde artmıştır.
Türkiye’nin büyüyen(!) ekonomik durumu böyle iken; Önümüzdeki yıllarda seçimler geliyor. Bu süreç seçimlere kadar bu çerçevede hiçbir kırılma yaşamadan gitmeyi başarırsa (ki bu zor görünüyor) 2019 seçimleri sonrasında Türkiye’deki yoksul emekçi halkı bekleyen “kemer sıkma” politikaları, zam ve daha da artan vergiler olacak. Ekim 2017’de 1281 şirket kapandı. Kapanan şirket sayısı bir önceki aya göre % 44.91 oranında arttı. Kapanan şirket sayısı işsizler ordusunun daha da büyümesine neden olacak, açlar, yoksullar ve işsizler ordusu her gün artarak büyüyecek.
Ülkede ki ekonomik girdap, vergiler ve zamlar ile iyice içinden çıkılamaz bir hal almaya devam ediyor. Kuşkusuz 2018 yılında sınıf hareketlerinin daha da artacağı aşikar. AKP bir yanda yönetememe krizini aşmaya çalışırken, diğer yanda ekonomik müdahaleleri ile yoksulluğu arttırmaktadır. Kamu alanlarının özelleştirilmesi ile bireysel zenginlik artmakta, küçük üreticiler iflasa sürüklenmektedir. Yeni yıl, işsizler ve yoksullar için öfkenin büyüyeceği bir yıl olacak.