H. Merkezi: Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu (ATİK) tarafından Türkiye hapishanelerinde tutsaklara yönelik gelişen Tek Tip Elbise (TTE) saldırısına karşı “Türkiye Hapishanelerinde Tek Tip Elbiseye Hayır” şiarıyla başlattığı kampanya kapsamında Avrupa’nın birçok yerinde paneller gerçekleştiriyor.
ATİK, Avrupa’nın farklı ülkelerinde yerli kamuoyunu bilgilendirme amaçlı düzenleyeceği etkinliklerin yanış ıra, Kampanya çerçevesinde 15 Aralık tarihinde Münih Mahkemesi önünde bir miting gerçekleştirecek.
16/17 Aralık tarihlerinde Avrupa’nın farklı şehirlerinde Türkiye Hapishanelerine yönelik, hukukçuların da katılacağı paneller ve son olarak 19 Aralık katliamının 17. yıl dönümünde protesto yürüyüşleri düzenleneceği duyuruldu.
ATİK, Avrupa’da yaşayan yerli ve göçmen ilerici, devrimci-demokrat ve yurtseverleri Türkiye hapishanelerindeki politik tutsakları sahiplenmeye ve tutsaklara yönelik saldırılara karşı durmaya çağırıyor.
Kampanya kapsamında panellerden biri Hollanda’nın Den Haag kentinde 16 Aralık günü yapıldı. HTİF’in ev sahipliği yaptığı panel, üç katılımcıdan ikisinin katılamaması sebebiyle tek konuşmacı olan ATİK temsilcisinin sunumuyla gerçekleşti. İkinci konuşmacı olarak ATİK Denetim Kurulu üyesinin de sürece dair bilgiler verdiği panel konuya ilişkin önerilerin de yer aldığı bir toplantı şeklinde devam etti.
“Tek Tip’e karşı kamuoyu yaratılmalı”
ATİK temsilcisi konuşmasında hapishanelerde Tek Tip Elbise uygulamasının tarihi ve uygulamanın işkence yanına dair bilgilendirmeler yaparak bu konuda kurum ve şahsiyetlerin harekete geçmesinin önemine değindi.
TTE uygulamasının ‘beyaz işkence’ olarak kavramlaştığı ve bunun psikolojik boyutlarına dair verileri sunan temsilci, intihar ve ölümle sonuçlanan bu gibi uygulamaların esasen iktidar eliyle ölüme terk edilmek olarak kavranıp konunun teşhir yanıyla yaygınlaştırılarak kamuoyu yaratma çalışmalarının önemine dikkat çekti.
Ardından dinleyicilerin de söz aldığı panelde, özellikle sonuç alıcı çalışma tarzında zayıflıkların olduğu gibi anlamlı eleştirilerle etkinlik son buldu
“İçerde’ Siyasi Tutsaklara ‘Dışarda’ İşçi ve Emekçilere”
Kampanya ekseninde bir başka çalışma, panelde aynı gün Hannoverde gerçekleştirildi. Panele Türkiye’den Avukat Ercan Kanar ve ATİK Eş Genel Başkanı Zeynep Çalışkan katıldı.
İlk konuşmayı Zeynep Çalışkan yaptı. Zeynep Çalışkan, Türkiye ve dünyada, hapishanelerdeki tek tip elbise uygulamalarının kısa bir tarihini ve dökümünü verdi.
Yarı sömürge ülkelerden en ileri kapitalist ülkelere, “demokrat” görünümlü en gelişmiş emperyalist-kapitalist ülkelere kadar, siyasi tutsaklara baskı ve işkence uygulandığını ve tek tip elbise’nin de bu işkencenin bir başka biçimi olduğunu örnekleriyle anlattı.
Çalışkan, egemen sınıfların siyasi tutsaklara baskı uygulamasının, komünist, devrimci ve ilericilerin kitleler üzerindeki etkisini kırmak ve izole etmek için yaşama geçirildiğini, çünkü, hapishanelere kitlelerin en ileri unsurlarının konulduğunu vurguladı.
Hapishanelerde siyasi tutsaklara yönelik uygulamanın işçi ve emekçilere uygulanan baskı ve şiddetten ayrı ele alınamayacağını, dışarda emekçilere uygulanan baskı ve faşist terörün içerdekilere daha katmerli bir şekilde uygulandığı belirlemesinde bulundu.
Ayrıca, Almanya’da tutuklu bulunan ve Münih Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanan ATİK’li ve yurtsever ile diğer devrimci tutsakların durumunu ve haksız yargılamaları dile getirdi. Çalışkan, 17 bin kadın hükümlü ve tutuklu olduğunu da konuşmasına ekledi.
“Nazi hukukunun Türkiye versiyonu”
Av. Ercan Kanar, Türkiye ve T. Kürdistan’daki hapishanelerdeki uygulamalarını yakından bilen biri olarak, bunların yerel ve evrensel hukuki boyutlarıyla ele aldı.
Türk devletinin, muhaliflerine karşı bir taraftan savaş hukukunu uygularken, bunun engizisyon hukuku olduğunu ve ona benzediğini, uluslararası örnekleriyle anlattı.
Dinleyiciler tarafından dikkatle dinlenen Kanar, devletin muhaliflerine ağır işkenceler uyguladığını, bununla yetinmeyip tutsakların ailelerini ve yakınlarını da tehdit ettiğini örnekleriyle anlattı.
Ortada bir suç olmadığı halde, savcı ve yargıçların kararlarının yürürlükteki “resmi” hukukla bir ilişkisinin olmadığını, her muhalifi bir örgüt üyesi olarak (hiç bir delil yok iken) yargılayıp ve ağır cezalar verebildiğini, bunun uluslararası bir hukuk ile de uzaktan yakından bir ilişkisi olmadığını ve Nazi hukukunun Türkiye versiyonu olduğunu vurguladı.
Cezaevlerinde 2002 yılında 59 bin hükümlü ve tutuklu varken, bugün bu rakamın 230 bini geçtiğini, bunların içinde 63 bin üniversite öğrencisi ve üniversiteyle ilişkisi olanlardan oluştuğunu ve bu verilerin, iktidarın toplumun en ileri aydın kesimlere yöneldiğinin göstergesini oluşturduğunu söyledi.
384 toplam cezaevi olan bir ülkede bunun yetmediğini yeni yeni cezaevleri yapıldığını ve bunu iktidarın sevinçle açıkladığını söyleyen Kanar, burjuvazinin cezaevlerini büyük bir sermaye üretim alanı olarak ele aldığını açıkladı.
Ercan Kanar, karamsar olmamak gerektiğini ve mücadeleyi birleşerek ileri taşımanın ve toplumsal muhalefeti yükseltmenin gerekliliğini vurgulayarak konuşmasını bitirdi.