Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık referandumunun ardından ortaya çıkan gelişmeler öncesi ve sonrası ile geniş bir tartışmayı hak etmektedir.
Kürt ulusunun kendi kaderini belirleme yönünde atılmış olan bu adıma karşı İran, Irak, Suriye ve TC’nin ortaya koyduğu pratikler genel hatları ile feodal parçalanmışlıkta ısrarı, emperyalizme biatta ebediyet ve halk kitlelerine karşı faşizmde kararlılığı ortaya koymuştur.
Referandum sonrası ortaya çıkan tartışmalara baktığımızda ise genel olarak bölge devletleri meseleyi IKBY’nin bağımsızlaşmasından çok Kerkük’ün kaderinden doğru tartış- mıştır. Bunun elbette birçok nedeni bulunuyor. Öyle ki Kürt hareketinin dahi Kerkük’e birlik konuşlandırması aslında Irak Kürdistanı açısından da Kerkük’ün nasıl bir yerde durduğunu göstermektedir. Tarihten bugüne kadar Kerkük birçok kez tartışma konusu olmuş ve bu bölgenin kaderine ilişkin savaş planları yapılmış, uluslararası ilişkiler bozulmuş veya düzenlenmiştir.
Osmanlı’dan bugüne kadar kimisi için “Kerkük Türk’tür” kimisi için “Kerkük kalptir” kimisi için bir “kapı”dır. Ancak hepsinden önce Kerkük esas ve gerçek olarak bölgenin ekonomik kalkınma politikalarında önemli bir alandır.
Bu bölgenin kaderi kimin elindeyse burada sağladığı ihracat ile bölgedeki konumlanışında elde edeceği güç, bölgesel ilişkilerinde bir silah olarak kullanılabilir. Referandum sonrası bölgeye ağırlık veren ve esas güçlerini buraya yoğunlaştıran Peşmerge’nin burada sergilediği askeri tutum onun kimlik ve karakteriyle uygunluk arz etmiştir. Barzani bölgede konuşlanan PKK’yi yine yalnız bırakmıştır. Kerkük çok hızlı bir şekilde Irak Ordusu’nun ve onun kontrolündeki Şii milis güçlerinin kontrolüne geçti.
Peşmerge Şengal’de DAİŞ karşısındaki tutumunu bu kez de Haşdi Şabi karşısında sergiledi.
Peşmerge, Kürtlerin İradesinin Arkasında Durmadı
Kerkük’teki bu gelişmelerin ardından Barzani’nin korkak ve riyakar tavrı ortaya çıkmıştır.
Diğer yandan, bu referandumun hesabının sorulduğu Abadi’nin kahramanlaştığı ve İran ve TC devletinin bölgede istediklerini yaptırdığına dair bir gerçek de açığa çıktı. Kamuoyunda 2014 sınırlarına geri dönüldüğü ifade edilmiş ve Irak Ordusu karşısında direnmeyen Peşmerge tebrik edilmiştir.
Kerkük’ü Kürdistan’ın kalbi sayan Mam Celal Talabani’nin YNK’sı “fazla can kaybı yaşanmasın” diye Kerkük’ten çekilirken, Barzani ailesi de Mahmur ve Şengal’i terk etmiş, direnen yine PKK olmuştur. 2011 yılından bu yana DAİŞ karşı- sında toprak kaybı yaşayan devletler, şovenizmini körüklemiş, tabanını ise gerek İslami argümanlarla gerekse de milliyetçi düşüncelerle donatarak iktidarlarını zor ve şiddetle güçlendirmiş- lerdir.
Peşmerge’nin ortaya koyduğu tasarruf halkın referandumda ortaya koyduğu iradeyi savunamadığını ve umutlarını batıya bağladıklarını ortaya koyuyor. Referandum’un hemen ardından Barzani batılı emperyalist güçlere ve Irak merkezi hükümetine açık çağrı- lar yapmışsa da istediğini elde edemedi. ABD’nin kendi ekonomik- politik çıkarları ekseninde izlediği politika, ABD’nin güncel politikası ile örtüşmeyince destek bulamadı. Ancak Barzani bugün hala ıslah olmamıştır, batıyı kendisine destek olmadığı ve sattığı yönünde eleştirmektedir.
ABD’nin hayata geçirmek istediği BOP politikası her ne kadara “yeni bir dizayn” şeklinde tartışılsa da esasta sürekli bir kriz ve çatışma ortamı içinde pazarın düzene girmeyerek istikrar kazanmamasını istemektedir.
Bu açıdan onun gündeminde düzen değil kaos vardır. Bu açıdan ABD’nin hedefi ve çıkarı daha çok pazarda ortaya çıkan kaotik durum ve buranın kendisine sağladığı ticari kazançtır.
İran ve MİT’in nüfuz alanı
Kerkük operasyonuna İran’ın ve MİT’in de dâhil olduğu ve hatta operasyonlar sırasında MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın da bölgede bulunduğu gündeme geldi.
Kuşkusuz bunlar muhtemeldir. Çünkü Kerkük özellikle İran ve TC arasında referandum öncesi yapılan görüşmelerde gündeme gelmiştir. İran ve TC sadece IKBY için değil Rojava’nın kaderine ilişkin de çeşitli komplolar peşindedir. Çeşitli komplo planlar üzerinden Ortadoğu’da nüfuz sağlayan bu iki devlet, açık söylemek gerekirse referandum sonrası bölgede akbaba gibi beklemiş ve fırsatı kollayarak bölgeye nüfuz etmek için harekete geçmiştir.
Bu açıdan ABD en başından beri ”Referandumu ertele” şeklinde baskı yaparken esas amacı İran’ın Irak içerisindeki nüfuzunu engellemektir. Diğer yandan TC ile zaten diplomatik ilişkilerinde pürüzler bulunan ABD, TC’nin elini ve motivasyonunu güçlendirmemek için bu açıklamayı yapmıştır. ABD “bu meseleyi çözün” şeklindeki, açık çağrısıyla Barzani’ye Kerkük’ten çekilme talimatı vermiştir. Barzani ise ABD’nin imtiyazları neticesinde Kürt ulusunun kaderini yine emperyalizmin pazarında satışa sunma hainliğini ortaya koymuştur.
Zira efendisi için Irak’ta 2018’de gerçekleştirilecek seçimler daha önemlidir.
Kerkük Kürdistan’ın kalbidir
Tüm bu gelişmeler Kerkük’ün Irak Kürdistanı açısından ne kadar önemli bir yerde durduğunu ve hatta diplomatik ilişkiler açısından nasıl bir güce sahip olduğunu göstermiştir.
Gerek tarihsel açıdan gerekse de güncel açıdan tartışma konusu olan Kerkük bugün Barzani(KDP) ve Talabani ailesi(YNK) tarafından ihanetle teslim edilmiştir. Emperyalizmin imtiyazları Kürt ulusunun geleceği ve kaderinin önüne konulmuş ve halkın referandumda ortaya koyduğu irade ihanetle ile karşılaşmıştır.
Ne var ki utanç verici bir şekilde Irak devletine teslim edilse de, Kürtlerin ulusal onuru rencide edilse ve kendi kaderini tayin hakkına dair inançları sarsılsa da; “Kerkûk, dilé Kurdistane.”