Makaleler

‘Adalet Yürüyüşü’ –Fehim Işık*

Nihayet beklenen oldu. CHP, sokağa çıktı.

Aslında toplumun geniş bir kısmı yürüyüşün ya da her ne şekilde tepki gösterecekse artık CHP’nin sokağa çıkmasını, en azından 16 Nisan’dan hemen sonra bekliyordu.

Aslında CHP, belki de çok daha önce, 7 Haziran’dan hemen sonra seçim sonuçlarını yok sayan Erdoğan’a tepki için sokağa çıkmalıydı. Demokrasilerde sokağın gücüne o zaman inanmalıydı. Bunu yapmadı.

Bunu o zaman yapmamasının nedenlerini doğru bulmasak da anlıyoruz.

CHP, 7 Haziran’da HDP’nin Türkiye’nin aynası olan kimliklerle Meclis’in 3. partisi olmasını içine sindirememişti ve bunun için 1 Kasım seçimlerini kendisi açısından da bir olanak olarak görmeyi denedi. Erdoğan kaybettiği iktidarı kazanmanın, CHP de HDP’ye olan umudun kırılarak seçmenin CHP’ye yönelebileceğinin hesabını yaptı. Yanıtını aldı. AKP, tüm devlet olanaklarını kullanarak, CHP’nin de basiretsizliğini bunun üzerine ekleyerek 7 Haziran’da kaybettiği iktidarı tekrar ele geçirdi. CHP ise ancak 7 Haziran’ın sonuçlarını koruyabildi.

İktidarı 1 Kasım’da yeniden ele geçiren Erdoğan artık iktidarın yanı sıra devletin, siyasetin, hatta toplumun tüm mekanizmalarını ele geçirmenin hesabını yapmaya başladı. Bu aşamada bir yandan hiç bırakmadığı parti başkanlığını resmen ele geçirmek, diğer yandan da Meclis’i devre dışı bırakıp istediğini hükümete alabileceği yeni düzeni yaşama geçirmek için adım attı. Bunun için de imdadına 15 Temmuz yetişti. 20 Temmuz’da OHAL ilanı ile birlikte Meclis’i devre dışı bıraktı. Kendisine baston olan MHP’nin basiretsizliğini geçmişteki CHP’nin basiretsizliğine ekleyerek 16 Nisan’daki referandumla istediği olanakları bir kez daha yakaladı.

Çok açık ki AKP, daha doğrusu Erdoğan, hiç de meşru olmayan yöntemlerle, tam bir hırsızlıkla referandumda istediği Anayasal değişikliği yaşama geçirebildi ve ne yazık ki onca açık hileye rağmen, CHP bu durumu da sessizce kabullendi.

Aslında referandumun hemen sonrasında CHP içinde çok ciddi tartışmaların olduğunu biliyoruz. CHP’de azımsanmayacak bir kesim 16 Nisan sonuçlarını meşru saymayarak sokak siyasetinin bir yöntem olarak devreye sokulması gerektiğini savunuyordu. Kılıçdaroğlu, bu kesimin önünü bu kez tehditle kesti. Selin Sayek Böke istifa etti. Fikri Sağlar partiden atılmak istendi, gözleri kesmedi ki kınama ile yetindiler. Daha sonrasında da iç tartışmaların önünü kesmek için AKP’lilerin silahlandığını, sokağa çıkılsaydı büyük bir iç çatışma yaşanağını söyleyerek, tutumlarını savundular.

Tüm bunlara rağmen demek CHP’nin de bir sınırı varmış.

Görünen o 5 gün önce, CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tam bir adaletsizlikle, aynen HDP’lilere yapıldığı gibi tutuklanmasıyla o sınıra gelindi. CHP’nin, özellikle de CHP liderliğinin nereye kadar gideceğine toplumun geniş bir kesimi hatta CHP’lilerin bir kesimi bile hala tam emin olmasa da sonuçta CHP artık sokağı bir yöntem olarak devreye koyan bir siyasetin savunucusu konumuna geldi.

Devleti kuran, yıllar yılı devleti yöneten, farklılıkları yok sayan, tekçiliği topluma dayatan CHP, şimdi sokaktan medet umar duruma geldi.

Kanaat o ki CHP, doğruyu da bu siyasetle buldu. Hukuksuzluğa, adaletsizliğe, zorbalığa karşı koymak için yasal ve anayasal kurumlar devre dışı bırakılıyor ve tekçi bir iktidar ile faşizm kurumsallaştırılmak isteniyorsa elbet yapılması gereken kitlenin gücünü devreye koymaktır. O da, meşru bir biçimde sokağa çıkmakla mümkün olur.

CHP’nin sokağın gücüne inanmaya başlaması bu anlamda önemli.

Belki bugün eleştireceğimiz en önemli nokta CHP’nin sokağa çıkmak için bir CHP’linin tutuklanıp cezaevine konmasını beklemesi, olabilir. Ama doğrusu, hiçbirimizin “Ey CHP, niye şimdiye kadar bekledin!” dememizin, bu aşamada bir anlamı olduğuna inanmıyorum. Yapılması gereken, “Evet geç oldu, ama hiç olmazsa bırakmayın, madem toplumun her kesimi için adalet istiyorsunuz, en azından o adaleti elde edinceye kadar devam edin” demek olmalı. En önemlisi de, faşizmi alt etmenin ancak toplumun en geniş kesimlerinin bir araya gelmesiyle mümkün olacağını kimsenin unutmaması olmalıdır.

İşe yarar mı?

CHP’nin bu noktaya gelmesinin temel etkeni, hiç kuşkusuz adaletsizliğin kendine dokunmasıdır. Yok! Meşhur Alman Papaz öyküsünü anlatmayacağım. Çünkü CHP, henüz Alman Papaz’ın konumuna gelmeden, tepkisini gösterme kararı aldı. Onun içindir ki sokağa çıkma kararı aldığında destek buldu. Yani arkasına baktığında yalnız olmadığını gören bir CHP ile karşı karşıyayız. Bu önemli. CHP, bunun değerini bilmeli.

CHP’nin başlattığı ancak toplumun da giderek sahipleneceği çok açık olan Adalet Yürüyüşü, evet, kısa sürede adaleti getirmeyebilir. Ancak AKP despotluğunun, hukuksuzluğunun karşısında güçlü bir bariyere dönüşebilir, dönüşmeli.

Bu tablonun iktidarı kaybetmek istemeyen AKP’yi ve lideri Erdoğan’ı zamanla hırçınlaştıracağı belli. Ama şu da açık; yönetenler hırcınlaştıkça hukuksuzlukları artar; hukuksuzlukları arttıkça batağa saplanırlar; batağa saplandıkça da kendilerini bitirirler…

Yani AKP hırçınlaşsa bile bilmek gerekir ki kendine zarar verir, kazanan toplum olur.

 

*artıgerçek-19 Haziran 2017

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu