Emperyalistlerin asimetrik politikaları ile bir iç savaşa sürüklenen Suriye’de savaş kendini artık diplomatik ilişkiler ekseninde de göstermeye başladı. Bu durumu savaştan bir çıkış süreci veya yeni taktik arayışlar olarak okuyabiliriz. Zira mevcut tablo ortaya koyduğu verilerle beraber bizlere emperyalistler arası bir anlaşmanın ve pazarlığın olduğunu gösteriyor. ABD’nin Suriye’ye dönük gerçekleştirdiği hava saldırısında Rusya’yı haberdar etmesi, Rusya’nın ise bu duruma sessiz kalması aslında bir dizi anlaşmanın olduğunu göstermektedir. Zira konu kapsamında her türlü askeri müdahaleye tehizatları ile hazır olan Rusya’nın böylesi bir hava saldırısında sessiz kalması başka türlü tartışılamaz. Dolayısıyla Suriye’de savaş diplomatik ilişkiler ekseninde ilerlemektedir ki, bu da gerilimlerin ve uluslararası ilişkilerin bozulması gibi bir evreye dönüşebilir.
Özellikle ABD seçimlerinde Trump’ın Suriye politikasında değişimler gerçekleştireceğine dair açıklamaları ile bu süreç az çok tahmin edilmeye başlandı. Trump Suriye’de Rusya ile anlaşmaya, ortaklık kurmaya başladı. Bu ortaklık ise bölgede DAİŞ’in varlığına ilişkindi. Bu durum ise aynı zamanda DAİŞ sonrası bölgede kurulacak “istikrar”ın nasıl olacağına ilişkin. Rusya, Suriye savaşı boyunca ABD’nin bölgedeki varlığına set çekmiş ve bu pazarda kendi varlığını da hissettirerek bir değişiklik olacaksa kendi ortaklığı ve inisiyatifinde olması gerektiği vurgulanmıştı.
ABD her ne kadar Rusya’yı ortak menfaat gibi bir çizgiye çekmek istese de tablo esasta ABD’nin bölgede aktif gücü elinde bulundurmak istemesi ve devamında bölgede yönlendirme kabiliyeti içinde ihtilaf güçlerini hatalara sürüklemek üzerinedir. Bu noktada Rusya ile ilişkiler çok ciddi verilerin ortaya çıkmasını sağlayabilir. Suriye’de Rusya ile ortaklıkta çok hevesli görünen ABD her şeyden önce Ukrayna konusunda Rusya’ya uygulanan ambargonun kaldırılması anlamına gelmektedir.
Bu durum ise açık biçimde Rusya’nın bölgede daha aktif bir ekonomik politika izlemesine neden olacaktır.
ABD-Rusya işbirliğinin olası sonuçları üzerine
ABD’nin Rusya ile işbirliği yapması muhtemelen aynı zamanda savaşta Rusya’nın küçük ortağı Esad’la da işbirliği anlamına da gelmektedir. Bu durum diğer bir deyişler ABD’nin bölgede müttefikleri ile birçok açıdan ters düşmesine ya da Esad karşısında mahcubiyet politikasına girişmesi anlamına gelecektir. Öte yandan bu durumun ortaya çıkaracağı tablo, bölgede mezhepsel bir çatışmanın baki kalması için elinden geleni yapmasıdır. ABD en son bu politikayı Irak’ta uygulamış ve bölgeden geri çekilirken mezhepsel çatışkıyı güçlendirecek politikalar bırakmıştı. Bugün de Suriye’de aynı politikayı sergilemeye çalışmaktadır. KUH’u açıktan destekleyerek bölgede yer edinmeye çalışmakta ve devamında ise bölgede Sunni hoşnutsuzluğu körükleyecek bir milis gücü oluşturmaktadır. Haşd-i Vatani örgütlenmesi bunun en net örneğidir.
Öte yandan ABD, bölgede ciddi bir argüman ile konumlanmaktadır. Bu DAİŞ’in bölgesel varlığıdır. ABD bu zamandan sonra DAİŞ’in olduğu her yerde varlık iddia etmek isteyecektir. Bu durum ise asimetrik işgalin kapılarının açılması anlamına gelmektedir.
ABD-İran ilişkileri neticesinde Suriye’de tablo
ABD’nin sıklıkla dile getirdiği dış politika değişikliğinde İran ilişkileri de dikkat çekicidir. Zira ABD ile İran arasında süregelen agresif ilişkiler, Suriye kapsamında ötelenmeye başlandı. Ancak İran ile ABD ilişkileri pamuk ipliğine bağlıdır. Her ne kadar Trump’ın dış politika değişikliği bir esneme olarak görülse de ABD senatosunda İran tahammül edilemeyecek bir ülkedir. Bu noktada açıklama yapan Ulusal Güvenlik Danışmanı
Michael Flynn, İran’ın Ortadoğu’daki ABD imtiyazlarını bozma yönlüsü politikalara müsamaha göstermeyeceklerini ve İran’ın balistik füze programıyla ilgili yeni yaptırımları ilan etti. İran ise Suriye’de Putin ve Esad ile stratejik işbirliğini koruyarak bölgede yayılmacılığını koruma altına alıyor ve ABD’nin birçok ülkenin ambargosunu deliyor.
Dolayısıyla İran bu durumdan kârlı çıkmayı hedeflemektedir ve bunu da başarmaktadır. Mezhepsel temellere dayanan bir yayılmacılığı olan İran, Velayet-i Fakih’i bölgedeki Şiilere dayatmakta ve bu kapsamda bölgede nüfuzunu askeri anlamda artırmaktadır. Bu durum gerek ABD’nin gerekse de İsrail Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan gibi bölge devletleri açısından ciddi bir tehlike ortaya çıkarmaktadır. Belki bu zamana kadar Fundemantalist siyasal İslami hareketler sünni mezhebi üzerinden tartışılmaktadır ancak bu akım daha çok örgütlü ve sistematik olarak Şiiler üzerinden yürümekte ve ABD açısından bu durum ciddi bir engel teşkil etmektedir. Örneğin Suriye’de güvenli bölge kurma niyetinde olan ABD bu zamana kadar bu çabasını birçok diplomatik ilişki ile gerçekleştirmeye ve imtiyazlar vererek bunu yapmaya çalışsa da yeterince başarılı olamadı.
Ancak İran güney Lübnan’da Hizbullah aracılığı ile bunu başardı. Aynı zamanda Yemen’de kitle hareketini siyasal İslami hukukunda örgütledi. Bu ABD’yi belki yakın zamanda değil ama ilerleyen zamanlarda etkileyecektir. Elbette bu sadece ABD’yi değil Şiilik karşısında konumlanan bütün mezhebi akımları da tedirgin etmektedir. Öte yandan ne Rusya ne de Esad Hizbullah ve İran ile ilişkilerini bu kapsamda keseyecektir. Zira Hizbullah bölgede konumlanışı gereği önemli bir yerde durmaktadır. Hizbullah fundementalist bir hareket olmasının yanında DAİŞ gibi bir savaş algısına sahip olduğundan bölgede askeri anlamda oldukça aktiftir. Aynı zamanda İsrail karşısında ciddi bir konumlanıştır. Böylesi bir stratejik ortaklık gerek Çin gerekse de Rusya açısından önemlidir.
Pamuk ipliğine bağlı ilişkiler
ABD’nin Rusya ile bölgesel ilişkisi pamuk ipliğine bağlı. Her ne kadar birçok açıdan dile getirilse de ciddi imtiyazların verilmesi gerekmektedir. Bu da ciddi oranda bölgesel politikaların içinin boşalması ve yenilgi anlamına gelebilir. Bu açıdan ABD bölgede ciddi bir ilişki ağı içinde bu süreçten çıkmayı planlamaktadır. Zira ABD açısından Suriye politikası Rojava’ya kilitlenmiş durumdadır. Suriye’nin merkezine doğru bir yayılma ise daha ilerleyen dönemlerde mezhebi bir örgütlenme olarak Haşd-i Vatan-i tarafından yaratılmak isteniyor. Bölgede konumlanan Sunni gruplar ise Cerablus’ta TC’nin kontrolünde eğitilmekte ve donatılmaktadır. Bu durum ise hem Rojava’da hem de Suriye merkezinde ciddi gerilimleri doğuracaktır. Zira Türkiye istenmeyen ülke konumunda provakatörlükleri ile gündemdedir. İç politikadaki istikrarsız duruşu ile dünya da kabullenilmeyen TC artık bölgeden az kayıpla çıkmanın yanında daha fazla saldırganlaşmaktadır. Bunu ise Rojava ile gündeme getirmektedir. Ancak bu ABD ile ilişkileri germektedir.
Sonuç olarak, Suriye tahtasında oynan satrançta bir dizi kayıp en başta verilirken büyük kayıp şimdi verilmeye başlandı. Bu duruma göre konumlanmak ve taktikler geliştirmek önemlidir.