Makaleler

Ortadoğu’da kartlar kanla yeniden karılırken…

Ortadoğu’da savaş, katliam ve yaşanan trajedilerle sürüyor. Emperyalist kapitalist devletlerin hepsi bu savaş içinde yüzyıl önceki sömürgeci yüzlerinden çok daha büyük bir vahşetle yer alıyorlar. Teknolojinin gelişmesi, daha büyük katliamların yapılmasını kolaylaştırmakta ve kendilerinin en az hasarı almasına yol açmaktadır. Ancak esas kaybı da “vekil” kullandıkları almaktadır.

Ortadoğu’da kanla yeniden oluşturulmaya çalışılan dengeler, tüm emperyalistlerin politikasında ana halka durumuna gelmiştir. Kutuplaşmalar Ortadoğu ekseninde yaşanmakta, herkes bir taşla birçok kuş vurmanın  derdindeyken elindeki taşlardan da olabilmektedir. Suriye’de defalarca imzalanan ateşkes, sadece güçlerin kendilerini yeniden tahkimine yol açmakta ve herkes savaş gücü ve kapasitesine göre bölgede alan kazanmaktadır. Diplomatik manevralar ancak güçlerin savaş sahasında kazanacakları yeni olanaklar olmadığını anladıklarında yani savaşlar sonlanırken işe yarar. Diplomatik manevraların halen hiçbir işe yaramamasından hareketle bile savaşın sonlanmasının yakın olmadığını söyleyebiliriz. Şimdi son zamanlardaki gelişmelere daha yakından bakmaya çalışalım.

 

İran’la gerilim artırılıyor

ABD’de Trump’ın başa geldiği andan itibaren İran’la gerilimin gün geçtikçe arttığını ve ayrıca Ortadoğu’da DAİŞ’le mücadele bahane edilerek ABD’nin silahlı güçlerini artırmaya başladığını görüyoruz.

Musul’a yönelik başını ABD’nin çektiği operasyon 6 aylık bir muhasaraya rağmen çok yavaş ilerlemektedir. Hatırlanacağı üzere DAİŞ Musul’u hiçbir direnişle karşılaşmadan ele geçmişti. Irak devleti askerini çekmiş, bununla birlikte Musul’un hakimi aşiretler Irak’ın Şii rejimi yerine aynı mezhepten oldukları DAİŞ’i tercih etmiştir. Musul, DAİŞ’in en önemli insan kaynağı haline gelmiştir. Hal böyleyken, koalisyon güçlerinin Musul’da ilerlemesinin kolay olmayacağını biliyorlardı.

Fakat yine de bu kadar uzaması beklenmiyor olacak ki, ABD uçakları halkın boşaltmadığı bilinen bölgeleri bombalamaya başladı. Seçilmeden önce Trump’ın “teröristlerin” kendilerine destek verenlerle birlikte öldürülmesi gerektiği yönlü ifadeleri düşünüldüğünde her bombalamadan sonra “yanlışlıkla oldu” açıklamasının tüm dünya halklarını küçümsemek dışında bir anlamı olmadığı görülür. Musul, büyük bir canavar, tüm dünyanın azılı düşmanı olarak gösterilen DAİŞ’in elinde olduğu için mecburi kalınmadıkça hiçbir uluslararası güç, hiçbir kuruluş her zamanki “kınama” mesajını bile yayımlamamaktadır. Halklardan, sol-sosyalist cenahtan da bu katliamlara yönelik ses çıkmaması önemli bir ideolojik-politik sorundur. DAİŞ’in şeriatçı ideolojisini yanlış bulmak, emperyalistlerin katliamlarına sessiz kalmayı getirmemelidir. Bununla birlikte kendini din üzerinden tarifleyen AKP başta olmak üzere bu katliamlara tek kelime dahi edemediği için teşhir edilmelidir. Görünen o ki, şehirleri yakıp yıkarak, bombalayarak, içindekilerle birlikte katlederek ele geçirmek savaşların esas stratejisi durumundadır. Sur, Cizre, Nusaybin, Şırnak, Halep, El Bab, Yemen, Musul… yok edilen şehirler ve hayatlar artık sayılamamaktadır.

Bütün bunlarla birlikte İran’la gerginlik kademe kademe ABD ve yerli uşakları olan devletler tarafından artırılmaktadır. Merkezi Kuvvetler Komutanı (CENTEOM) Joseph Voel, İran’a karşı askeri yollar kullanmaktan bahsetti. Bunun akabinde aslında “Sünni birlik” olan Arap Birliği ülkeleri düzenledikleri toplantının sonuç bildirisinde İran’ı kastederek “Arap ülkelerinin iç işlerine her türlü müdahaleyi reddediyoruz” ifadesine yer verdiler. Astana’daki birlikteliklerine rağmen Erdoğan’ın da hemen bu koroya katıldığını İran’ı mezhepçi ve yayılmacı olarak tanımladığını, bunun da gerginliğe yol açtığını biliyoruz. İran, Arap Birliği ve ABD’nin bu tanımlarına karşı “bölgedeki terörizmin kökeni Suudi Arabistan’da gelişen radikal düşüncelerdir” cevabını vermiştir.

Yemen’den Suriye’ye, Lübnan’dan Irak’a, Baheyn’e İran’ın Şii kesimler üzerindeki etkisi ve askeri yardımları bilinmektedir. Ortadoğu’da tarihsel olarak ayrımların esasta mezhepler üzerinden yaşandığını biliyoruz. İran, İsrail, Kürtler gibi birkaç büyük ulus dışında Ortadoğu’da esasen Arap ulusu hakimdir. Ulus üzerinden çelişkilerin derinleştirilememesi iktidarların esasta Sünni-Şii üzerinden ayrıştırılabilmesini getirmektedir. Öyle ki iki yıl önce protokolü imzalanan ve Suudi Arabistan-Mısır önderliğinde yaşama geçirilmek için uğraşılan Arap NATO’su İsrail ile işbirliği yaparak İran’a karşı oluşturulmak istenen bir güç durumundadır. İran, geniş bir alana yayılmış Şii nüfusu üzerinden bölgede önemli bir güç durumundaysa da bütün bu gelişmelerin yol açabileceği sonuçlardan hareketle Rusya ile ittifakını artırmaktadır.

Yukarıda bahsettiğimiz açıklamalar yapıldıktan sonra İran cumhurbaşkanı Ruhani soluğu Kremlin’de aldı. İran’da iki nükleer tesis daha kurulmasının ve ortak petrol ve doğalgaz projelerinin tartışıldığı belirtiliyor. Ayrıca Suriye’de yapılacak olası hava harekatları için İran’da da Rusya’nın bir askeri üs kurabileceği belirtildi.

Ruhani-Putin görüşmesinden sadece bir gün sonra toplanan NATO dışişleri bakanları Rusya’ya karşı Doğu Avrupa’da alınacak önlemleri tartıştılar. Özcesi, İran kazanının altına her yerden birer odun daha atılmakta ve ateş harlandırılmaktadır. Bunun sonucunun her halükarda halkların aleyhine olacağı açıktır.

 

Anti emperyalist şiarları yükseltmek önemlidir!

Ortadoğu’da yaşanan en önemli gelişmelerden biri de Kerkük’te Irak Kürdistan bölgesel yönetimi bayrağının resmi kurum ve kuruluşlarda çekilmesi kararıdır. Merkezi Irak yönetiminin itirazına rağmen bu kararda ısrar edilmekte kalınmış, bağımsızlık referandumu için KDP ve KYB tarafından ortak bir komisyon oluşturulmuştur. Barzani’de BM genel sekreterliği Erbil’de bağımsızlık yönlü referandumun haberini tüm dünyanın gözü önünde vermiştir. Türkiye, cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın’ın ağzından “Irak’ın parçalanması adımı başka bölgelere de yayılır, bedelini herkes öder” diyerek korkularını açığa vuyduysa da referandum talebine güçlü bir tepki göstermediği açıktır.

Bu doğrultuda Kürt ulusal hareketinin “ulusal kongre” talebi önem taşımaktadır. Barzani’nin işbirlikçi tutumunu, bağımsızlık hedefiyle kapatmaya çalıştığı ortadadır. Bunu etkisizleştirecek olan da tüm Kürt güçlerinin biraraya gelerek ulusal çıkarlarına ortak şekilde karar vermektir. Barzani’nin bu projesinde başta Ezidiler olmak üzere azınlıklara yaşam şansı tanınmayacağı açıktır. Kerkük Türkmenlerinin Şii olduğu bilinmektedir. Tam da bu nedenle DAEŞ Türkmen bölgelerine saldırdığında Türkiye ses çıkarmamıştır. Nitekim Kerkük’te bayrak çekilmesine oluşan tepkilere karşı “saray” yandaşlarının twetterde “Kerkük Türk yurdudur diyorsunuz ancak Irak’taki Türklerin Şii olduğunu hatırlatmakta fayda var. Bırakın Şii Türklerdense Sünni Kürtler alsın” (31 Mart, Cumhuriyet) yorumlarının yapılması yöneliminin nasıl olacağını göstermektedir. Bu kapsamda PKK’nin Kürt bölgelerinin tamamı için sunduğu ve tüm milliyetlere yönetimde söz hakkının tanındığı demokratik özerklik projesi önemli bir çözüm yolu olarak ortaya çıkmaktadır. Rojava’da bunun örneği yaşanmaktadır. Yani Türkmenlerin de hakkını koruyan sistemi PKK savunmaktadır.

Ortadoğu’da kartlar kanla yeniden karılıyor dedik. Ancak bazı kısmi gelişmeleri inceleyebildik. Emperyalistler ve yerli işbirlikçileri kovulmadıkça Ortadoğu halkların bu kan banyosundan kurtulamayacaktır. Anti-emperyalist şiarlar her zamankinden daha fazla günceldir. Irak’ın işgaline karşı oluşturulan refleks, bugüne örnek olmalıdır. Toplamda bakıldığında anti emperyalist mücadele Kürt hareketinin kazanımlarının 2003’e göre tüm sol-sosyalist güçlere daha fazla hareket alanı oluşturulduğu görülmelidir. Ortadoğu karmaşasına bir kanıksanmışlıkla hareket etmemek önemlidir. 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu