Burada sadece Koç Holding’den örnek verdik. Ancak, Türkiye’nin en zengin 100 ailesi ve giderek daha altlara doğru yayılan zenginlik, sadece nüfusun en zengin yüzde 10’un elinde olduğu görülmelidir.
En zengin 500 ailenin ellerinde bulundurdukları servet dikkate alınırsa, geriye kalan nüfusun gelirden aldıkları payın çok aşağılarda olduğu görülecektir.
İsviçre Araştırma Enstitüsü (Credit Suisse Research Institute)’nün 2014 yılı Küresel Servet (Global Wealth) 2015 Raporu’na göre Türkiye’deki % 1 ile nüfüsun % 99’un sahip olduğu servet oranını gösteren tablo.
Ülke nüfusunun % 1’i, ülkedeki servetin % 54’üne sahipken, ülke nüfusunun % 99’u ise servetin ancak % 46’sına sahip. Bu verilerden hareketle, TC’nin kime ait olduğu net bir şekilde görülür.
Bu tablonun bütünün Türkiye’nin serveti olarak ele alırsak, nüfusun % 1’inin aldığı servetin nüfusun % 99’unun aldığı servete oranı.
Ancak, bu rakamları biraz daha ayrıştırırsak, yani, ülke nüfusunun % 10’u ülke servetinin % 77,7’sine sahipken, ülke nüfusunun % 90’ı ise ancak % 22,3’üne sahip. % 1’lik kısım nüfus pastası içinde gözükmeyecek kadar küçükken, pastanın paylaşımında ise yarısından fazlasına sahip.
Yüzde on ile yüzde doksanın servet bölüşümleri (2014 yılı):
% 1’lik zenginin 2000 yılında servetinin genel servete oranı % 38 iken, 14 yıl içinde bu % 54’e çıkıyor. Nüfusun % 10’unun 2000 yılında servetten aldığı pay % 66 iken, 2014 yılında bu oran % 77,7’e yükseliyor. Servet bölüşümü, sürekli bir avuç azınlığın lehine büyürken, ezici çoğunluğun, yani işçi sınıfı aleyhine küçülmektedir.
Yukarıdaki Tablo-2’deki gösterge, TC’nin kime ait olduğunun açık resmidir. Yani, ülke, pastanın en büyük dilimine el koyan nüfusun % 10’udur. Yönetim de bunların elindedir. Bunların içinde de % 1’in elindedir. Bu ülkenin gerçek sahipleri bunlardır. Çünkü, nüfusun % 99’u bunlara hizmet eder. Ülke yönetimini belirleyenler de bu küçük azınlıktır.
TC anayasası ve kanunları bu % 10’luğun çıkarlarını korumak için hazırlanmıştır. Bütün devlet kurumları, bürokrasi, mahkemeler, hapishaneler, polis ve ordu bunların çıkarlarını korumak için vardır. “Vatan”, “bayrak”, “millet” kavramları sadece bunları ifade eder. TC’nin amlemi bayrak % 10’luk zengini temsil eder. Millet kavramı içinde esasta % 90 yoktur. Vatan ise bütünüyle % 10’un elindedir ve onların vatanıdır. Ancak, vatanı korumak, bayrağı sahiplenmek ve bunlar için ölmek, % 10’a düşmez. Tersine, sahip olmadıkları için ölenler % 90 içinde yer alanlardır.
Bir de serveti rakam olarak ele alım. Yine aynı kuruluşun servet açıklamasında, Türkiye’nin serveti, 1 trilyon 25 milyar dolar olarak gerçekleşmiş. Bunu 53 milyon 83 bin yetişkin başına düşen servet ortalama olarak 25 bin dolar. Ne yazık ki, nüfusun en alt % 20lik dilimine bu servetten pek bir şey düşmediği bir gerçektir.
Ücretli bir işçinin serveti ne olabilir ki? Aldıkları ücretle ay sonunu zor getirebilenlerin serveti, olsa olsa bankalara kredi borçları olabilir(?)
Mal varlıklarını biraz daha ayrıntılarsak:
Aşağıdaki yüzdeler, milli gelirden bir yıl içinde aldıkları pay değil, ömürleri boyunca biriktirdikleri mal varlıklarının parasal değeri.
* % 75.3’ünün mal varlığı 10 bin dolardan az.
* % 22.8’inin mal varlığı 10 bin ila 100 bin dolar arasında.
* % 1.8’inin mal varlığı 100 bin ila 1 milyon dolar arasında
* % 0.2’sinin mal varlığı 1 milyon dolardan fazla.
Durum bu kadar net iken, kimin kim için çalıştığı ve çalışanların emeğine kimin zorla el koyduğu açık değil mi?
İşyerinde çalışırken “iş kazası” nedeniyle ölen işçi, çalıştığı iş yerinin sahibini daha fazla zengin etmek uğruna ölür. Askerde “eğitim zayiyatı” ya da devletin “bölücü ve yıkıcı terorist” dedikleri ezilenlere karşı savaşta ölen asker, kendi vatanı için değil, % 10’nun çıkarını korumak uğruna ölür. Polis yine böyledir. Bir avuç zenginin çıkarını korumak için yoksulları baskı altında tutmak için ölür.
Mülkü olmayan, doğru dürüst bir işi olmayan, işsiz olan, aç yaşayan, evi barkı olmayan, bir işte çalışsa da süresiz bir iş garantisi olmayan işçi ve emekçilerin, TC’de yerleri, sadece ve sadece % 10’un çıkarlarını her alanda korumak üzerine düzenlenmiştir.
Gelir referans dönemi bir önceki takvim yılıdır.
Tablolardaki rakamlar, yuvarlamadan dolayı toplamı vermeyebilir. (TÜİK)
Ortalama yıllık eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert geliri 16 bin 515 TL oldu.
Türkiye’de ortalama yıllık eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert geliri bir önceki yıla göre % 13,5 artarak 14 bin 553 TL’den 16 bin 515 TL’ye yükseldi.
Toplam gelirdeki en yüksek pay % 49,7 ile maaş ve ücret gelirlerine ait oldu.
Toplam eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirleri içerisinde en yüksek pay % 49,7 ile maaş ve ücret gelirlerine ait iken, ikinci sırayı %2 0 ile sosyal transferler, üçüncü sırayı ise % 18,8 ile müteşebbis gelirleri aldı.
Sosyal transferlerin % 92’sini emekli ve dul-yetim aylıkları, müteşebbis gelirlerinin ise % 73,4’ünü tarım dışı gelirler oluşturdu. Nüfusun % 14,7’si yoksulluk sınırının altında kaldığına karar veriyor.
Yukarıdaki istatistik ve veriler TÜİK’e ait. TÜİK, nüfusun % 14,7’nin yoksulluk sınırı altında yaşadığını söylüyor. Ancak, aynı bülten içinde biraz aşağıda, sürekli yoksulluk oranını: % 15,8 olarak veriyor. Bu, yaklaşık 12,5 milyon kişi demektir. En düşük % 20 ile en yüksek % 20 arasındaki gelir farkı ise 7 katını aşmış durumda. Yani milli gelir pastasının bütününden nüfusun en üst % 20’lik kesimi % 45,9’unu alırken, nüfusun geriye kalan % 80’i ise gelir pastasının bütününden % 54,1‘ni alabiliyor. En üst % 20’nin içinde işçi sınıfı ve küçük üreticiler yoktur. TÜİK, toplam nüfus içinde maddi yoksunluk oranını; 2014’de % 29,4’den 2015te 30,3’e yükseldiğini açıklıyor. Nüfus, real olarak yoksunlaşıyor ve yoksullaşıyor.
Devam edecek