Geçtiğimiz yıl pek çok alanda engellenmeye çalışılmasına rağmen kadınların sokaklarda olma iradesi koyarak devletin kolluk kuvvetlerinin saldırılarına karşı sözlerini söylemekten vazgeçmedikleri, alanlara çıktıkları 8 Mart’ın ardından bu sene OHAL’in gölgesinde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşıyor.
Hatırlanacağı üzere 7 Haziran Genel Seçimi’nin ardından ezilen her kesime yönelik saldırılarını yoğunlaştıran, sindirme ve biat ettirme politikasını merkezine alarak toplumsal muhalefeti yok etmeye çalışan devletin kadın mücadelesine yönelik saldırganlığına 8 Mart 2016’da bir kez daha şahit olmuştuk. Mersin Üniversitesi’nde stant açan YDK aktivistlerini gözaltına alan, İstanbul-Kadıköy’de yapılacak mitingi yasaklayan ve YDK aktivistlerini darp ederek gözaltına alan devlet, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ise OHAL ve KHK’larla saldırganlığını yasal hale getirerek meşrulaştırma yoluna gitmektedir. Bu “meşrulaştırma” adımlarını 15 Temmuz sonrası itibariyle emekçi kadınları işlerinden ihraç ederek, görünmez kıldığı kadın emeğini yasa tasarıları yoluyla garanti altına alarak örmeye devam ederken itaat ettirme yolunda tırmandırdığı devlet şiddetini hapishanelerde, sokaklarda, meydanlarda, kırlarda yükseltmektedir. Bunun toplumsal karşılığı ise elbette erkek şiddeti olmaya devam ediyor. Zaten var olan erkek şiddetinin 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yükselişe geçmesi; katledilen ve şiddetin türlü haline maruz kalan kadınların oranının geçtiğimiz yıllara göre artması bunun en büyük göstergesidir.
Yukarıda saydığımız duruma karşın kadınlar ise erkek ve devlet şiddetine karşı koyuşlarını tüm saldırılara karşı devam ettiriyorlar. Bunun en önemli örneklerinden birisi KHK’larla işten ihraç edilen emekçi kadınlar. Ankara’da ihraç edilen öğretmen Nuriye Gülmen’in direnişi hemen hemen her gün polisler tarafından gözaltına alınmasına rağmen aylardır devam ederken İstanbul’da ise Betül Celep Kadıköy’de işine geri dönmek için günlerdir direniyor. Sadece kendileri için değil, KHK’larla işlerinden ihraç edilen tüm emekçi kadınlar için direndiklerini ifade eden iki emekçi kadının direnişi OHAL ve KHK’lara karşı emekçi kadınların yükselen sesi anlamını taşıyor.
Diğer yandan geçtiğimiz günlerde İstanbul’un Küçükçekmece ilçesinde evli olduğu Mustafa Şahin tarafından katledilen Sinem Metin, 15 Temmuz sonrasında yükselişe geçen erkek şiddetinin aramızdan aldığı kadınlardan yalnızca biri. Kadınları hem devlet hem de erkek şiddetiyle itaat ettirmeye zorlayan erkek egemen sistemin sistematik olarak katlederek “dize getirmeye” çalıştığı kadınlardan biri olan Sinem’in cenazesini omuzlarında taşıyan kadınlar, dize gelmeyeceklerini bir kez daha haykırmış oldular.
Bedenlerimiz erkek eliyle evlere hapsedilmeye çalışılırken buna karşı mücadele ettiğimiz takdirde ise devlet eliyle hapishanelerde tutsak alınmaya çalışılıyor. HDP’li kadın milletvekilleri ile pek çok devrimci kadının gözaltı ve tutuklama furyası ile karşı karşıya kalması bunun en önemli göstergelerinden… Sözün özü bu seneki 8 Mart’a her zamankinden fazla nefes alanlarımızın daraltılmaya çalışıldığı, güvencesizleştirildiğimiz ve güvensizleştirildiğimiz bir ortamda gidiyoruz. Bu gidişata, itaat ettirilmeye “Hayır” demek; 8 Mart’ta meydanları mesken eylemek her zamankinden daha fazla anlam taşıyor. Bu nedenle Yeni Demokrat Kadın olarak OHAL KHK’larıyla işlerinden ihraç edilen kadınlarla beraber emeğimize sahip çıkmak, aramızdan alınan her bir kadının hesabını sormak, erkek ve devlet şiddetine “Hayır” demek için 8 Mart’ta isyanımızı ve “Hayır”ımızı kuşanarak alanlarda olacağız.