Mızrak çuvala sığmıyor. 2017 yılı için şimdiden kriz yılı olacak deniliyor. Komprador sermayenin temsilcisi TÜSİAD, bu kötü gidişata müdahale etti. Ancak tüm bunlara karşın hükümet üç maymunu oynarken, Doları TL’ye çevirme çağrıları devam ediyor. Bunu vergi zamları, fiyat artışlarını izliyor. Yaşanan siyasi krize, bir de ekonomik krizin eklenmesi eşiğindeyiz. Fırtınaya hazır olmak, krizleri fırsatta çevirmek sadece hakim sınıflara mahsus değildir.
TC ekonomisinin yarı-sömürge bir ekonomi olması kapitalist eşitsiz gelişim yasasının kaçınılmaz sonucudur. Bu yasa uyarınca kapitalizmde herkes zengin olamaz. Büyük balık küçük balığı her daim yutar. TC ekonomisinin göreceli büyüme sağlayıp sonra yere çakılması şeklinde seyreden istikrarsız yapısı, ekonomik krizleri de kaçınılmaz kılıyor.
2000’lerin başında emperyalistler tarafından yapılan dünya ekonomisindeki yeni iş bölümüne göre, TC ekonomisi de yeniden yapılandırıldı. Bu eksende ekonomi, emperyalist sermayenin giriş-çıkışına, yatırım yapmasına, azami kâr elde etmesine, ülkeyi soyup-soğana çevirmesine, doğanın talan edilmesine uygun hale getirildi. Bunun doğal sonucu olarak ekonomik büyüme, kalkınma, gelişme dış kaynağa, emperyalist sermayeye ve yabancı yatırımlara bağımlı hale getirildi. Artık değirmenin taşıma suyla döndürülemeyeceği tartışılıyor. “WallStreet Journal’ın ‘ucuz dış kaynakla ekonomiyi yüzdürme günleri geride kaldı’ dediği bu modelin tükendiğini bence en iyi şu açmaz gösteriyor: TL’yi korumak, yabancı yatırımcılara güven vermek için faizlerin artması gerekiyor. Zaten borç yükü altında ezilen yerli yatırımcıyı (özellikle inşaat sektörünü), tüketiciyi destekleyebilmek, ekonomik büyümeyi koruyabilmek için de faizlerin düşmesi…” (Yıldızoğlu: 2016) Sözün özü yarı-sömürgelerin emperyalizme bağımlı hale getirilmesinin sonucunun daha yakıcı görülmeye başlamasıdır. TC ekonomisi bunu yaşarken, siyasi kriz mevcut durumu giderek ağırlaştırmaktadır. Sırtını dayadığı inşaat sektörünü palazlandırmak, iç tüketimi artırmak için faizleri indirmek zorunda kalan AKP, ekonomik bir büyüme sağlanmadığından, yabancı sermaye çıkışına neden oluyor ve ekonomik kriz eşiğine geliniyor.
AKP’nin 2002’de iktidara gelişinden bugüne TC ekonomisinde ortalama yüzde 4 oranında yakalanan büyüme, doğrudan emperyalist sermaye girişine dayanıyordu. Emperyalist sermaye ekonomik ve siyasi ortamın azami kâr oranını riske sokmadığı sürece yatırım yaptı. Bu sayede oldukça uzun bir süre göreceli istikrar sağlandı. Bu istikrar yerini yarı-sömürge yapıya uygun olarak istikrarsızlığa bıraktı. Bugün ekonomik krizin eşiğine gelmiş durumdayız. Bu aşamaya geliş, salt ekonomik nedenlerle olmadı. Zira yabancı sermaye, yatırım yapacağı zaman sadece ekonomik duruma bakmıyor.
Devam edecek